Seçimler yaklaşmakta; her an bir ses, beklenmedik bir etki yaratmayı bekliyor. Kim ne demiş, kaç oy alacağını tahmin etmiş ve hatta sanki neticeyi bilirmiş gibi bunun neredeyse teyit etmiş. Ve sonra da saygı duymaktan bahsetmiş. Nereden geldiği belli olmayan tahminler ve sosyal medyanın korkunç şiddeti her yanı sarmakta. Kamusal alan isterse burjuva kamusal alanı olsun, zaten hiçbir zaman olmadığı kadar homojen olmaktan çıkmış vaziyette.İnsan ruhunun en karanlık yanlarını gösteren bir söylem içinden geçmekteyiz. Bu kadar yalan yanlış sözleri sarf etmek için kötülüğün insanın doğasında olduğunu düşünmek mi gerekecek? Her şeyin ticareti ve şatafatı üzerine kurulu bir hayat nereden çıktı da hayatlarımızın bir parçası oluverdi?
Ne zaman astronomik fiyatların kol gezdiği değerler kıymet kazanmak zorunda kaldı? Kapitalizmin sadece bireysel ve küresel yüzü bunu başarmaya bu kadar elverişli bir ortam yaratabilecek mi? Kapitalizmin ruhu eğer çalışma ve biriktirme etikasıysa ve bu dürüst bir yatırımı gerektiriyorsa, bu kadar liyakatsiz para kazanma yolu nasıl oldu da gerçekleşiverdi, bu kadar kısa bir zaman birimi içinde?Egemenlik bir iktidar kelimesiyse, o halde korkunç davranışlar ve kaba sözler bu kelimenin etrafını nasıl çevirip yuva kurabildi? Korkunç insanlar korkunç sözler… Ağza alınmayacak lafları bu kadar şiddet dolu ve rahat bir şekilde telaffuz edebiliyorsa, ahlaki olarak da inanç olarak da ve vatandaş diye adlandırılan bir sıfatı taşıyarak da olsa nasıl sarf edilebilmekteler? Neden buraya geldik ve nasıl geldik?Bu akıl almaz bir durumu nasıl yaşamaya mahkûm edildik? Bu kadar suçsuz insanı nasıl suçlu ilan edebildik? Bu; sadece batıl itikatlar, inançlar veya adetlerin başkalaşması değil, aynı zamanda insan ruhunun ahlaki olarak kaymasıyla alakalı olabilir mi, belki de? Egemen olanlar, yönetenler ve hükmedenler neden bu kadar vurdumduymaz veya neden ve nasıl bu kadar korkunçluklara yol açabilecek kararları verebiliyorlar? Bunu siyasette “beka sorunu” olarak açıklayacak olsalar bile, bu şeytani yönetim şeklini olumlamak demek, biraz da imansız veya izansız olmak anlamına gelmez mi? Egemenlik bir yapı olarak, eğer korkunç olan ile el birliğine, iş birliğine girmişse, o zaman siyasetin ve beka sorununun bir devlet sorunu olmaktan çok bir iktidar sorunu olduğunu ileri sürmek yanlış mıdır? Devlet daha ilk sözleşme teorisyenlerinden beri korkunçluk yapacak bir canavar ismini almış olsa bile (Leviathan) zamanla gelişerek modernlik sürecinde demokrasiyle işleyen devletlerin, Anayasal demokratik devletin vatandaşlarını değil sadece, ama aynı zamanda topaklarında oturanların veya memleketten bir şekilde geçenlerin de güvenliğini ve hatta bir anlamda huzurunu veya refahını sağlayan bir aygıt olduğunu hiç düşünmüyor muyuz? O zaman korkunçluk, hikmet-i-hükümet (bir anlamda “devlet aklı” diye adlandırılan ama belki de “devlet akılsızlığı” diye bakılacak) bir devletin beka sorunu değil, ama bir kötülüğe sapma sorunu olarak ortaya konulması anlamına çekilemez mi? Kötülükten değil midir savaşları açmak, başka topraklara saldırmak, başkalarının canına ve ırzına kast etmek? Bunun en korkunç örneklerini tarihte gördük. Katliamlar, toprak işgalleri, soykırımları, asimilasyon siyasetiyle buna maruz kalanların ruhlarını travmalarla dolu bir şekilde sinir hastası yapmak kötülükten başka ne olabilir? Beklenmedik kararlarla insanların hayatlarını alt üst edecek kararları almak, refah toplumunu bozmak, yatırım değerlerini kar hadlerini arttırmak üzere başka yerlere çekmek, eski sömürgeleri aşağı ırklar olarak görmek ve yeni bir sömürgecilik siyasetini 21.yüzyılda yeniden kurmaya kalkmak, bugün bir devlet aklı olarak öne sürülebilir mi? Travmalarla yaşayanların hayatlarını kendi başlarına terk ederek bırakmak nasıl insani bir hareket olarak kabul edilebilir?Freud dünya savaşı öncesinde, “savaş” söz konusu olduğunda insan doğası için “yapılacak bir şey yok” diye yazmıştı. “Kötülük yapmak için kötülük yapmaktan veya kötülüğe maruz kalmaktan zevk alan bir insanın ruhunu iyileştirecek bir şey yoktur” derken psikanaliz bunu iyileştirmeye soyunmuştu. İlahi fantasmalara dahil olan bir haz alma nasıl bir teknikle aşılabilir? Bunlar insanın kötü yanları ve çirkin güdüleri midir? Psikanalize göre, mazeret olmaksızın bu, bir hata değil doğasal insani bir veridir, ruha ait bu korkunçluktur.Siyasetteki korkunçluğu bu şekilde ortaya koymak mı gerekmektedir? Korkunçluk bir mazeret olarak sunulmasına rağmen devlet aklı aslında bir mazeret olamaz ki! Kan dökmek ne olursa olsun mazeret olarak kabul edilemez. Arkaik hukuki yapılanmalarına, tarihi olarak egemenliğin ilahiyatçı dönemine ait bakışa modern devletlerde yer veremeyiz. Modernliğin içinde hâlâ direnen bu ilahiyatçı arkaik formları terk etmek, asıl Anayasal Demokrasiye doğru yol almak anlamına gelecektir. Bunca soru, egemenlik ile korkunçluk arasındaki travmatik ilişkileri besleyerek nereye varabilir sorusuna bağlanmakta? Sanırım, bugün insanın ve doğasının şimdiki vaziyetinin, bu hale gelmesi bir yenilgidir. Yenilgiyi baştan kurmak üzere, yenmek ve egemen olmak isterken, başkalarına hukuksuz ve saygısız hareketleri gerçekleştirenlerin insanlıklarını kaybetmesi günümüz sorunu değildir de nedir?.