Şike kepazeliğinin güncel ya da acil düğümünün çözülmesine engel, çözülmemesine...
Şike kepazeliğinin güncel ya da acil düğümünün çözülmesine engel, çözülmemesine mazeret kalmadı. Savcılık elindeki belgeleri Türkiye Futbol Federasyonu’na (TTF) yolladı. Şimdi TTF’nin yetkili organları belgelenmiş kanıtları inceleyecek ve bir karar verecek. Haberi okuduğumda Ödemişli terzi Sadık’ın pek sevdiği bir tekerleme belleğimin derinliklerinden çıkıp kafamda çınlamaya başladı: - Yerden göğe küp dizseler, en altakini çekseler, seyreyle sen gümbürtüyü... Babam ne zaman bunu söylese ben çocuk aklım ve çocuklara özgü düşgücümle önce “yerden göğe” küp dizer; kısa süre bu harikulade masalsı “küp-kule”yi seyreder sonra da çocuklara özgü hınzırlıkla en alttakini kendim çeker ve sahiden gümbürtü duyduğumu düşlerdim... Ama bu kez çocukların değil, koca koca, kerli ferli, cüzdanı kabarık, vicdanı cüzdanının tersi adamların düş anı geldi. Düş dediğim ter içinde uyanılan bir düş; türkçesi karabasan... Futbolu acımasızca kirletmiş ve kirleten, futbolun yığınsallığından kendine hakedilmemiş, en azından hakedilmesi için insana yaraşır bir marifet göstermeden edinilmiş bir ün sağlayan “o” adamlar büyük olasılıkla ektiklerini biçecekler. TTF’nin manevra alanı pek dar. UEFA’nın kuralları pek sıkı. Eğer TTF kanıtları inceleyip şikeye adı karışan kulüpleri aklarsa ne olur? Kanımca ya soruşturmayı yürüten savcılar, tutuklama kararları veren yargıçlar topluca istifa etmek ya da bunca kanıta rağmen aklama kararı veren TTF’cileri de Metris’e yollamak zorunda kalacaklar... Yani şu boğucu yaz sıcağında küp kulesi göğe ulaştı ve galiba en alttakini çekmek TTF’nin omuzlarında... Bize de gümbürtüyü izlemek, dinlemek kalıyor... * * * Peki tutuklananlara, savcı iddianamesine temel olacak bilgilerden dışarıya sızanlara, söylentilere bakarak sorayım: Fenerbahçe, Beşiktaş, Eskişehirspor, Sivasspor, Bucaspor, Mersin İdmanyurdu filan küme düşerlerse ne olur? Eğer bu soru, gözü dönmüş taraftar mantığı ile yanıtlanmazsa bal gibi iyi olur. Yoksa bundan sonra ister tribünden, ister TV’den izleyeceğimiz her maça, keyif veren bir yarışma, gencecik adamların bir topla hüner, dayanıklılık ve kollektif hareket etme yetilerini gösterdikleri bir spor seyirliği olarak değil, “Maçtan önce ne gibi dolaplar döndü acaba” sorusu eşliğinde katili bulmaya çabalayan polisiye roman okuru gibi yaklaşacağız. Ah, kendimi böyle aptalca bir dedektiflik oyununun içine sokacağıma, kışın bizim mahalledeki, yazın Marmara Adasındaki çocukların halı saha maçlarını izlerim. Hiç olmazsa orada şike mike olmadığını bilirim; katıksız bir spor yarışması seyrettiğimden kuşkum olmaz. Peki o cüzdanı ile vicdanı ters orantılı adamlara ne olur? Valla hiç umurumda değil...