Zaman zaman İzmir'e gitmek benim için akraba ziyaretinden de öte bir anlam taşıyordu. Mutlaka bir Arkas kültür ziyareti, güncel sergisini gezme, kitap alma, kültürlenme ve şimdilerde pek sesi çıkmayan Baz'ların tertip ettiği sergi açılışlarında hazır bulunma, Folkart'a bir göz atma, D&R'dan kitap alma... Süreyya Berfe'yi arayıp bulma gibi anlamlar taşıyordu. Bu kültürlenme seyahatlerine, şimdilerde yeni açılan İzmir İstinye Park'ta konuşlanmış Dirimart Galerisi de eklendi. Sağ olsun, Füsun Dölek davetiyle İzmir kültür hayatını bir kez daha teneffüs etme imkanı buldum bu vesileyle.
Dirimart galerisi isim babası, galerinin ve Türk sanatının yıldızı Komet'miş. Dirimart ismi, dirimsel duygulardan geliyor. Aynı zamanda ses açısından (dirim-dream) İngilizcede hayal görmek, rüya anlamına da geliyor. Bu dirimsel olma durumu, İngilizce 'art'la yan yana gelerek yeni bir bağlamda, daha çok hayal etme, rüya görme anlamını kuvvetlendirebilir. İşte böyle farklı iki dilden türemiş hibrit bir isim Dirimart. Dirimart'ın İzmir galerisi emanet biraz. Sekiz ay sonra Prada mağazası gelecekmiş aynı mekana. Yani mekan Prada'nın tahsisi anladığım kadarıyla. Galeri sahibi Hazer Bey'i 2019 yılı Venedik Bienali preview açılışlardan biri olan Fondazione Prada davetinde görmüştüm. Jannis Kounellis hatırasına, tüm bina donatılmıştı. Tabii bizim prens adaları için güzel örnekler oluşturabilecek, özel teşebbüslerin bir tarihi bina alıp orayı sanat için bir alana çevirmeleri, arzu edilen ve bunun için çaba gösterilmesi takdire şayan bir durum. Buraya da Fondazione Prada'nın bir linkini koyuyorum ki okuyucu da geride kalmasın, istifade edebilsin ve zihni açılsın.
Her neyse sözü çok güzel uzattım. Hazer Bey'in Prada ile bir bağlantısı olmalı. Dirimart İstinye Park'a girmeden de bahçeden kolay ulaşabileceğiniz açık bir alana bakıyor ve Vakko'nun komşusu. Lokasyon olarak çok güzel bir yerde. Dilerim sekiz ay sonra da İzmir'deki statüsünü korusun ve devam ettirsin. Bu güzel destinasyondaki ikinci sergi Fahr-el Nissa Zeid gibi velud bir sanat yıldızına ait toplam 18 adet portre ama toplam maddi değeri birkaç milyon dolar ederinde. Kapitalist toplumda bir eserin sanatsal değeri maddi değeriyle ölçüldüğü için belirtmek istedim. Ama maddi değeri alacak olanlar düşünsün; bu sergide, bu beş eser içinde aksayan bir eser var ki beni çok ilgilendirdi. Şanslı sahibini bekleyen orijinal bir yapıt bu. 'Fahrelnissa, 1983, tuval üzeri yağlıboya 130X83 cm' şeklinde etiketlenmiş. Prenses Nissa Raad'ın bir portresi. Nissa Raad 1981 doğumlu olduğuna göre 3 yaşında olmalı bu resimde. Tam ismi Fakhrelnissa bin Ra'ad. Bu yüzden tablonun ismi de 'Fahrelnissa' olarak geçiyor olmalı. Fahr-el Nissa nın torunu ismini Nissa Raad olarak tescil etmiş başka bir sanatçı. Kısacası ressam babaanne Fahr-el Nissa Zeid, torunu geleceğin ressamı 'Fakhrelnissa' yı canlandırmış bu tabloda. Kendisini değil. Her ne kadar babaannenin ismini kendi tasarladığı gibi verdi isem de torunun ismini İngilizce olarak yazılışı olarak zikrettim. Ayrı insanlar olduğu anlaşılsın. İkisi de aynı isim sonuçta. Galericiye tavsiyem, bu eseri sunarken ressamın ismini Fahr-el Nissa Zeid, resmin ismini de Nissa Raad olarak değiştirmeleri.
Royality bir Arap ailesine katılacağı sanki içine doğmuş Şakir paşanın; kızlarına, Hakkiye, Ayşe, Fahrelnissa, Aliye gibi Arapça kökenli güzel anlamlı isimler vermiş. Fahr-el Nissa Zeid biyografisini yazan Adila Laidi- Hanich, kitabının girişinde, diğer kızların sıradan Türkçe isimler aldığını fakat bir tek Fahr-el Nissa ya Arapça kökenli bir isim verildiğini zikrediyor ki bu doğru değildir. Bu isimlerin hepsi Arapça kökenli isimler olmakla beraber bir tek Aliye'nin ismi Kur'an da geçer.
Fahr-el Nissa Zeid, ismini, Şirin Devrim'in 'Şakir Paşa Ailesi' kitabında anlatıldığı üzere 1928 yılının Ağustos ayında Dolmabahçe Sarayı 'Muayede Odası'nda yapılan alfabe ve Türk harfleri konferansında sağında oturduğu Atatürk'ün kendisine önerdiği 'Ü'lü Fahrünnisa yazılımını beğenmeyerek, ismini gelecekte yapacağı Prens bin Zeid'le olacak izdivacı Zeid'e yaklaştırarak Fahr-el Nissa yapmıştır. Alfabe ve harf devriminin konuşulduğu bu gecenin sabahı, Türk ulusu yeni bir dünyaya uyanıyordu. O gecenin sabahını 'Şakir Paşa Ailesi' kitabında çok güzel canlandırır Şirin Devrim ki, tanırdım kendisini.
Şimdilerde Mihri Müşfik'i, Mihri'ye indirerek sanat tarihinden silmeye yarayabilecek feminist sanat tarihi çabalarını ve bu kadın sanatçıların tercihlerini hor gören anlayışları kabul etmediğimi de bildirmek için bu kadar uzun yer verdim bu isim meselesine.
Dirimart galerisinde sergilenen yapıt 1983 tarihli 'Nissa Raad'ı üç yaşında gösteren resim, Fahr el Nissa Zeid'in, soyadını aldığı ikinci kocası Ürdün kraliyet ailesinden Emir bin Zeid'den olma oğlu Raad'ın İsveçlli prenses Margaretha Inga Elisabeth Lind - Majda Raad olarak bilinir- bu izdivaçtan olma kızı Nissa Raad'a aittir. Nissa Raad, Fahr-el Nissa Zeid in beş torunundan biri ve babaannesinin yolundan giden bir ressam.
Fahr-el Nissa Zeid 1975 yılında Paris'den ayrılarak Amman a yerleşir. Artık kocasını, kardeşi Cevat ve Aliye'yi kaybetmiştir. Ahir ömrünü, yani kalan 16 yılını Amman'da oğlu gelini ve torunlarıyla bir aile sıcaklığıyla geçirmek ister. Bu aile bağı kendisini baskı altında tutan, hareket kabiliyetini zorlayan Türkiye de kalanlar değil, tüm varlığıyla ihtiyaç duyulan saygı ve ilgi gördüğü eşinin memleketi Ürdün olacaktır. Aynı zamanda Amman'daki varlığı tüm toplumda sanatsal bir dönüşüme neden olacaktır. Her zaman 'salon'u olan bir kadındır. Bu kez bu salon bir okula dönüşür. Haftanın belli günlerinde burada kendi düşüncelerini aktarır. Hepsi de kadın olan öğrencileri arasında "Bu kadar önemli bir sanatçı olmasaydı kendisine dayanamazdım" diyen gelini Majda Raad da vardır. Bu dönem yani 'Amman dönemi 'soyuttan tamamen hatıralarla dolu portrelere dönüş dönemidir. Kendisi portreler yaparken öğrencilerine soyutu öğretmeye çalışmaktadır. Onlara içe dönmeyi tavsiye eder. Bu eğitim süreci karşılıklıdır.
Muhtemel torunu ressam Nissa Raad da bu ortamda doğmuş ve büyümüş olmalı. Nenesinin son on yılına şahit olduğunu düşünüyorum.
Nissa Raad'ın gösterildiği bu sergideki tabloda tipik Fahr-el Nissa Zeid özellikleri bulmak mümkün. Ornamentlere (soyut olana) ilgisini bu resimde de takip edebilirsiniz. Geleneksel olana olan ilgisi daha çok giysilerde görülen Zeid'in portrelerinde figür daha çok büst veya vücudun yarısına kadar gösterilir. Nissa Raad tablosu ise tüm bedeni gösterir. Bu özelliğiyle hem sergideki diğer portrelerden ve genelde portre resimlerinden farklıdır. Fonda ufuk çizgisi yoktur. Çok sevdiği altın sarısı, sanat tarihinde altınla temsil edilen uzay boşluğunu temsil eder ve figürün yüzeydeki etkisini destekler. Bizans ikonaları bağlantısı olarak konuşulan sanat tarihi iddialarını bu altın sarısı desteklemektedir. Ayrıca Fahr el Nissa Zeid bu tabloda bilinçli ya da bilinçsiz sanat tarihinin önemli duraklarına uğramış gibidir. Öğrencilerine saf yürekli olmayı, bilinen her şeyi unutmayı tavsiye ederken, sanat tarihi zincirinde bilinçli bir halka olmayı hedeflediğini söyleyemeyiz ama, tablodaki bir figür olarak prenses Nissa Raad, gerek form gerekse kompozisyon olarak iki önemli isme yaklaşıyor Diego Rodríguez de Silva y Velázquez (d. 6 Haziran 1599 – ö. 6 Ağustos 1660 ve Kazimir Malieviç. (Malyeviç diye okunur.)
Hiç şüphesiz özenle küçük prenses Nissa Raad'ı yaparken, küçük prenses Margarita Maria'nın Las Meninas adlı tablosunu unutamamış ve kompozisyon açısından IV. Filip'in küçük kızı prenses Infanta Margarita'yı ve dahi sonsuz fon kullanması açısından Pablo Valladolidli portresine (1636-37 Prado Müzesi) yaklaşmıştır.
Kazimir Malieviç'in Marangoz, 1927 sonrası 1908-10'a tarihlenmiş, kontraplak üzerine yağlıboya, 72x54 cm, Ekin Biçme, 1928-1932, 85,8x65,6cm, Tırmıklı Kadın, 1930-32, 100x70cm gibi örneklerde görüleceği üzere Rus işçi ve köylülerini tıpkı Fahr el Nissa Zeid gibi; bazen empresyonist bazen süpramatist ve tübist tekniklerle (değişik yöntemlerle) geleneksel giysilerle resmetmiştir. Bu tablolar gerek kompozisyon gerekse form (kum saati diyorum ben buna) bele oturmuş, belden kuşaklı vs. bedeni (ve kompozisyonu) ikiye bölen bir formdadır. Bu resimlerde ufuk çizgisi bazen muhafaza edilmiş bazen de kaldırılarak soyut sonsuz fonda (Fahr el Nissa Zeid inbu resminde olduğu gibi) soyuta yaklaşan bir sitilizasyonda yapılmıştır.Çocuk Nissa Raad'ı temsil eden bu figürün kadın giysilerindeki süslemeler yoluyla soyuttaki anlayışını devam ettirmek istediğini görüyoruz. Fakat bu sefer doğunun güzelliğini ve geleneklerini sergileyerek orijinal ve otantik olanı ön plana çıkarmak isteyen diğer resimlerindeki kadın figürlerinden farklı olarak, Rus- Alman-İsveç halklarının ortaklaşa kullandığı karpuz kollu gömlek, etek, yelek, önlük, ayakkabı ve serpuştan oluşan altı parça giysi ile orta doğudan uzaklaşarak, Kuzey Avrupa'ya uzandığını görüyoruz. Giysinin tipik karpuz kollu gömleği transparan işlemeli kumaştan yapıldığı duygusunu vermektedir. Bu kumaş üzerindeki mavi çiçek motifleri, adeta parlak taştan yapılmış hissi verecek bir gerçeklikle ve ustalıkla işlenmiştir.Buradaki özen Las Meninas tablosundaki özenden farklı değildir. Aynı kumaşı önlüğün çevresinde de görmekteyiz. Bilhassa figürün başındaki serpuş stilizasyonla yıldız formuna çevrilmiştir
Nissa Raad figürü uzay boşluğudaki geleneksel kıyafetleriyle size bir sepet dolusu renkli yumurta sunmaktadır. Bir Hristiyan geleneksel kutlaması olan Paskalya yeniden doğuşu yumurtalarla temsil eder. Yumurta candır İçerisinde bir can taşır. Yumurta neresi hastaysa orayı iyileştirir ve tamir eder. Kutsal yaradılıştır. Psikolojik ve sembolist ögelerin bu ögelerle harekete geçtiğini ve çalışmaya başladığını görüyoruz. Bu resim yapıldığında Fahr el Nissa Zeid 82 yaşındadır. Kadın olmaktan vazgeçmemiş, erkeklerin hepsinin kendisine aşık olduğunu düşünmenin, hayatına bir anlam kattığını söyler. Kızı Şirin Devrim hatıratında Fahr el Nissa Zeid'in 86. doğum günü partisi için Amman'a gittiğinde (Şakir Paşa Ailesi Harika Çılgınlar, sayfa 268) annesine "Neden dünyadaki her erkeğin, sokak çöpçülerinin bile size aşık olduğunu sanırsınız?" sorusuna "Öyle de ondan!" diye cevap verir. Aşık olmayı sever. Aşık olma fikri onu mutlu eder. Eğer biri ona aşık diye düşünürse bütün rastlaşmaların anlam kazandığını ve yaşama heyecan kattığını söyler.
Geleneksel kuzeyli kıyafetler içinde soyuta yakın bir kompozisyonla resmedilen üç yaşındaki prenses tablosundaki ifade aslında evlenmeye hazır bir genç kız ifadesidir ve Fahr el Nissa'nın sembollerle yeniden doğuşu ve dirimsel duygularını gösterir. Torunu Fahrilnisa Raad'ın doğumuyla yeniden doğmuş geçmişe dair anı belleği, yakın geçmişten uzak geçmişe doğru daha kuvvetli çalışmaya başlamıştır. Bir Greek adası olan Pirinkipo'da doğmuştur Yani ikona merkezinin Osmanlı egemenliğiyle İstanbul'dan kayarak, sanatsal kaliteler açısından önemli bir ikona merkezi (Rum Ekolü) haline gelmiş bir adada doğmuş, resmin hafızasına (ve uzay boşluğuna) bu İlahi Işığı temsil eden altın rengi yerleştirmiş, paskalya kutlamalarını anımsamış ve yeniden doğmuştur. Geleneksel kuzeyli kıyafetlerle resmedilen paskalya yortusunu hatırladığı bu sembolist portre, Hazreti İsanın doğum yeri olan Beytüllahim'e karayolu ile 2 saat 59 dakika uzaklıkta yapılmış ve Arapça imzalanmıştır.
Başa dönecek olursak; belki de resmin künyesi doğrudur. Fahr el Nissa Zeid, yeniden doğuşunu küçük Prenses Nissa Zeid temsiliyetiyle gerçekleştirmiştir. Dolayısıyla temsili bir otoportredir.