DEVA Partisi Genel Başkanı Ali Babacan, Adalet ve Kalkınma Partisi'nin (AKP) kurucuları arasında yer alan ve 2002 yılından bu yana ilgiyle izlediğim bir siyasetçi. 2002 yılında Türkiye'de erken seçim kararı alınınca hummalı bir seçim hazırlığına başlayan AKP'de özellikle ekonomi politikalarının belirlenmesi konusunda etkili olduğunu ve bu politikaları uluslararası finans çevrelerine anlatmak üzere Londra ve New York gibi önde gelen finans merkezlerinde temaslar yaptığını duymuştum ama belki biraz da AKP'nin önemini henüz idrak edemediğim için gazeteci kimliğimle Ali Babacan ile temas kurmayı ihmal etmiştim.
Babacan'ın yurt dışında yapmış olduğu temasların AKP'nin başarısı için ne kadar önemli olduğunu AKP seçimi kazanıp iktidar olduktan sonra daha iyi anladım. O dönemde daha çok yaşadığı krizlerle, yarıda kalan IMF programlarıyla anılan Türkiye'de ilk kez seçime girecek olan ve üstelik İslami referansa sahip partilerin yerini aldığı belirtilen bir partinin temsilcisinin, 2001 krizi sonrasında uygulamaya giren yeni IMF programına sahip çıkarak partisinin finans piyasalarıyla uyum içinde çalışacağını anlatması muhataplarını olumlu etkilemişti ve bunun yeni iktidara büyük yararı olmuştu. AKP'den üç ay sonra Brezilya'da başkan seçilen solcu sendikacı Lula ise piyasalara güven vermediği için ülkeden para kaçışı olmuş ve ciddi bir şok yaşanmıştı.
AKP lideri Recep Tayyip Erdoğan'ın 3 Kasım 2002 gecesi seçim zaferini ilan ederken yaptığı konuşmada, AKP iktidarının öncelikli hedefleri arasında Avrupa Birliği (AB) ile bütünleşmeyi de sayması da Babacan'ın Batı'da ve finans dünyasında yarattığı olumlu izlenimi tamamlamıştı. Ne yazık ki Erdoğan'ın bu yaklaşımı da umulan sonucu veremedi.
Ali Babacan ile geçen cumartesi yaptığım görüşmede o günlerden bugünlere nasıl gelindiğini sordum kendisine. Yaptığı ilk balkon konuşmasında AB ile bütünleşmeden söz eden Sayın Erdoğan aradan geçen sürede nasıl bir dönüşüm geçirmişti ve Batı'nın değerlerini ve demokrasiyi hiçe sayan, "ekonomist" olduğunu ileri sürerek kendinden menkul faiz teorileri icat eden ve Türkiye ekonomisini derin bir çıkmaza sürükleyen buyurgan bir 'Tek Adam' haline gelmişti?
Ali Babacan, Erdoğan'da bu eğilimin aslında çoktan beri var olduğunu gösteren çok ilginç örnekler anlattı. Tayyip Bey'in ekonomi yönetimini hep popülist siyasetin bir aracı olarak gördüğünü, 2004-2005 yıllarında enflasyon belasından kurtulma fırsatının bu yüzden kaçırıldığını, istikrarın sigortası olması gereken T.C. Merkez Bankası'nın bu nedenle Erdoğan'ın oyuncağı haline getirildiğini anlattı. Babacan'a göre Türkiye, Orta Gelir Tuzağı'ndan kurtulma fırsatını da Erdoğan'ın bu tutumu yüzünden kaçırmış ve sonuçta 2013'te açıklanan 2023 hedeflerinin de çok gerisine düşülmüştü.
Şimdi gelinen noktada ise Türkiye'nin içine sürüklenmiş olduğu çıkmaz sokaktan yeni felaketlere uğramadan çıkması ve Cumhuriyet'in 100. yılını geleceğe umutla bakarak kutlayabilmesi için önündeki fırsatı iyi değerlendirerek yeni bir iktidara kavuşması şarttı Ali Babacan'a göre. Millet İttifakı bu yönde atılmış çok önemli bir adımdı ve bu fırsatın iyi kullanılması şarttı.
Ali Babacan'ın 19 Mart Pazar günü İzmir 2. Yüzyıl İktisat Kongresi'nde yaptığı konuşma bugün gelinen noktada geleceğe umutla bakmanın neden mümkün olduğunu herkesin anlayabileceği bir dille, çarpıcı örneklerle ve grafiklerle çok güzel anlatıyor bence.
Millet İttifakı'nın bu yolda atılmış çok önemli bir adım olduğunu vurgulayan Babacan'ın konuşması şu iddialı cümlelerle bitiyor:
"14 Mayıs'ta kazanacağımız zafer Avrupa'da, Asya'da, Afrika'da, Amerika'da demokrasi mücadelesi verenler için umut olacak. 'Türkiye başardı, biz de başarırız' diyecekler. Dünyanın bütün demokrasilerine umut kaynağı olacağız."
Osman Ulagay kimdir?Osman Ulagay, İstanbul'da sanayici bir ailenin çocuğu olarak dünyaya geldi. Robert Kolej Lisesi'ni ve daha sonra Boğaziçi Üniversitesi'ne dönüşen Robert Kolej Yüksek Okulu'nun ekonomi bölümünü bitirdi. İngiltere'de, Manchester Üniversitesi'nde "Kemalizm ve Ulusal Kalkınma" konulu tez çalışmasıyla siyasal bilimler dalında master derecesini aldı. İngiltere'de bulunduğu dönemde Cumhuriyet gazetesine gönderdiği "İngiltere Mektupları" ile gazeteciliğe ilk adımını atan Ulagay, Türkiye'ye döndüğünde Cumhuriyet gazetesiyle ilişkisini sürdürdü. 1981'de Ekonomi Servisi Şefi olarak Cumhuriyet'te çalışmaya başladı, ekonomi sayfasını yönetmenin yanı sıra, haftalık söyleşilerle ve köşe yazılarıyla ekonomi gazeteciliğinin gelişme sürecine katkıda bulundu.1992 yılında Cumhuriyet'ten ayrıldıktan sonra köşe yazarı olarak Sabah gazetesine geçti. Köşe yazarlığını 1993'ten itibaren Milliyet gazetesinde sürdürdü.2013 yılında Dünya gazetesinde ekonomi yazılarına başladı. Bir dönem T24'te de yazdıktan sonra Mayıs 2016'da, 24 yıl aradan sonra Cumhuriyet gazetesine döndü, ancak kısa bir süre sonra ayrıldı. Bu süreçte Dünya gazetesindeki yazılarına devam etti.Osman Ulagay, gazete yazılarının yanı sıra çok sayıda kitap çalışmasına imza attı. "Küreselleşme Korkusu ve 2001 Krizi" adlı kitabıyla 2001 yılında Sedat Simavi Gazetecilik Ödülü'nü kazandı. Kitapları - Küreselleşme Korkusu ve 2001 Krizi- 24 Ocak Deneyimi Üzerine- Özal Ekonomisinde Paramız Pul Olurken Kim Kazandı Kim Kaybetti?- Özal'ı Aşmak İçin- Enflasyonu Aşmak İçin- Krize Adım Adım / Günah Sayılan Kehanet- Aklınla Uçur Beni - Küreselleşme Korkusu- Quo Vadis? Küreselleşmenin İki Yüzü - Küresel Çöküş ve Kapitalizmin Geleceği- Hedefteki Amerika / 11 Eylül Şoku- Tepki Cephesi / Piyasa İmparatorluğuna Karşı AB-Türkiye Yol Ayrımı- AKP Gerçeği ve Laik Darbe Fiyaskosu- Türkiye Eskisi Gibi Olmayacak - Türkiye Kime Kalacak / Başbakan'ın Yazdırdığı Kitap- Dünya Trump'a mı Kalacak? |