Arnavutköy'de Balıkçı Hakan'dayız. Balık mevsimindeyiz. Doğru yerdeyiz. İncir yaprağı döşemeli kırmızı tablalarda beyaz ampul altında sergilenen bu damak çatlatan balık portfolyosundan seçilen lüfer, palamut gibi mevsimin en önemli lezzet bombaları ile daha hormona bulaşmamış son domateslerle ve mor soğan ile yapılan üzerine dökülen soya sosla taçlandırılan muhteşem salata ve teflon tavada krep şeklinde yapılan kıtır mısır ekmeği ile oluşan seçimleri yaparak damaklarımızın esir alınmasını ve uzun süre aklımızdan çıkmamasını düşleyerek misafirlerimizi bekliyoruz.
Misafirlerimin ikisi de üst düzey beyaz yakalı birisi hukuk dünyasının duayenlerinden Hasan Esen ve diğeri Kapital Dergisi tarafından 2014 yılının CMO'su (Chief Marketing Officer), Pazarlamacısı seçtiği Bülent Oğuz. İkisini de yıllardır tanırım Hasan Esen de, Bülent Oğuz da son derece basiretli, cesur, etkili ve güçlü karakterlerdir. Bu özellikleri her ikisini de kariyerlerinde zirveye taşımıştır.
Misafirler gelince sohbete başlıyoruz. Öncelikle sevgili Bülent'i başarısından dolayı kutluyoruz. Gerçekten Bülent Oğuz, pazarlamanın olmazsa olmaz 4p'sinin (Product (ürün), price(fiyat) , place(dağıtım), promotion(tutundurma) ) ötesinde, gerçek başarının olmazsa olmazı beşinci p'si olan (people) insan konusunda inanılmaz etkilidir. İnsanlara rağmen değil sadece insanlarla birlikte başarıya inanan bir yönetici profilidir.
İnsan ilişkileri ve ilişki yönetiminin yanında konu “basiret” kısmına geliyor. Bu konunun uzmanı Hasan Abi olduğu için ona kulak kabartıyoruz. O her türlü hukuksal davanın başlı başına bir süreç olduğunu ve basiretli bir kişinin ancak süreci yönetebileceğini ifade ediyor.
Basiret, gelişen olayların sonunu önceden görebilmek, sezgi sahibi olmaktır. Kısacası ileriyi görme yeteneğidir. Sezgi akılla birleşince basiret meydan gelir. Dolayısıyla basiret, akıl ve sezgiden doğar diyebiliyoruz.
Hasan abi öğretmenlikten nasıl cesaret edip radikal bir kararla kariyer değişikliği yaptığını ve karşısına çıkan zorluklarla azim ve sebatla nasıl mücadele ettiğini anlatıyor. Bir işe başlarken önce azmin sonrasında ise sebatın gerçekten çok önemli olduğunu düşündürüyor. Bu sizin hırsınızı ve aynı zamanda kararlılığınızı da ortaya koyuyor.
Basiretin cesaretle birleştiğinde ise mükemmel bir karmanın yani etkin yönetici profilinin ortaya çıktığı konusunda hep birlikte mutabık kalıyoruz. Cesaret'in insan niteliklerinin belki de en önemlisi olduğunu düşünüyoruz. Çünkü cesaretin aynı zamanda diğer bütün nitelikleri güven altına aldığı konusunda hem fikir oluyoruz.
Belki de düşmanı yenmek aslında korkuyu yenmekle başlıyor. Cesaret de düşününce belki de korkaklıkla çılgınlık arasında bir yerde. Cesaretiniz az olursa korkak, çok olunca çılgın olabiliyorsunuz. Neyin ilaç neyin zehir olduğuna dozunun karar vermesi gibi aynen. Durup dururken korku duvarını aşmanın gereğinin hiç anlamlı olmadığı sonucuna varıyoruz. Donkişotvari ölçüsüz ve dengesiz atılganlığın sonu her daim hüsran diye konuşuyoruz. Cesaret insanı zafere, kararsızlık tehlikeye, korkaklık ise ölüme götürür. Cesaret zaferin ilk şartıdır diyebiliyoruz.
Basiret de etkili yöneticilik de birden bire olmuyor. Adım adım gerçekleşiyor. Etkili yöneticinin koltuğa bağlı olmaması gerektiğini, iş dünyasından nice koltuktan güç alan yöneticilerin koltukları gittikten sonra dışarıda nasıl şaşkın, güçsüz ve kaybolmak üzere hale geldiğini, koltuğa gücünü katanların ise koltukları bir gün gitse de piyasada nasıl etkili olabildiklerini örneklerle ortaya koyuyoruz.
Bu arada Hakan bize spesiyallerinden iskorpit lokması gönderiyor. Damaklarımız tekrar şenleniyor. Sohbete kaldığımız yerden devam ediyoruz. Ülkemizde maalesef bir çok insan koltuk liderliği yapıyor. Etkili olmak için koltuktan aldığınız değil koltuğa ve çevrenize katacağınız güçle etkin hale gelinebileceğini unutmamak gerekli diye görüş birliğine varıyoruz.
Koltuk liderliğinde aslında ilişki yoktur. Keyif de yoktur. İnsanların gözünde bir makinasınızdır. Bir tarafınız kesilse kablo çıkacağını düşlerler. Ta ki siz insani titreşimler yaymaya başlayacağınız ana kadar. Diğer insanların kalplerine dokundukça ilişkilerinizi geliştirdikçe etkiniz de gelişir ve daha görünür olursunuz. İşte o zaman koltuk lideri değil etkili yönetici olursunuz. İnsanlar arkanızda yürümek zorunda kalmaz; sizi takip ederler. İnsanlar yönetilmez, ilişki yönetilir. İnsanı yönetmeye kalktığınızda verimliliği düşürürsünüz diyerek sevgili Bülent'in ilişki bazlı yönetim tarzına atıfta bulunuyoruz. Liderliğin enerjileri yönetmek olduğunu söylüyoruz.
Konu y kuşağının yönetimine geldiğinde bu kuşağın aile bağlarına çok sahip çıktığını onları onore etmenin bir yolunun da başarılı performansa ulaştıklarında kendilerine değil belki de evlerine gönderilen bir çiçekle daha motive olabileceklerinden bahsediyoruz.
Etkili yöneticinin takımına doğru kişileri seçtiğini yeri geldiğini top çeviren iyi bir jonglör olduğunu ekipteki insanların üstün özelliklerini öne çıkarıp yetki verip takip ettiğini bazen de iş çeşitlemesi zenginleştirmesi yaparak motivasyonlarını kaybetmemelerini sağladığını belirtiyoruz.
Sohbetin sonunda Koltuk Yöneticisi (KY) Etkili yönetici (EY) ile arasındaki farkları ortaya koymanın iyi olacağını düşünüyoruz. Konuştuklarımız çıkarıma dönüştüğünde;
İş dünyasının gerçek itici gücü; basiretli ve etkin yöneticilerdir. Koltuk yöneticilerinin bugünün gerçeği olsa da geleceğin yöneticileri olmayacağı konusunda antant kalıp bu keyifli sohbeti noktalıyoruz. Farklı bir gelecekte buluşmak üzere sözleşip koltuklarımızdan ayağa kalkıyor işlerimizin başına geri dönüyoruz.