Kırk beş yıl içinde bire bir “on bir Başbakan” tanıdım. “Tanıdım” diyorsam, yurt içi ve yurt dışı resmi geziler, hepsiyle defalarca ikili özel sohbetler, gazeteciliğin getirdiği olanaklar çerçevesinde.
On bir Başbakan arasında ‘sürekli kuru sıkı atan Başbakan’ kim?.. Hep üst perdeden konuşan ve fakat içi kof çıkan açıklamaların sahibi kim?..
Tahmin ediyorsunuz...
Ahmet Davutoğlu...
İşine geldiği gibi atıp tutuyor ama, bir emirle tası tarağı toplayıp Başbakanlıktan ve AKP Genel Başkanlığı’ndan istifa ediyor. O şimdi yeni parti kurma hazırlığında. Doğal olarak da, hedefinde AKP ve Tayyip Erdoğan var. Madem yeni parti kuruyor, atıp tutmalara devam!..
Şimdi diyor ya, “terörle mücadelede eski defterler açılırsa, bugün bizi eleştirenler insan yüzüne çıkamaz. En kritik birkaç aydan biri 7 Haziran 2015 ile Kasım 2015 arasındadır”.
O sırada Hazret Başbakan.
O zaman 7 Haziran 2015 ile Kasım 2015 arasına bakalım.
7 Haziran seçimlerinde AKP yenilgiye uğruyor. Ne var ki, Devlet Bahçeli AKP ve CHP’nin kendisine götürdüğü tüm koalisyon önerilerine kapıyı kapatıyor.
Buna karşılık, kayıtsız şartsız bütün kapıları Erdoğan’a açık bıraktığı dönem.
Erdoğan’ın arayıp da bulamadığı fırsat, bundan yararlanıyor ve 45 gün süreyle hükümet kurulmasını önlüyor, sonunda Türkiye 1 Kasım’da seçime gidiyor.
AKP yeniden iktidar oluyor.
Dönemin Başbakanı Davutoğlu “terörle mücadelede kimse insan yüzüne çıkamaz” dediğine göre, terör olayları açısından o döneme bakarsak:
-10 Ekim’de en büyük terör saldırılarından biri IŞİD’in Ankara Garı saldırısı, 102 kişi hayatını kaybediyor.
Davutoğlu TV’lere çıkıyor:
“Ankara saldırısı sonrasında anket yaptırdık, oylarımız artıyor!..”
Saldırı nasıl önlenemiyor, nasıl gerçekleşiyor, en büyük sorumlu kendisi ama, Hazret’in aklı “oylarda”. Tek başına bu skandal sözler, onun bir daha “insan yüzüne çıkmasını engellemesi gereken utanç verici” bir açıklama.
-Suruç, Ankara Kızılay, İstanbul Vezneciler, İstanbul Beyoğlu ve Güneydoğu’daki terör saldırılarında 167 güvenlik görevlisi olmak üzere, toplam 862 insan hayatını kaybediyor.
-28 Kasım’da katili hâlâ bulunamayan Diyarbakır Baro Başkanı Tahir Elçi öldürülüyor.
-Yine 7 Haziran - 1 Kasım arası değil ama, 30 Mayıs’ta İsrail komandoları Gazze’ye insani yardım götüren Mavi Marmara gemisine saldırıyor.
Başbakan Davutoğlu TV’lerde:
“Kimse bizim gücümüzü test etmesin!.. İsrail’e şöyle yaparız, böyle yaparız...”
İsrail gemide öldürdüğü ailelere yirmi milyon dolar tazminat ödüyor, mesele kapanıyor!..
-Sınırlarımızı ihlal eden Rus uçağı düşürülüyor, “emri ben verdim” diyor. Dışişleri Bakanlığı’ndan itibaren “komşularla sıfır sorun” diye ortaya çıkıyor, “onun döneminde komşuları sıfırlıyoruz, sorun yaşamadığımız komşu kalmıyor”.
Hazretin maceraları Türkiye’nin bataklığa sürüklenmesine yol açıyor, bunların başında da “Şam’da Emevi camiinde namaz kılmak” hayali geliyor.
Her Bakanlar Kurulu toplantısında “Suriyeli üç albay bize geçti, beş teğmen bizim kapımızda bekliyor, Şam’a girmemiz an meselesi” diye atıp tutuyor.
Şekil 1’de görüldüğü gibi, Esad da yerinde, Emevi Camii de!..
Türkiye ise, Orta Doğu bataklığında!..
Kaldı ki, onun Dışişleri Bakanlığı döneminde Bakanlığa alınan, dil bilmeyen onlarca kişi, şimdi çeşitli suçlamalarla Bakanlıktan atılıyor, Bakanlığın iğdiş edilmesinin adımını Davutoğlu atıyor.
Hem bu palavralar, hem bu beceriksizlik, hem Türkiye’ye çok pahalıya mal olan ve faturasını hâlâ ödemekte olduğumuz saçma sapan politikalarla birlikte, şimdi “kimse insan yüzüne çıkamaz” gibi, yine yüksekten atma denemesi...
“Boğaz dokuz boğum” derler, yani “konuşurken önce düşün” anlamında.
Hazretin boğum sayısı biraz eksik olsa gerek!..
“Bizi suçlayanlar insan yüzüne çıkamaz” derken, Erdoğan’a laf atıyor.
İyi de...
Sen de o dönemde Başbakansın!..
İnsan yüzüne çıkamayacaklar varsa, biri de sensin!.. İşte, terör faturası ortada...
Yok eğer...
“Erdoğan emretti, şöyle şöyle oldu” dersen, “sen Başbakanlık koltuğunda oturmaya neden devam ettin” diye sorulur.
O sözleri bir süre daha sürer, buna Erdoğan’ın yakınları cevap verir, Davutoğlu yandaşları yine devam eder ancak, sonu nasıl gelir bilinmez ama...
Erdoğan ile Davutoğlu arasında bir dehşet dengesi var.
Yani, ikisinin de birbirine karşı dosyaları, belgeleri var. Karşı çıkamayacakları dosyalar.
Sadece 7 Haziran - 2 Kasım arasında değil, Davutoğlu’nun Dışişleri Bakanlığı dönemi dahil, Başbakanlık döneminde de, sorumlulukları ortak, attıkları imzalar ortak.
Kim kimi suçlayabilir?.. Ve o suçlamadan kim üstün çıkar?..
İkisi de, ağır yara alacağı için aralarındaki dehşet dengesi kolay kolay bozulmaz gibi.
Yok, yeni parti kurarken, Davutoğlu “ben gemileri yakıyorum ve eski defterleri açıyorum” derse, o gemide kendisinin de bulunacağına hiç kuşku yok.