Pir Sultan Abdal’ın 17’inci yüzyıldan kaldığı düşünülen Pülümür ilçesine bağlı Hacılı köyündeki evi, çeşitli yangınlar ve depremlere karşın hâlâ ayakta.
Sivas Banaz'da yaşıyor. Osmanlı döneminde iktidarla yaşadığı çatışmadan dolayı sürgün ediliyor. Dersim-Pülümür'e geliyor...
Hacılı Köyü...
Mehmet Çelebi Pir Sultan Abdal'ın soyundan gelen bir dede...
550 yıllık bir Ocak... Onun kurduğu bir mekan. Aynen korunuyor...
Cemaat yapılır...
İnsan olmayı öğüt, nasihat veririz.
Karbon testi ile yaşı belirlenmemiş ama sanat tarihçiler 17 yy kalmış olduğunu düşünüyorlar.
Niyaz dağıtılıyor. Eli boş gidilmiyor.
Aşure... 12 İmam'ın yas matemdir. Kerbela dan dolayı...
Alevilikte Niyaz:
‘Niyâz’ Farsça bir kelime. Şiddetle isteme, ihtiyaç duyma, yakarma anlamlarına geliyor.
Eski Farsçada bir anlamı daha var o da ‘eksiklik’.
Dua ile eş anlamlı olarak kullanılıyor. Zira ‘dua’ Arapçada yardıma çağırmak, davet etmek anlamlarına haiz. Alevilikte niyaz aslında ikrar vermektir. İkrar da bir nevi salattır. İkrar verdik sözümüzden dönmeyiz deyimi Aleviler için yola söz vermektir. İlk niyazımızı bu yola girerek veririz. Her erkanda da bu niyazımızı tekrarlarız. Niyaz tarihte katledilmiş Alevi inanç önderlerinin ismi geçtiğinde, ya da büyük Alevi ozanlarının adı geçtiğinde baş parmağımızı öpüp alnımıza götürülerek yapılır.
Birçok yörede Alevi canların elini göğsüne koyduktan sonra şehadet parmağını ağzına götürüp öperek yaptığı selamlamaya niyaz denilmektedir. Canlar Mürşidin, pirin, rehberin karşısında cemaline dönük olarak kıyam, rüku ve secde hareketleriyle niyaza niyaz eder. İbadethanemiz olan Cem evinde “kıble” aranmaz. Mürşidin, pirin ve rehberin oturduğu makam kıble olarak kabul edilir.
Çünkü biz Kızılbaşlar için, Rea Heq yolcuları için aslolan insanın cemalidir. Kamil insansız Hakk’ın bilinmemesi ve Hakk’a ulaşmak için İnsan-ı Kamile varmak gerektiği fikri tüm tasavvufi grupların ortak inancıdır. Dolayısıyla bütün mistik kurumlarda “Niyaz” en önemli erkanlardan biridir. Sözlük anlamına göre Niyaz yalvarma, dua demektir. Bizim yolumuzda Niyaz insana yapılır. Bazıları bizim bu davranışımızı insana tapma olarak algılamışlardır. Ancak atalarımız gerçeği de, tanrıyı da, Hüdayı da, Xade’yide hep İnsanı-ı Kamilde bulmuşlardır.
Pirlerimizin tarihteki deyişleri ile; “Şeriatın kıblesi Kabedir. Tarikatın kıblesi pirin cemalidir. Pirler canlı Kabe’dir. Marifetin kıblesi insanın özüdür. İnsanın Özü Hakk’tır. Hakikatin kıblesi her yerdir. Çünkü Hakk’ın nuru her yerdedir.”
Niyaz insanın cemaline yapılır. Ve esas niyaz da İnsan-ı Kamile yapılır çünkü Rea Heq yolcuları bilir ki;Tanrı İnsanda (İnsan-ı Kamilde) tecelli eder. Çünkü o ilahi ahlak sahibidir, nefsini yenmiş, vicdan sahibi, suret-i haktır. İbnü’l – Arabî’ye (1162-1240) göre, insan ezeli ve ebedidir ve alem onun vücuduyla tamam olmuştur.
İnsan İlahi Ruh’un parçasıdır, doğması ve ölmesi görünüştedir, insan her zaman vardı ve var olacaktır. İnsan-ı Kamil var oldukça evren korunmuş olacaktır; “Görmez misin ki, Dünya hazinesinin mührü olan insan-ı kamil o hazineden ayrılıp da mührü bozacak olsa, Tanrı’nın bu hazinede saklayacağı bir şeyi kalmaz. İçinde her ne varsa boşanır. Varlıkların bazısı bazısına karışır.” (Arabî, 1964, 10).
Hacı Bayram Veli (1352-1429), İnsan-ı Kamil Risalesi’nde Yaratıcının kamil insanı zahir ve batın olmak üzere iki yüzlü yarattığını belirtir. Batıni yüzü Hakk, zahiri yüzü Halktır. Birincisi vahdet (birlik) tir, ikincisi çokluktur. Kamil insan Hakk’ın gözüdür. Hakk aleme onunla bakarak rahmetini ulaştırır. O varlığın ruhudur. Beden ruhsuz ayakta duramadığı gibi, alem de bir nefes kamil insansız olamaz. Çünkü bütün eşyanın zuhur ve devamı kamil insanladır. Kamil insansız Hakk bilinmez.. O halde Kamil insana ulaşmak Hakk’a ulaşmaktır. Onu gören Hakk’ı görmüş, onu seven Hakk’ı sevmiş demektir. Ona itaat Hakk’a itaattir ve onun reddettiği Hakk tarafından da reddedilmiş demektir. Onun ilmi Hakk’ın ilmiyle aynıdır. Kısacası onun zatı Hakk’ın zatı, vücudu Hakk’ın vücudu, ilmi Hakk’ın ilmidir. Kamil insandan gayrı Hakk’a varış kapısı yoktur. Hakk bütün isim, sıfat ve tecellileriyle kamil insanın kalbine yerleşmiştir. O halde Hakk’ı isteyen kalbini Kamil insanın kalbine bağlasın… (Öztürk, 1989, 18-19)
Kendi özünü okuyabilen, değerini bilen ise İnsan-ı Kamildir. İnsan-ı Kamil, ideal / yetkin / evrensel bir insandır.
İnsan-ı Kamil’in temel amacı Hakk’a ulaşmaktır. Kaf dağına varınca Simurg’u arayan kuşlar nasıl kendilerini buldularsa Hakk’ı arayan İnsan-ı Kamil de, Hakikat kapısında kendisini bulur.
İnsan-ı Kamil Hakk’ın kapısıdır, Hakk’a onunla gidilir. İnsan-ı Kamil ile sohbet Hakk ile sohbet gibidir. İnsan-ı Kamil’in Hakk’ın Cemalinin aynasıdır.
İnsan-ı Kamil baştan ayağa aşk ve sevgiyle doludur. Sevgisi tüm insanlığa, aşkı Hakk’adır. Bizim Niyazımız insanadır ve de dolayısıyla Hakk’adır. Bizim inancımızda kula kulluk da, Hakka kulluk da yoktur. Biz Hakkı severiz ve ondan dolayı niyaz ederiz. Niyazımız korkudan değil sevgiden ve saygıdandır.