Agos Gazetesi Genel Yayın Yönetmeni Hrant Dink'in öldürülmesiyle ilgili kamu görevlilerinin yargılandığı davadan karar çıktı. Davanın 131. duruşmasında; 33 beraat, 27 mahkumiyet, 4 müebbet, 2 ağırlaştırılmış müebbet cezaları verildi. Kararı yorumlayan, Dink Ailesi'nin avukatlarından Hakan Bakırcıoğlu, "Bu cinayetten sadece FETÖ sorumlu değil; duyarlılık olmadığı sürece bu davalar akamete uğramaya devam eder. Ciddi anlamda hukuka aykırı bir karar" diye konuştu.
Hrant Dink davasında 14 yıl sonunda verilen kararların anlamını Dink Ailesi'nin avukatlarından Hakan Bakırcıoğlu, T24 Ankara Temsilcisi Gökçer Tahincioğlu'na yorumladı.
Cinayetin işlendiği 2007'de bugün var olan delillerin önemli bir kısmı mevcut olmasına rağmen 2007 yılında soruşturmaların yapılmadığını ifade eden Bakırcıoğlu, "2013-2014 yılında yapılmaya başlandı. FETÖ/PDY ile anılan kişilerin bir kısmı hakkında 15 Temmuz 2016'dan önce iddianame düzenlendi. Sonrasında bir kısmı hakkında düzenlendi. 2007 yılında ilk iddianame düzenlendiğinde Dink cinayetini soruşturmak üzere bir dosya açık tutuldu. Fakat 2013 itibariyle bu süreç daha da derinleştirildi. O tarihten sonra düzenlendi. 2012 yılında Devlet Denetleme Kurulu tarafında devlet görevlileri ciddi sorumluluk sahibi bulunmuştu. AİHM kararı vardı. Kararda Dink'in hayatının tehlikede olmasına rağmen operasyon yapılmadığı kararlaştırılmıştı. FETÖ/PDY yapılanması ile ismi zikredilenler üzerinden daha çok hüküm kuran bir karar oldu" diye konuştu.
Cinayet anına dair kamera kayıtlarının kaybedilip bir türlü bulunamadığı, bazı MİT görevlileri hakkında tanık olarak dinlenme kararlarının sonradan gelen mahkeme heyetince iptal edildiği bu uzun yıllara yayılan dava hakkında Bakırcıoğlu şunları kaydetti:
"Yargılama sırasında kapsamın genişletilmesini talep ettik. Bir dönem bu karşılandı ama sonra tutum tamamen farklılaştı. MİT görevlilerinin tanık olarak dinlenmesi kararı vardı mahkemenin. Son heyet bu kararı iptal etti. Tanık olarak dahi bu kişilerin bilgisine başvurmadı. Cinayet mahalline yakın olan Akbank'ın görüntüleri cinayet günü 12.30 sıralarına kadar kaybedildi. Oysa ki banka müdürü bütün kameraların çalıştığını söyledi. Cinayetin ilk anından itibaren görüntüler kaybedildi, bu görüntülere ulaşamadı. Tanıklar o gün görüntülerin çok fazla kişi tarafından alındığını ve bir kısmının da kim olduğunun bilinmediğini ifade ettiler."
Bu cinayetlerin önüne geçmek için Dink cinayetinin tüm yönleriyle aydınlığa kavuşturulması gerektiğinin altını çizen Bakırcıoğlu, "Etkili bir soruşturma yapılmalıydı ve bu gerçekleşmedi. Cinayet tüm yönlerle aydınlatılmalıydı ki bu tür cinayetlerin önüne geçilmeliydi. Cinayeti organize edenlerin öngöremedikleri temel mesele ortaya çıkacak olan muazzam toplumsal tepkiydi. Aslında bu tepki üzerinden bu davada yol alınması mümkün oldu. Toplumsal duyarlılık ve tepkiyle iç içe geçmezse, toplumun duyarlı kesimleri tarafından ısrarla takip edilmezse elbette soruşturmalar akamete uğramaya mahkum olacaklardı. Biz istinaf başvurusu yapacağız. Oradaki karara göre Yargıtay'a başvuracağız. Asıl onan bu davaların toplumsal muhalefet ve demokrasi süreciyle iç içe görülmesi. Bu olmazsa cinayet tüm yönleriyle aydınlatılamayacaktır" dedi.
Dink Ailesi'nin avukatlarından Hakan Bakırcıoğlu, şunları kaydetti:
"İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından bu iddianame hazırlanırken, soruşturma sürdürülürken, cinayete giden süreçte yaşananlar ve Hrant Dink'e yönelik linç sürecini yönetenler etkin bir şekilde soruşturulmamışlardı. Sorumlu devlet görevlilerinin bir bölümü 2007 yılından beri sürmekte olan soruşturmada ilginç bir şekilde soruşturmayı yürüten makamlar olarak yer almışlardı. Dink cinayetinin hangi süreçlerden geçirilerek işlendiği açığa çıkartılamamıştı. Buna rağmen 2016 yılı nisan ayında başlayan soruşturmada kovuşturmanın geliştirilmesine yönelik taleplerde bulunduk fakat yargılamada bu mümkün olmadı. Bugün verilen karar da birçok sanığın beraatiyle sonuçlandı. Ciddi anlamda hukuka aykırı bir karar. Biz istinaf ve oradan çıkan karara bağlı olarak Yargıtay sürecini başlatacağız"
"2004 yılı şubat ayında Hrant Dink'e yönelik bir saldırı dalgası vardı. Bu da devlet görevlilerinin bilgisi dahilindeydi. 17 Şubat 2006 tarihinde Trabzon İl Emniyet Müdürlüğü görevlileri tarafından Yasin Hayal tarafından Dink'in öldürüleceğine dair bilgiler evraklara aktarılmış, hem İstanbul Emniyet Müdürlüğü'ne hem de İstihbarat Daire Başkanlığı'na iletilmişti. 2006 yılı temmuz ayında Yasin Hayal'in cinayeti işleyeceğine dair bilgiler elde edilmişti. Cinayetin örgütlendiği yer olan Trabzon'da ve İstanbul'da koruma tedbirleri alma yükümlülüğü bulunmaktaydı, hiçbirisi gerçekleşmemişti."
"İstanbul Emniyet Müdürlüğü'nün aslında birçok görevlisi hakkında iddianame düzenlenmişken, yalnız iki görevli hakkında düzenlenmişti. Biri İstanbul Emniyet Müdürü Celalettin Cerrah, diğeri de İstihbarat Şube Müdürü Ahmet İlhan Güler'di. Ceza verilmesi gerekirken, bu kişiler hakkında beraat kararı verildi. Trabzon İl Emniyet Müdürlüğü İstihbarat Şube Müdürü Engin Dinç, Dink'in öldürüleceğine dair belgeyi hazırlayan kişidir. O da bugünkü yargılamada beraat aldı. Etkili soruşturma yapılmadı. Çok fazla delil olmasına rağmen bu kişiler hakkında beraat kararı verildi."
"FETÖ/PDY adlı örgütle ismi anılan kişilerin bu cinayete iştirak ettikleri bizim beyan ettiğimiz hususlardan biriydi. Fakat cinayete iştirak edenler sadece bu örgütün üyelerinden oluşmamakta. Engin Dinç bu örgütün üyesi olmayabilir, fakat cinayet öncesi organizasyonu yapmış kişidir. Ali Öz FETÖ/PDY üyesi olmayabilir ancak Hrant Dink'in öldürüleceğine dair somut bilgi olmasına rağmen bu konunun konuşulmasını engelleyen ve cinayeti olanaklı kılan bir kişidir. Bu örgütle irtibatlı olmayan devlet görevlilerinin de cinayete iştirak ettikleri ortadadır. Ama soruşturma böyle yürütülmedi. Hukuka aykırı bir karar olma özelliği taşımakta."
"Cinayete giden linç sürecinde ismi geçen Veli Küçük, Oktay Yıldırım hakkında kovuşturmasızlık kararı vardı ve biz itiraz etmiştik. Ergun Güngör vali yardımcısı. Azınlıklardan sorumlu kişiydi. İddianame düzenlenmedi. Özer Yılmaz MİT İstanbul Bölge Başkanlığı'nda Terör Daire Başkanıydı. 2004 yılında İstanbul'da Hrant Dink'le görüşmeye katıldı, iddianame düzenlenmedi. Biz bu karara itiraz ettik ancak itirazımız reddedildi. AYM'ye başvurduk. AYM devlet görevlilerinin soruşturulması gerektiğine karar vermişti. Yargılama tüm bu eksiklikleri içeriyor."
"Yargılama sırasında bütün raporlarda Orhan Pamuk'a dönük bir koruma tedbirinden bahsedilmekteydi. Pamuk'a ilişkin koruma talebinin dayanağı olan belgelerde aslında Hrant Dink'in korunmasının zorunluluğunu anlattığımız bütün verilerin olduğunu gördük. Pamuk hakkında açılan davalarda yaşananlardan sonra, Pamuk'a dönük somut tehdit olmamasına rağmen, koruma tedbiri alındığı ortaya çıktı. O tarihler Dink'e dönük ağır bir saldırı dalgasının yaşandığı tarihlerdi. Dink'in öldürüleceğine dair somut bilgilere rağmen koruma tedbiri alınmadı. Cinayete giden süreçte olanlar hiçbir şekilde soruşturulmadı."