Prof. Dr. Celal Şengör’ün savcılığa çağrılması, bakalım şarkıcı Gülşen’le ilgili soruşturma kadar renkli gelişmelere neden olacak mı? Burada sözünü ettiğim renk, ‘şüpheli/sanık’ kişinin popülerliği kadar, yargısal gelişmelerin de ‘magazin hukuk’ sınırlarını zorlamasından kaynaklanıyor.
Celal Şengör’ün savcılıktan davet almasının nedeni, ‘halkın bir kesiminin dini değerlerini tangır tungur etmek, kamu barışını bozmak’ şeklinde özetlenebilir. Türk Ceza Kanunu 216/3’de düzenlenen bu suçun ceza karşılığı ise 6 aydan 1 yıla kadar hapistir.
Ne yapmış Celal Şengör?
Bir bilim adamı olarak katıldığı TV programında “ Onların hepsi masal. İbrahim diye bir adamın yaşadığı malum değil…Bütün bu söylenen kişiler tarihte yok. Bunların hepsi o üç tane kutsal kitap denilen, aslında… Musa peygamber diyorlar. O adamı tarih bilmiyor. Yok öyle bir isim” demiş.
Program 23 Mayıs tarihinde yayınlanmış olmasına rağmen, o günden bugüne halk düzeyinde bir rahatsızlık yarattığına dair işarete, hiç bir yerde rastlamadım.
Ben de programı Youtube’da izlediğimi ve bu iddialar karşısında şaşırdığımı hatırlıyorum, ama hepsi bu kadardı.
Ama savcılık, Şengör’ün bu sözlerinin kamu barışını bozduğuna inanıyor olmalı ki, sanırım dava açmayı düşünüyor.
Doğrusu, Celal Şengör’ün adliyeye gidişini, savcının odasının kapısına geldiğinde ceketinin düğmelerini biraz zorlanarak da olsa iliklemesini ve savcıyla yaptığı konuşmaları izlemeyi çok isterdim.
Şengör’ü karşısında gördüğü anda Savcı da ayağa kalkıp, elini uzatacak mı, çay/kahve ikram edecek mi? Görüşme bir sohbet yumuşaklığı içinde mi, yoksa gergin bir hava içinde mi geçecek?
Bunlar benim kişisel fantezilerim.
***
Savcının, Celal Şengör’ün ifadesini aldıktan sonra, tutuklama talebiyle hakimliğe sevk etmesi pek mümkün görünmüyor. Çünkü, hapis cezasının üst sınırı 2 yıldan fazla olmayan davalarda, tutuklama kararı verilemiyor.
Kanımca asıl pandomim, Celal Şengör hakkında dava açılırsa kopacak.
Savcı ile arasında, Hz. Musa’nın gerçek olup olmadığı konusunda büyük polemik yaşanacak gibi görünüyor.
Hele, bilirkişi olarak da Diyanet İşleri Başkanlığı atanırsa, vay, vay, vay!
Ve umarım, Celal Şengör davayı kaybeder, hapis cezası paraya çevrilir veya ertelenir, konu kapanır.
Eğer davayı Celal Şengör kazanırsa, sonuçları çok kötü olur…
İbrahimi dinlerin gerçekte var olmadığı, Hz. Musa diye birinin hiç yaşamadığı tezi doğrulanırsa, toplum olarak, hele seçim arefesinde kaldırabileceğimizi hiç sanmıyorum.
Eğer ‘medya’ ve ‘hukuk’ kelimeleri bir cümle içinde geçiyorsa, sonunda küçük de olsa bir çıngıdan, büyük ihtimalle de alev almış bir sürtüşmeden söz edilecek demektir.
Medya Hukuk Çalışmaları Derneği (MLSA), tam da bu sıcak ortamda yaşanan gerilimi gözler önüne sermeyi hedeflemiş bir sivil bir yapılanması, 2017 yılından beri tuttuğu meşale ile bu alana ışık tutuyor.
Dernek, haber alma hakkı, ifade özgürlüğü ve basın özgürlüğü alanlarında faaliyet gösteriyor. Başta gazeteciler olmak üzere mesleki faaliyetleri sebebiyle yargılanan kişilere hukuki destek veriyor.
Uluslararası Basın Enstitüsü (IPI) ile birlikte yürüttüğü ‘Dava İzleme’ projesi ile özellikle gazetecilerin yargılandığı davaları izliyor, gerekli olduğunda avukatlık desteğinde bulunuyor.
MLSA’nın başka çalışmaları da var, ancak izledikleri davaların aylık ve yıllık analizlerini yaptıkları raporlar büyük işlevsellik taşıyor.
Türkiye’de ifade ve basın özgürlüğü ekseninde ilerleyen davaları genel medya üzerinden izlemeye çalışıyoruz, ama yayınladıkları aylık ve yıllık raporların sağladığı bütünlük içinde, büyük resim daha belirgin hale geliyor. (https://www.mlsaturkey.com/tr/)