TV stüdyosu mahkeme salonu gibiydi. Gerçeğin Peşinde Yüksek Mahkemesi Başkanı hakim Serap Paköz elini kaldırdı ve “Sosyal medyadan bütün seyircilerimiz bu kabus bitsin, suçlular cezasını çeksin diyorlar. Şu anda bizim yaptığımız yayın ihbar kabul edildi. Antalya Emniyet Müdürlüğü Dolandırıcılık Şube Amirliği bütün yayınımızı baştan sona izledi. Çok büyük bir dolandırıcılıkla karşı karşıyayız dediler. Hemen şurada paravanın arkasında polis memurları bekliyor. Ekibimden Yasin ve Berkay geliyorlar, Didem’e eşlik ediyorlar, emniyete teslim ediyorlar. Belki de bundan sonra hayatının büyük bir kısmını demir parmaklıklar arakasında geçirecek” dedi.
Bunun üzerine Didem de “ Peki o zaman” der gibi boynunu büküp yerinden kalktı ve stüdyonun dışına doğru yürümeye başladı. Kamera arkasından izlerken stüdyodan Serap Paköz’ün sesi geliyordu. Mahkemelerden alışmışız, hüküm yüzüne karşı okunduktan sonra sanığın arkasından konuşulmazdı. Didem, dışarda bekleyen polis arabasına bindirildi ve uzaklaşana kadar yayın sürdü.
Her şey Atilla İlhan’ın, Haliç tersanelerinde hurda vapur sökümünü anlattığı ‘Cinayet Saati’ şiirini anımsatıyordu. Ben ise cinayeti gören kör kayıkçı gibiydim.
Programı izleyenler arasında muhtemelen “ İyi ki böyle programlar var, suçlular kıskıvrak yakalanıyor” diye düşünenler de olmuştur. Hiçbir anı kaçırmamak için gözlerini ekrandan ayırmadan birbirlerine soyulmuş alma dilimlerini uzatırken “ Şu konuşan kaynanası mıydı, komşusu mu?” diye soranlar da olmuştur.
Fakat, Didem’i almaya gelen polislerin parçası oldukları hukuksuzluğun farkında olduklarını sanmıyorum, programının kotarılmasında emeği geçenlerin de…
Herkeste “ Burada adaletin tecelli etmesini sağlayarak, bir anlamda kamu hizmeti yapıyoruz, ne yapsak yeridir” anlayışının hakim olduğu görülüyordu.
Programın moderatörü Serap Paköz, her ne kadar “ Bizim yaptığımız yayın ihbar kabul edildi. Antalya Dolandırıcılık Şube Amirliği bütün yayınımızı baştan sona izledi” dese de, yayın öncesinde ciddi hazırlık yapıldığı izlenimi doğuyor. Antalya’daki polislerin pür dikkat programı izleyip, hemen İstanbul Emniyeti’ni arayarak, stüdyonun kapısına alelacele ekip gönderildiğini düşünmemiz beklenmemeli.
Hem bu acele niyeydi? Canlı yayına polis göndermenin makul bir açıklaması olabilir miydi? Didem, sonunda Antalya’daki evine gelmeyecek miydi? Emniyete davet edip “ Hakkında şu iddialar var, ne diyorsun” diye yasal soruşturma prosedürünün işletilmesinde ne sakınca görülmüş olabilirdi?
Böyle olunca da, ortaya şöyle bir kurgu ihtimali çıktı: Didem başına geleceklerden habersiz programa çağrılacaktı. Ayrıca, hakkında suçlamalarda bulunacak kişi ve gelişmeleri oracıkta yorumlayacak kişiler de hazır edilecekti. Ve gerisi çorap söküğü gibi gelecekti. Biraz yargısız infaz gibi olacaktı ama, olsundu.
Programı izlemeyenler için söyleyeyim: Didem program boyunca suçlandı, aşağılandı, kötü muameleye maruz kaldı.
Atilla İlhan’ın şiiri şöyle başlıyordu: “Haliç'te bir vapuru vurdular dört kişi/Demirlemişti eli kolu bağlıydı ağlıyordu/Dört bıçak çekip vurdular dört kişi/ Yemyeşil bir ay gökte dağılıyordu”
Sonuç olarak, Cumhuriyet savcısının gözetiminde sürdürülebilecek hukuki bir ‘soruşturma’nın, neden emniyette değil de, TV’den naklen yayınlanan reality show'a malzeme olduğu sorusu ortada kaldı.
Belki sorunun cevabını İçişleri Bakanlığı müfettişleri merak eder, kim bilir...
Ya da Türkiye Barolar Birliği konuya el atar mı? O kadar yoğunlar ki, program yayıncıları ile Antalya Emniyet Müdürlüğü arasında yapılan koordinasyonun hukuksal zeminini araştırmaya sıra gelmeyebilir.
Söz etmenin sırası mı bilmiyorum, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin 3. maddesi “Hiç kimse… aşağılayıcı muameleye… tabi tutulamaz” diyor.
Maddede ki ‘aşağılayıcı muamele” vurgusuna, Adalet Bakanlığı ile Avrupa Konseyi’nin birlikte hazırladığı bir broşürde “ Mağdurlarda korku, keder ve aşağılık hisleri uyandırma, onurlarını kırma ve kendilerini küçük düşürebilme” şeklinde açıklama getirilmiş.
Öte yandan bizim Türk Ceza Kanunu da bu konuda hoş şeyler söylemiyor.
Program sırasında Didem’e yapılan muamele 96. maddede ki “ Bir kimsenin eziyet çekmesine yol açacak davranışları gerçekleştiren kişi hakkında 2 yıldan 5 yıla kadar hapis cezasına hükmolunur” düzenlemesine uyuyorsa, vay stüdyoda bulunanların haline…
Madem kanunlardan söz açıldı, bir de Radyo ve Televizyonların Kuruluş ve Yayın Hizmetleri Hakkında Kanun'un 8. maddesi var: "İnsan onuruna ve özel hayatın gizliliğine saygılı olma ilkesine aykırı olamaz, kişi ya da kuruluşları eleştiri sınırları ötesinde küçük düşürücü, aşağılayıcı veya iftira niteliğinde ifadeler içeremez” diyor.
Bir gün, bu tür yargısız infaz yapan reality şovlar öyle bir patlar ki, emniyet amirlerini görevden alınmaya kadar uzanan disiplin cezaları peşlerinden gelir…
Ve bu formattaki programları sunan, yorumcu olarak katılan, yapımına dahil olanlar için, ceza ve tazminat davaları öyle bir havada uçuşmaya başlar ki…
Yazıyı, şiirin son dizesiyle bağlayalım:
“Vapuru onlar vurdu ben vurmadım
Ben vursam kendimi vuracaktım”
Not: Bu yazı Didem’in aslında masum olduğu varsayımından yola çıkılarak yazılmadı. Hakkındaki iddialar doğru da olabilir. Ama bunun test edileceği mahal asla TV programları değil, mahkemeler olmalıdır.
***
Mahkemelerdeki duruşmaların önceden belirtilen saatte başlamaması sık sık eleştiri konusu oluyor.
Gazeteci İsmail Saymaz, yargılandığı davada, karşı taraf avukatının duruşmanın geç başlaması nedeniyle "Biz seni bekledik, sen de beni bekle!" diyerek hâkime namaz kılma talebinde bulunduğunu söyledi.
Karşı tarafın avukatı Huzeyfe Furkan Karakuş ise sosyal medya hesabından yaptığı açıklamada olayı şöyle anlattı:
Duruşmanın 30 dakika geç başlamasını ve Saymaz'ın yarım saatlik savunması nedeniyle uzadığını; beyanda bulunma sırası kendilerine geldiğinde öğle namazına 17 dakika kaldığını belirten Avukat Karakuş, bunun üzerine önce duruşmaya 10 dakika ara isteyip namazlarını adliye mescidinde kılma talebinde bulunduklarını ifade etti.
Karakuş, "Hakim bey kabul etmeyince mahkeme salonunda köşe bir yerde bulunan seccadeyi işaret ederek ‘Sizi bekletmemek adına burada da kılabilirim’ dediğini söyledi.
Hâkimin kendisine "Kaza et" demesi üzerine tepki gösterdiğini doğrulayan Karakuş, “ Hiçbir kanun hâkime ibadet hürriyetini kısıtlama, bunun üzerine tahakküm eder şekilde ‘kaza et’ gibi tavsiyelerde bulunma hakkını vermez" diye tepki gösterdiğini açıkladı.
Duruşmalarda yaşanan gecikmelerle ilgili olarak, Hukuk ve Medya Derneği’nin (MLSA) 1 Eylül 2021 - 20 Temmuz 2022 Dönemi Dava İzleme Raporu’nda benzer tespitler var.
Dernek takip ettiği 210 davayla ilgili 446 duruşmada yaşanan gecikmelerin istatistik dökümünü yapmış.
Bu dönemde geç başladığı kaydedilen duruşmalardan 155’inin, mahkemelerin iş yükünden kaynaklandığı belirtildi.
Raporda ayrıca, 58 duruşmanın ise mahkeme başkanı ve/veya heyet üyelerinin gecikmesi dolayısıyla geç başladığı, neredeyse hiçbirine herhangi bir gerekçe belirtilmediği yer aldı.
Bu dönemde takip edilen 4 duruşmada, katılan/davacı avukatı beklendiği için geç başlandığı, duruşmaların tamamında Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın avukatının beklenmesine karar verildiği belirtildi.
TÜGVA Belgeleri Davası’nın 15 Nisan 2022 tarihinde görülen duruşmasında, sanık avukatı ve katılan taraf olan TÜGVA’nın avukatlarının talebi üzerine öğle namazının kılınmasının ardından gecikmeli olarak başladığı bildirildi.
***
Facebook ve WhatsApp’tan yapılan paylaşımlar sadece hesabın sahibi veya aynı paylaşım ortamında bulunan kişilerce delil olarak kullanılabilir
OLAY : Davacı taraf, eşiyle boşandıklarını, aylık 1.000 TL yoksulluk nafakasına ödemekte olduğunu, Erkan isimli kişi ile fiilen evliymiş gibi yaşadığını, davalının internet ortamında yayınladığı resim ve videolarla fiili evliliğin tespit edildiğini ileri sürerek, nafaka ödemesinin kaldırılmasını istemiştir.
KARAR : Nafaka ödemekte olan davacının, facebook ve WhatsApp'tan alındığı iddia olunan paylaşımların, ancak hesabın sahibi veya aynı paylaşım ortamında bulunan kişilerce delil olarak kullanımı mümkündür. Diğer bir anlatımla, sahte profil oluşturup paylaşımlarda bulunmak veya kişi profillerinde hesap sahibinin bilgisi, muvafakati ve izni olmaksızın yapılan paylaşımların delil olarak sunulamaz. (E.:2016/14742, K: 2017/2577)