SULTANAHMET’te İstanbul Valiliği’nin hemen ilerisinde Hacı Beşir Ağa Camii ve Külliyesi var.
Burası kısa adı “ÖNDER” olan İmam-Hatip Liseleri Mezunları Mensupları Derneği’nin genel merkezi olarak kullanılıyor. İslamcı gençlerle “ÖNDER”in kullandığı bu külliyede buluştuk. “İslamcı genç” tabirimi lütfen mazur görün. Başka bir tanımlama bulamadığım için bunu kullanıyorum. * * * Kendilerini “Medeniyet Gençliği” diye nitelendiren ve bu adla bir grup kuran gençlerle bir araya geldiğimizde ilk soruyu ben sordum. Dedim ki: “Hepiniz İmam-hatipli misiniz?” Dediler ki: “Aramızda imam-hatipliler de var ama hepimiz imam-hatipli değiliz.” Dedim ki: “AK Partili misiniz?” Dediler ki: “Aramızda AK Partililer de var ama hepimiz AK Partili değiliz.” Soru / cevap faslı uzayacaktı ki içlerinden biri şu basit formülü sunarak durumu açıklığa kavuşturdu: “Bizler AK Parti’li, HAS Parti’li ve Saadet Parti’liyiz. Ortak paydamız şu: Hepimiz Milli Görüş kökeninden geliyoruz.” * * * Tek tek tanıştık... Zehir gibi, fişek gibiydiler. İçlerinde üniversite sınavlarında derece almış olanlar vardı. Bazısı işadamı, bazısı hukukçu, bazısı yönetici adayı... Ortak terminolojiye hâkimiyetin faydası büyük oldu: Karşılarında kendimi ifade etmekte hiç ama hiç zorlanmadığımı fark ettim. Anlaştığımız noktalar oldu, anlaşamadığımız noktalar oldu. Ama birbirimizi anlamadığımız hiçbir nokta olmadı. * * * Şöyle bir baktım gençlerin durumuna... Ve dedim ki: “Bu gençler, özellikle mizaç olarak benim zamanımın İslamcı gençlerine benziyorlar,” Benim zamanımın İslamcı gençleri meraklıydılar, eleştireldiler, espriliydiler, özgüvenliydiler ve renkliydiler. Bu gençler de öyle... Mizah duyguları çok gelişmiş: Hem kendileriyle, hem de çeşitli İslami gruplarla dalga geçebiliyorlar. Kendi cemaatlerine, kendi partilerine, kendi iktidarlarına karşı fazlasıyla eleştirel bir duruşları var. Tek fark şurada: Benim zamanımın İslamcı gençleri, gündelik siyaseti küçümseyecek denli radikal takılırlardı, bu gençler ise gündelik siyasetin dehlizleri içinde kaybolmaya fazlasıyla yatkın görünüyorlar. * * * Bizim zamanımızda, yani AK Parti iktidarı falan ortada yokken İslamcı gençler kariyer planı yapmazlar, yapanı da yadırgarlardı. Oysa bugünün İslamcı gençleri kariyer planı yapıyorlar. Üstelik kariyer planlarında “siyaset yapmak” hep ön sırada... Gelecekte milletvekili olmak, bakan olmak, hatta başbakan olmak istiyorlar. Tayyip Erdoğan ve arkadaşlarının açtığı yolun gençler üzerinde böylesi bir etkisi olmuş. * * * Ülkücü gençlerle buluştum. İslamcı gençlerle buluştum. Sırada hangi gençler var acaba?
İslamcı gençlerin haklı yakınması
İSLAMCI gençlerin yakındıkları bir konu var. Diyorlar ki: “Hükümet oluyoruz, iktidara geliyoruz. Kurumlara egemen oluyoruz. Ama medeniyet alanında bir türlü etkili olamıyoruz. Medyada, sanatta, yayıncılıkta çok gerideyiz.” * * * Bu yakınmaları dinleyince kendilerine şunları söyledim: “Arkadaşlar! Her türlü hegemonyayı çabucak yıkabilirsiniz. Ama kültürel hegemonyayı kolayca yıkamazsanız... Kültürel hegemonyayı yıkmak için kültürel bir birikiminiz olmalı. Çok sağlam bir birikime yaslanmalısınız. Bu da yetmez! Kendinizi partilere, cemaatlere, derneklere, üstatlara, abilere teslim etmemelisiniz. Birey olmayı denemelisiniz. Allah’ın sizin için çizdiği özgürlük sınırlarını sonuna kadar kullanmalısınız.”
Fetih 1453’e kim ne için gidiyor
- AK PARTİ’LİLER: İdeolojik olarak tam örtüştükleri için... - ÜLKÜCÜLER: Gaza gelmek için. - KEMALİSTLER: Kusur bulmak için... - ESKİ AKINCILAR: “Biz biz biz / Fatihlerin nesliyiz” sloganının hatırı için... - TARİH HOCALARI: Tarihe uymayan noktaları yakalamak için... - SİNEMA MERAKLILARI: Türk sinemasının geldiği son noktayı görmek için... - SAADET PARTİLİLER: Bu yılki “Fetih Günü” kutlamasında kullanılabilecek unsurlar bulmak için... - ORTALAMA VATANDAŞLAR: “Muhteşem Yüzyıl” ile bir kıyaslama imkanı bulmak için... - ÇABUK BEĞENENLER: Hemen beğenmek için... - HİÇ BEĞENMEYENLER: Hiç beğenmemek için...
MİT mavrası
MOSSAD devreye girmiş... CIA durur mu? O da devreye girmiş. Kusursuz bir plan yapmışlar. Savcılığa, emniyete, MİT’e sızmışlar falan... İktidar yanlısı ve cemaat yanlısı gazeteleri okuyorum, televizyonları seyrediyorum. Hepsinde bu türden senaryolar var. Ben “Fehmi Koru’nun mutluluktan uçtuğu günler” diyeyim, siz gerisini anlayın. Bunları ciddiye almalı mıyız? Eğer alırsak... Bizim polisin, bizim savcının, MOSSAD’ın, CIA’nın oyuncağı olmaya ne denli yatkın olduğunu da kabul etmemiz gerekecek. Buna içim elvermiyor. Bu nedenle ben yazılıp çizilenleri, söylenenleri bir tür “MİT mavrası” olarak okuyup gülüyorum. Hem böylesi daha eğlenceli oluyor.
Tarihi nasıl ıskaladım
GEÇEN eylül ayıydı... Maçka’daki Borsa Lokantası’nda bir baktım Cengiz Çandar, bir arkadaşıyla oturmuş yemek yiyor. Hemen fotoğrafını çektim ve “Twitter”da yayınladım o fotoğrafı... Cengiz Çandar’ın yanındaki arkadaşı, geçtiğimiz günlerde Suriye’den Türkiye’ye geçerken rahatsızlanarak ölen Pulitzer ödüllü gazeteci New York Times muhabiri Anthony Shadid idi. * * * Dün Cengiz Çandar’dan telefonuma şöyle bir mesaj geldi: “Benim 20 Eylül’de Borsa’da fotoğrafımı çekip Twitter’da yayınlamıştın hatırlarsan. Yanımdaki Anthony Shadid idi. Ona ait bir kare var mı? Varsa yollar mısın?” Baktım, yoktu. Cengiz Çandar’a “maalesef” diye mesaj attım. Çandar’dan gelen mesaj şu oldu: “Yanımdakini ırgalamayarak tarihi ıskalamışsın”. Bu takılmaya şu yanıtı verdim: “Ben bir Forrest Gump’ım.”
Atatürk’e benzeyen adam
İZMİR’de elektrik işiyle uğraşan bir vatandaşımız “Atatürk’e benziyor” diye ekranlara çıkarılmış. Baktım, gerçekten de benziyor! Özellikle Atatürk’ün son dönem fotoğraflarıyla kıyaslandığında “tıpkısının aynısı” durumu söz konusu... Ama bir sorun var: İzmirli elektrikçi vatandaşımızın ürkekliği, güvensizliği, davranışları falan fiziksel benzerliğin yol açtığı etkiyi bir anda sıfırlıyor. Demek ki neymiş? “Aynı Atatürk” dediğimiz adamın “aynı Atatürk” gibi olabilmesi için fiziki benzerlik yetmezmiş.