Roma mitolojisindeki tanrılar içinde, iki yüze sahip olmasıyla en dikkat çekici olanlarından biridir Janus. Riyanın herkese ve her yere sirayet ettiği bu karanlık dönemde herkesin iki yüzlü olduğunu söylemek mümkün. Ancak mitolojiye göre Roma şehir girişlerinde bulunan ve bir yüzü sağa, bir yüzü sola bakan Janus'un iki yüzü, ilk akla gelenin aksine ikiyüzlülüğü simgelemez. Janus'un yüzlerinden biri kentten içeri girenlere, öteki ise kentten çıkanlara bakar. Böylece kent güvenlik içinde yaşamasını sürdürür. Roma paralarında kabartması da bulunan, bazen bir tarafı genç diğeri yaşlı ve sakallı bir erkek yüzü olarak kullanıldığı da olan Janus'un böylece geçmişi ve geleceği simgelediğine de inanılır. Janus iki farklı zamana bakar. Zamanın akışından bağımsız bir yerde durarak biri biten olayları izlerken, diğeri başlayacak olanın tanığıdır. Zamanın akışıyla kazanılan tecrübe, yaşanan ve yaşanılacak olan arasındaki köprüdür.
Anlatacağımız hikâyede de birbirlerinden farkları olup olmadığının kararı elbet okuyucuya ait olmak üzere iki yüz var. Janus'un mitolojide simgelediğinden bağımsız olarak "Güven içinde miyiz?" ve "Kim temiz?" sorusunu sordurtacak iki yüz. Konu parayla, çok parayla ilgili olunca bir paraya kabartılacak iki yüz elimizdeki. Biri genç, diğeri yaşlı. Birisi geçmişse diğeri gelecek mi bilinmez ama birisi eski diğeri yeni Türkiye'yi ya da ikisi de günümüz Türkiye'sini simgeliyor desek abartılı olmaz. İçinde yaşadığımız çağa, Türkiye'nin şu anki zaman dilimine düşen haline dair sorular sordurtacak bir hikâye.
Herkesin bitmesini arzuladığı 2020 yılının son günlerinde, çeşitli vesilelerle daha önce de medyada kendine yer bulmuş bir isim yeniden gündemdeydi. Türkiye kamuoyunun son birkaç yıldır aşina olduğu Sezgin Baran Korkmaz ve adının baş harflerini taşıyan sahibi olduğu SBK Holding "kara para aklamak"la suçlanıyordu. Aynı kaynaktan servis edilen haberlere göre, Korkmaz'ın sahibi olduğu SBK Holding ve holdinge bağlı 6 şirketin hesaplarından 132 milyon dolar kara para aklandığı öne sürülüyordu. Haberlere göre, Mali Suçları Araştırma Kurulu (MASAK) ve Vergi Denetim Kurulu Başkanlığı'nın SBK Holding ve 6 şirketin hesaplarında yaptığı incelemelerde kara para aklandığını tespit etmiş, bunun üzerine İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı da soruşturma başlatmıştı. https://bit.ly/2X1xD8x
Bir ucu ABD'ye kadar uzanan bu operasyonun neden yapıldığı, soruşturmada neler olduğu, konunun hangi sermaye grubu temsilcisiyle ilgili olduğu ve denklemin siyaset ayağındaki bilgi ve iddiaları anlatıp sonra da Sezgin Baran Korkmaz'ı mercek altına alalım.
Sezgin Baran Korkmaz için 2020'nin pek de iyi bitmeyeceği, 9 Ekim günü Sözcü gazetesinde yayımlanan şirket ve bireysel hesaplarını da kapsayan bütün mal varlığına el konulduğu haberiyle anlaşılmıştı. Habere göre, Korkmaz'ın da aralarında bulunduğu 14 kişi hakkında, "kara para aklama" suçundan yürütülen soruşturma kapsamında İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı 30 Eylül'de şirketlerinin tüm mal varlıklarına el konulması için 10'uncu Sulh Ceza Hâkimliği'ne talepte bulunmuştu. Savcılığın delil elde etmeye yönelik talebini yerinde gören Hâkim Furkan Bilgehan Ertem de aynı gün Korkmaz ile birlikte ABD'deki dolandırıcılık davasının sanıkları Jacob Kingston, Isaiah Kingston, Rachel Kingston, Sally Kingston ve Lev Aslan Dermen (Levon Termendzhyan) ile Doğa Dodan, Kamil Feridun Özkahraman, Alptekin Yılmaz, Mehmet Demir, Yakup Levent Korkut, Zeynel Eren, İzzet Bozkurt'un kara para aklama suçlaması nedeniyle mal varlıklarına el konulması karar vermişti. Kararda şüphelilerle ilgili olan ve tedbir kararı konulan şirketler de Mega Varlık Yönetim A.Ş., Komak Isı Yalıtım sistemleri, SBK Holding Biofarma İlaç Sanayi, Münir Şahin İlaç Sanayi, Ecem İlaç Pazarlama, İstanbul Doğu Batı Derneği, Bugaraj Elektronik Ticaret, Heksağon Mühendislik, Auto Alsat Bilişim Otomotiv, Vaniköy Sigorta, Komak Madeni Yağ Akaryakıt, Boğaziçi Cam Sanayi, Bukombin Bilişim, Ünosan Kimya, Noil Yatırım, Blane Teknoloji, Umut İlaç, İsaanne SARL olarak sıralandı. https://bit.ly/353Tgtg
Kingston kardeşlerin ABD Hazinesi'ni dolandırmasıyla ilgili davaya bakan Utah Federal Savcılığı'nın talebi üzerine gerçekleştiği söylenen tedbir kararı "suç gelirlerinin aklanmasının önlenmesini" düzenleyen 5549 sayılı yasa uyarınca alınmıştı. Hâkimliğin kararında atıf yaptığı yasanın 17. maddesi ise suç gelirinin aklanmasının yanı sıra "terörün finansmanı suçunun işlendiğine dair kuvvetli şüphe bulunan hallere" dair düzenlemeyi içeriyordu.
Bu kararı kişisel Twitter hesabından Kars'ta boyacılık yaptığı günlere atıfla "Çayı koyun yeniden başlıyoruz" diye alayla karşılayan Korkmaz hakkında ertesi gün de yurtdışı çıkış yasağı konuldu. Korkmaz daha sonra yaptığı ve "Türkiye'ye yatırımın gelmesi ve gelmeye devam edeceği düşüncesi birilerini çok rahatsız etmiş olmalı ki, hepsi bir ağızdan gelen sermayeyi şaibeleştirmeye çalışıyor" dediği paylaşımına "Gelen her kuruş sermaye Amerikan otoritelerinin ve bankalarının izni ile gelmiştir" notunu da ekledi.
Korkmaz'ın alaycı bir dille yaptığı paylaşımlarının ne anlama geldiği de üç hafta sonra tedbir kararının kaldırılmasıyla anlaşıldı. İstanbul 3'üncü Sulh Ceza Hâkimi Yasin Karaca tarafından alınan kararda dikkat çekici olan ayrıntı ise MASAK'tan gelen bir yazıya atıf yapılmasıydı. 5 Kasım 2020 tarihli MASAK yazısının suçlama konusunu oluşturan aklama suçuna yönelik bir tespit bulunmadığı anlamına gelen bu yazının yanı sıra dosya kapsamında yapılan değerlendirmelerde de "aklama suçunu oluşturan öncül suçların işlendiğine dair somut bulguların tespit edilemediği" belirtiliyordu. Soruşturma sürecek olmasına rağmen tüm tedbir kararları kaldırılmıştı.
Karar aynı gün İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı Terör Suçları Soruşturma Bürosu tarafından Türkiye Bankalar Birliği Başkanlığı'na da gönderilerek, Korkmaz ve diğer 13 şüpheli hakkındaki şirket ve kişisel banka hesaplarındaki blokaj ve tedbirlerin "ivedi kaldırılması" talimatı verildi. Belgede imzası bulunan kişi ise 16 Ekim'de Adalet Bakan Yardımcısı olduğu duyurulan İstanbul Cumhuriyet Başsavcı Vekili Hasan Yılmaz'dı. Yılmaz'ın terfi ettirilmesiyle ilgili bağ kurulmaya çalışılsa da yapılan aslında rutin bir işlemin gerçekleştirilmesinden ibaret bir uygulamaydı.
Bu karardan 10 gün sonra, 17 Kasım 2020'de, Sezgin Baran Korkmaz hakkındaki yurtdışına çıkış yasağı da 7'inci Sulh Ceza Hâkimi Ramazan Çiçek tarafından kaldırıldı. Bu kararda Korkmaz hakkında "suç işlemek amacıyla örgüt kurmak" suçlamasından da soruşturma yürütüldüğü belirtiliyordu. Türk Ceza Kanunu'nun 220'nci maddesinde düzenlenen bu suçun cezası 4 yıldan az olmamak kaydıyla 8 yıla kadar hapis cezasıydı. Örgütün silahlı olması halinde cezaların yarı oranına kadar artırılabileceğini düzenleyen kanunun 5'inci maddesinde örgüt yöneticilerinin işlenen bütün suçlardan dolayı ayrıca fail olarak cezalandırılacağı da belirtiliyor. Hakkında hayli yüklü bir ceza öngören bir soruşturmada tutuklanmak bir yana, şüpheli Sezgin Baran Korkmaz'ın ifadesini bile alınmadığı da kararın içinde yazıyordu.
Yaklaşık 2 ay sonra 2020 yılının son haftasına gelindiğiyse Sezgin Baran Korkmaz yeniden haber bültenlerinde ilk sıraya yerleşti. İddiaya göre, MASAK ve Vergi Denetim Kurulu Başkanlığı, SBK Holding ve holdinge bağlı 6 şirketin hesaplarında yaptığı incelemelerde 132 milyon dolar kara para aklandığını belirlemişti. İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı'nca yürütülen soruşturma kapsamında bir öncekine benzer suçlamalar yöneltilen Korkmaz'ın da aralarında bulunduğu SBK Holding ve alt şirketlerinde yönetici oldukları öne sürülen 19 şüpheli hakkında gözaltı kararı verilmişti. Korkmaz'ın da aralarında bulunduğu 8 kişinin yurtdışında olduğu tespit edilirken diğer şüpheliler ise gözaltına alınmıştı. https://bit.ly/2Ld7pNM Operasyonda gözaltına alınan ve emniyetteki sorgularının ardından 31 Aralık gecesi adliyeye sevk edilen 11 şüpheliden Kâmil Feridun Özkahraman tutuklanırken, diğerleri adli kontrol şartıyla serbest bırakıldı. https://bit.ly/2WZTdtY
İş için gittiğini belirttiği yurtdışından "hukuki güvence" hissetmeyerek Türkiye'ye henüz dönmeyen Sezgin Baran Korkmaz'ın firari baş şüpheli olduğu soruşturmada neyin doğru ya da yalan olduğunu anlamakta güçlük çektiren onca haber bombardımanından sonra tutuklanan birileri olmalıydı. Ceza verilse dahi tutuklama yapılamayacak bir suç olan "karapara aklama" soruşturmasının şimdilik tek tutuklusu Kâmil Feridun Özkahraman oldu. Korkmaz gözaltına alınanların hiçbirisinin SBK Holding ile organik ilişkisi olmadığını iddia etse de Özkahraman'la yolunun sık kesişmiş olduğunu belirtmekte fayda var. Özkahraman'ı kâh Borajet Havacılık'ın yönetim kurulu başkan yardımcısı olarak, kâh Kervansaray otellerinde yönetime girmiş bir isim olarak görebiliyoruz. Komak Isı Yalıtım şirketini SBK Holding'den alan olarak da adı kayıtlarda yer alan Özkahraman aynı zamanda Lev Aslan Dermen'in (Levon Termendzhyan) şirketinde de karşımıza çıkan bir isim. 2012'de Levon Termendzhyan, Friedrich Grosz Roell, Mehmet Özbey'in 5 milyon TL sermayeli olarak kurduğu ancak bir yıl sonra tasfiye edilen Noil Yatırım İnşaat Turizm A.Ş.'nin genel müdürü de Özkahraman'dı.
Operasyonun yapıldığı ilk andan başlayarak ve zanlılar 3 gün boyunca gözaltında tutulurken aynı merkezden medyaya servis edilen haberler gün içerisinde internet siteleri ve televizyon kanallarında, ertesi gün de gazete sayfalarına taşınıyordu. Operasyon anına dair polislerin cep telefonuyla kayda aldıkları görüntüler de servis edilenler arasındaydı. Mesela haberlere göre Korkmaz'ın evinde şöminede yakılmış bir cep telefonu bulunmuştu. Okur/izleyicinin kafasında, polislerin eline geçmemesi için imha edilmeye çalışılmış fikri oluşturmaya yönelik bu gayretkeşlikle ilgili en tuhaf haber ve görüntüler, DHA görüntülerine dayanılarak ahaber'de yayınlanmıştı. Polis kamerasından kaydedilerek servis edilen görüntülerle ilgili olarak, "Evde arama yapan polis ekipler, naylon kokusu alınca hemen şömine içerisine bakıyor ve yakılmaya çalışıldığı için altı siyahlanan cep telefonunu ele geçiriyor" deniliyordu. https://bit.ly/3544Pk3
Hem de "Naylon kokusu hissettirecek şekilde yakılmaya çalışıldığı" iddia edilen telefonun temiz ve çalışır haldeki görüntüsüne rağmen. Telefon Korkmaz'ın eşine aitti ve polise söylediğine göre çocuklarının erişemeyeceği bir yerde bulunması için şöminenin içine saklamıştı. Hatta şifreleri polisle paylaşılan telefonda teknik inceleme bile yapılmıştı.
Bir başka haber ise operasyon sırasında yurtdışında olan Korkmaz'ın, kendisine ait lüks yatını kullanarak deniz yoluyla kaçtığını anlatıyordu. Konuyla ilgili haberlerde haritalar üzerinden kaçış rotası bile çiziliyordu. https://bit.ly/2X86BMF
Oysaki Korkmaz, resmi yollarla havaalanından Türkiye'den çıkmış ve THY'nin tarifeli seferiyle yurtdışına gitmişti. Kimsenin hakkını yemeyelim, bu bilgi de haberleştirildi. Ancak daha önce Korkmaz'ın deniz yoluyla firar ettiğini anlatan haberleri yalanlayan bir görüntüyle. Önceki haberleri yalanlayan bu haberde ise Korkmaz'ın havaalanı güvenlik kameralarının kaydettiği görüntüleri servis edilmişti. https://bit.ly/3rK8htT
Polisin elindeki bir dosyadan bunca bilgi ve görüntü sızdırılıyor olmasıyla ilgili ayrıntıları anlatmamızın nedeni birilerini suçlamak ya da savunmak gayesi değil. Bir yandan haberciliğin içine düştüğü dipsiz rezilliği göstermek, öte yandan bu haberlerin yaptırılmasında kim(ler)in parmağı olduğunu anlatmaya çalışmak. Korkmaz'ın, sahibi olduğu SBK Holding A.Ş. ile yönetiminde yer almadığı Mega Varlık Yönetim A.Ş.'nin birlikte hareket ederek, bankaların firmalardan olan alacaklarını devraldığı tespit edildiği anlatılan haberlerde, "Sözde iflasın eşiğinde olan şirketlerin ekonomiye kazandırılması adı altında, firmalara yardım etmek, finans sağlama yoluyla ortak olmak ya da kredi bulmak gerekçeleriyle firmaları ele geçirdiği belirlendi" deniyordu. İddialara göre Korkmaz resmi kayıtlarda şirketlerde ortak ya da yönetici olarak görünmüyor, kâğıt üzerinde yanında çalışan ya da bağlantılı olduğu kişileri bu şirketlerde ortak, yönetim kurulu üyesi gibi sıfatlarla görevlendiriyordu. Korkmaz ve birlikte hareket ettiği kişilerin suç gelirlerini, şirket hesaplarına gelir olarak aktarmak yoluyla kara para akladıkları da öne sürülüyordu. https://bit.ly/3n580hU
Konuyla ilgili haberlere göre soruşturma ABD'deki dolandırıcılık davasıyla ilgiliydi. Davanın sanığı Kingston kardeşlerin, Türkiye'ye gönderdiği paranın işlem belgeleri de dahil olmak üzere, Korkmaz ve Türkiye irtibatlarıyla ilgili iletişim bilgilerini Amerikalı savcılarla paylaşmıştı. Bunun üzerine Utah Federal Savcılığı da mahkemeye başvurarak Korkmaz'ın Türkiye'deki varlıklarının ABD tarafından geri alınmasını talep etmişti. Yani 2 ay önceki soruşturmayla ilgili yazılan haberlerin aynısı. Daha ilginç olan ise son soruşturma, Korkmaz hakkında mal varlığına tedbir konulup da 4 gün sonra kaldırılmasına karar verilen Kasım ayındaki 2020/137034 numaralı soruşturma ile aynı dosyaydı. Peki aynı soruşturmada 2 ayda ne değişmişti?
Mal varlığının üzerine konulan tedbir kararlarının kaldırılmasına gerekçesi olarak ne denilmişti anımsayalım:
"05 Kasım 2020 tarihli Mali Suçlar Araştırma Kurulu Başkanlığı'nın (MASAK) yazısı ve tüm dosya kapsamında yapılan değerlendirmede… atılı bulunan aklama suçu yönünden öncül suçların işlendiğine ilişkin somut bulguların tespit olunamadığı…"
Yurtdışına çıkış yasağının kaldırılmasıyla ilgili kararda yer verilen 2020/137034 numaralı soruşturma kapsamında Korkmaz'a yöneltilen suçlamaları da anımsamakta fayda var:
"Suçtan kaynaklı malvarlığı değerlerini aklama, suç işlemek amacıyla örgüt kurma, dolandırıcılık ve banka veya kredi kurumlarınca tahsis edilmemesi gereken krediyi sağlamak amacıyla dolandırıcılık…"
İki ay öncekinin devamı olduğu 2020/137034 aynı numarayı taşımasından belli olan son soruşturmada ise Korkmaz ve diğer şüphelilere sadece "Suçtan kaynaklı malvarlığı değerlerini aklama" suçlaması yöneltildi. Yani suçlama yapılacak yargılama sonucunda en üst sınırdan olsa dahi 5 yıl hapis cezası verilebilecek olan ve hapse girmeyi gerektirmeyecek bir suç isnadına dönüştürülmüştü. "Çete kurmak" gibi ağır bir suçlama yöneltildiğinde ifadesi bile alınmadan hakkında konulan tüm tedbir kararları kaldırılan Korkmaz, suçlama konusu hafifletildikten sonra ise koca bir operasyonun firari şüphelisi olarak medya mahkemesinde yargılaması başlatılan bir suçluya dönüştü. O zaman tekrar sormak gerekiyor: Peki aynı soruşturmada 2 ayda ne değişmişti?
Yargının tasarruflarına dair ilgililerinden açıklama yapması bir yana eleştiri getirenin dahi kendini hapiste bulduğu bir karanlık dönemde bu soruya bir yanıt verilmeyeceği muhakkak. O yüzden sermaye, siyaset ve yargı üçgeninden kulis bilgilerini açık kaynaklara yansımış olanlarla birleştirip yanıtı okuyucuya bırakalım.
İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı'nın, Sezgin Baran Korkmaz ve sahibi olduğu holdingin mal varlığına tedbir kararı konulmasını talep edildiği 30 Kasım 2020'den bir gün önce Reuters kaynaklı bir haber dolaşıma girmişti. İddiaya göre İnan Kıraç'a ait Kıraça Holding'in ana hissedarlarından Lüksemburg merkezli Silcolux Investment'a ait tüm hisseler SBK Holding tarafından satın alınmıştı. Habere göre 82 milyon dolar ödenen bu satıştan sonra yüzde 42,5'i İnan Kıraç'ta, yüzde 12,5'i Kıraç ailesinde kalan Kıraça Holding'in yüzde 45 oranındaki hisselerine sahip olan SBK Holding ana hissedar olmuştu. https://bit.ly/3rSO5pT
Eş zamanlı olarak bir başka haberi otomotiv sektörünü yakından takip eden Emre Özpeynirci duyurdu. Özpeynirci, bir yıl içinde kapanacağı bilinen Japon sermayesinin elinde bulunan Honda'nın Gebze'deki fabrikasının, elektrikli araç üretimi yapmak amacında olan SBK Holding'e ait Hexagon Mühendislik tarafından 550 milyon TL'ye satın alındığını yazdı. Kıraça Holding'e ait otomotiv şirketi Karsan'ın "kardeş şirketi" olan Hexagon Mühendislik'in Jan ve Claud Nahum kardeşlerin elinde bulunan çoğunluk hisseleri de 2019 Ağustos'unda SBK Holding tarafından satın alınmıştı. https://bit.ly/2L6Kvrz
T24 internet sitesinden Barış Soydan, konuyla ilgili yazısında, Sezgin Baran Korkmaz'ın haberlere yansıyan ve adının karıştığı kriminal ilişkilere dikkat çektiği yazısında "Yılların Kıraça Holding'i, geçmişi bu kadar gölgeli bir iş insanına mı satıldı?" diye soruyordu. Kıraça Holding'in iştiraki Karsan Otomotiv'in "Bazı basın yayın organlarında, şirketimizin hâkim ortağının değiştiği izlenimi yaratabilecek haberler çıktığı görülmüştür. Şirketimizin ya da hâkim ortağı Kıraça Holding'in doğrudan ya da dolaylı hakimiyet yapısında herhangi bir değişiklik bulunmamaktadır" dediği yalanlama açıklamasına yer veren Soydan, "Bu açıklamadan Kıraça Holding'in çoğunluk değil azınlık hisselerinin satıldığı izlenimi çıkıyor. Reuters'i ciddi, kolay kolay tongaya düşmeyen bir yayın kurumu olarak biliyoruz. İzleyelim bakalım, bu hikâyenin arkasından daha neler çıkacak?" diyordu. https://bit.ly/3rYI0bI
İnan Kıraç, birkaç yıl önce Nahum ailesiyle ortaklıklarını sonlandırmış ve aralarında husumet başlamıştı. Hatta Kıraç, Nahum'ların yöneticiliğini yaptıkları ortak şirketlerini zarara uğratmakla suçlamıştı. Zor durumda olan ya da ortakları arasında husumet bulunan şirketleri almakta mahir olan Sezgin Baran Korkmaz da Nahum ailesinin elinde bulunan Kıraça Holding'in hisselerini satın almıştı.
Kurduğu Kök Ulaşım Taşımacılık A.Ş. ile Türkiye'nin Otomobili Girişim Grubu (TOGG) içinde yer alan ve AKP'li Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'ın "babayiğitlerinden" biri olan İnan Kıraç, aralarında husumet bulunan eski ortağının holdingin hisselerini Korkmaz'a satmasından çok rahatsız olmuştu. Rahatsızlığın ana nedeni aralarında husumet doğan eski ortağından sonra "geçmişi gölgeli" biriyle ortaya çıkan yeni ortaklığının itibarına zarar vermesiydi. Bir diğeri ise kuşkusuz ki ulusalcı çizgideki bir beyaz Türk olan Kıraç'ın yeni ortağının, tutuklanıp yerine kayyım atanana dek Ayhan Bilgen'in belediye başkanlığını yaptığı Kars Belediyesi'ne de çeşitli yardımlar yapan kara bir Kürt olmasıydı. Hisseleri geri almak için yapılan görüşmelerden bir sonuç çıkmadı. Kıraç yaklaşık 30-40 milyon dolar olduğunu düşündüğü hisselerin bedelinin çok üzerinde satın alındığını belirterek esas değeri üzerinden geri almak istediyse de sonuç alamadı. İddia o ki, Nahum'lara 78 milyon dolar ödediğinde ısrar eden ve 80 milyon dolar isteyen Sezgin Baran Korkmaz, İnan Kıraç'ın borçlu göründüğü iddia edilen sözleşmeye dayalı olarak 40 milyon dolarlık bir alacak için de yasal takip başlatmıştı.
İddialara göre Kıraç, rahatsızlığının giderilmesi için de Türkiye siyasetinin "en tepesinde" bulunanlardan yardım istemişti. Yardım çağrısı karşılıksız bırakılmayan Kıraç AKP'ye devşirilen bakanlardan birisine gönderilmişti. Erdoğan sonrası Türkiye siyasetinde yer kaplamak için canhıraş çalışan bakan için bu yardım çağrısı büyük fırsattı. Her şeyden önce kendisine emredileni yerine getirmiş olacaktı. Öte yandan da her adımını planladığı gelecekteki siyasal kariyerine erişmekte önemli bir yeri olan ve aynı siyasal anlayışı temsil eden sermaye gruplarından birine, "Sizi ben korurum" mesajını güçlü bir şekilde iletmiş olacaktı.
Sezgin Baran Korkmaz vakit kaybedilmeden Ankara'ya hem de bakanlık makamına çağrıldı. Korkmaz'a hisseleri devretmesi gerektiği ve 40 milyon dolarlık icra takibinden de vazgeçmesi gerektiği nezaket sınırlarını aşan ama anlayacağı "uygun bir dille" anlatıldı. Yaptığının ticari faaliyet sınırları içinde olduğunu ve hukuken elinin güçlü olduğunu düşünen Korkmaz geri adım atmayınca da uygun dille kendisine anlatılanlar devreye sokularak haddi bildirildi. Daha önceki soruşturmada mal varlıkları üzerindeki tedbirin kaldırılmasını sağlayan MASAK'tan gelen temiz yazısı son operasyona dayanak oluşturacak yeni bir "MASAK raporuyla" bertaraf edildikten hemen sonra, 29 Aralık 2020'de operasyonlar başladı. İktidar kontrolündeki medyanın, servis edilenleri iştahla duyurmaktan geri kalanının ise "kopyala-yapıştır" tembelliğinden ibaret "haberciliğiyle" duyurulan operasyonlarla ilgili geri planda olanlar şimdilik böyle.
Zaman zaman karşımıza çıkan olay ve olgular kimin iyi kimin kötü olduğunun yanıtını vermeyi giderek daha zorlaştırıyor. Şimdi, hakkındaki haberler ve iddialardan yola çıkarak Sezgin Baran Korkmaz'ı da mercek altına alalım ve bu hikâyede bir iyi var mı, kararı siz verin.
AKP'li yılların ve yaratılan düzenin en önemli özelliği; bir anda hayatımıza girip en çok büyüyenler listesinin başına yerleşen türedi zenginlere tanık olmamız desek yanlış olmaz. Daha çok merkezi ve yerel kamu ihaleleriyle semiren ve son sürat yükselen her patronla aynı özelliğe sahip olan Sezgin Baran Korkmaz da Saray iktidarıyla iyi ve faydalı ilişkilere sahip. Ya da son operasyonlara bakarak "sahipti" demek mi gerekir bunu zaman gösterecek.
Şimdilerde medyanın sıklıkla kriminal vakalarla yer verdiği Sezgin Baran Korkmaz'ın adını Türkiye kamuoyuna duyuran "magazinel" bir haber olmuştu. 2018 Ağustos'unun sonunda, milyonlarca dolar değerindeki lüks yatı "Queen Anne" ile Bodrum Cennet Koyu'na yanaşan Korkmaz halk plajında bulunanlara ayran ve lahmacun dağıtmıştı. https://bit.ly/38RowNp
Birçok medya organında kendine yer bulan bu "çekici" haberde, vatandaşın karnını doyuran iş insanının isminin açıklanmasını istemediği belirtilse de yatının adından, şirketlerinin hangi sektörlerde faaliyet gösterdiğine dek bir dizi ayrıntı yer alıyordu. Zaten 2 gün sonra "gizemli iş insanının" kim olduğu bir başka haberle de açıklandı. Halk plajında lahmacun dağıtan kişi Sezgin Baran Korkmaz'dı. https://bit.ly/2L9TxE7
Medyanın "hayırseverliğiyle bilinen" dediği Korkmaz zaten bir yıl önce de İstanbul Piyalepaşa'daki bir semt pazarındaki tezgâhlardaki tüm ürünleri satın alıp halka bedava sebze meyve dağıtmasıyla haberlere konu olmuştu. https://bit.ly/3o8ymAD
İhtiyaç sahibi öğrencilere verdiği burslarla, yoksullara yaptığı gıda ve para yardımlarıyla, memleketi Kars başta olmak üzere birçok yerde yaptırdığı okullarla adı sıklıkla haberlerde geçen biri haline gelen Korkmaz'ın adının önüne "hayırsever iş adamı" yazılıyordu artık. Kendisiyle yapılan her söyleşide, sahneye çıktığı her etkinlikte yokluk içinde ayakkabı boyacılığı yaparak geçirdiği çocukluğunu anlatıp, zenginlik basamaklarını tırmanırken geldiği yeri unutmadığını söyledi hep. Medyanın sevdiği öykülerden biri olunca da farklı yayın organlarında defaatle yapılan haber/söyleşi/röportajlarda Kars Digor'da ayakkabı boyacılığıyla başlayan iş kariyerini 5 binden fazla çalışanı olan yüz milyonlarca dolarlık bir holdingle taçlandırdığı olağanüstü bir başarı hikâyesi çıktı okur/izleyicinin karşısına. İçinde mağduriyet, yoksulluk, azim, başarı, yardımseverlik ve elbette çokça para olan bu hikâyenin yer aldığı haberlerdeki tek ama en büyük eksik olan soru ise Korkmaz'ın parasının kaynağıydı.
Sezgin Baran Korkmaz, baş döndürücü şirket alımlarıyla "başarılı iş insanı", yaptığı yardımlar ve iyilikleriyle de "Robin Hood" olarak adlandırıldığı Türkiye medyasında son birkaç ayda suç ilişkilerinin göbeğindeki biri haline gelmişti. Son operasyonda da iddia edildiği üzere hileli satışlarla, modern tefecilikle, çetrefilli işlerini çözmek için şimdi hapishanede olan bir mafya grubunun lideriyle ilişkili olmakla ismi anılan Sezgin Baran Korkmaz'a bakılırsa, zaten uzun yıllardır ticaret hayatında olan biriydi ve parası vardı. Şimdi ise kendisinin tarifiyle "Türkiye ve komşu bölgelerdeki sıkıntılı varlıklara odaklanan bir risk sermayesi şirketi" sahibi olarak fırsatları değerlendiriyordu. Ancak hakkında çıkan kimi haberler madalyonun bir başka yüzü olduğuna dair kuşkular da barındırıyordu. Mesela Türkiye ile ABD arasında kriz yaratan ve yargının talimatla bıraktığı tartışmalarına neden olan rahip Andrew Craig Brunson tahliye edildiğinde kameralara takılmıştı. Siyaset sermayeden bağımsız değil, ancak konumuz Korkmaz'ın parasal ilişkileri ve siyasetle kurduğu ilişkilere dair açık kaynaklara yansımış herhangi bir bilgi yok. O yüzden bildiklerimizle devam edelim.
Yalçın Bayer'in köşesinde yazdığı ancak Hürriyet gazetesinin internet sitesinden kaldırdığı için şu linkten https://bit.ly/38fPDTh okunabilen habere göre Türk Hava Kurumu'nun (THK) Laleli Tayyare Evleri'ni illegal bir şekilde ele geçirmeye çalışmıştı. Bu konuyla ilgili Korkmaz'la birlikte 4 kişi hakkında yapılan suç duyurusunda "adli makamları yanıltmak, iftira, dolandırıcılık, şantaj ve çete yöntemleri kullanmaya" kadar uzanan bir dizi iddia sıralanıyordu. İlginç olan ise daha sonra adı, "kendisini MİT görevlisi olarak tanıtıp kumpasla Sezgin Baran Korkmaz'dan para koparmaya çalıştığı iddia edilen gazeteci" olarak dava dosyalarına giren (https://bit.ly/38hUAus) Erdal Şimşek de şüpheli olarak adı bildirilen isimlerden biriydi.
Ödeyemediği borçlarından dolayı haciz konulan Bodrum Kervansaray Oteli'ni, 94 milyon TL'ye satıldığı ihale bilinmeyen bir nedenle iptal edildikten sonra o rakamın yarı fiyatına, 47 milyon TL'ye alan Sezgin Baran Korkmaz'ın yatırımları için kaynak sağlayan Mega Varlık şirketiydi. 1 yıl kapalı tutulduktan sonra Mega Varlık şirketinden oteli alan Asya Gaz AŞ'nin sahibi Şaban Kayıkçı'nın ödediği para ise 30 milyon Euro idi. https://bit.ly/3oiYuca
Korkmaz'ın en çok bilinen ve suçlanmasında en görünen süreç ise binlerce kilometre ötede ABD'deki bir dava idi. Utah Federal Savcılığı'nın Kingston ailesinin dört üyesi ile Lev Aslan Dermen'in (Levon Termendzhyan) vergi bağlantılarını incelediği ABD Hazinesi'nin dolandırılmasıyla ilgili davada yapılan itiraflar, Korkmaz'ın parasının kaynağına dair insanların kafasındaki sorulara da cevap olmuş gibi görünüyor.
Mormon tarikatına mensup Kingston ailesi merkezi Utah'ta bulunan Washakie Renewable Energy (Washekie) adlı yenilenebilir enerji şirketinin de sahibi. Yönetim kurulu başkanlığını Jacob Kingston'un yaptığı şirketin baş mali yetkilisi de ağabey Isaiah Kingston. Dava dosyasına göre anne Rachel Kingston ve Jacob Kingston'ın eşi Sally de şirket adına işlem yapan isimlerdendi. Kingston'ların yanı sıra yakıt şirketi Noil Energy Group, Beverly Hills merkezli gayrimenkul yatırım şirketi SBK Holdings USA ve Nevada merkezli yakıt katkı maddesi şirketi Viscon International'ın sahibi olan Lev Aslan Dermen de (Levon Termendzhyan) davada yargılanan sanıklar arasındaydı.
ABD mahkemelerinin belgelerine göre Jacob ve Isaiah Kingston kardeşler Washakie isimli şirketleri ile 2010-2016 yılları arasında yenilenebilir biyoyakıt üretip satıyorlardı. Ancak gerçekte herhangi bir üretim yapılmıyor sahte evrakla üretilmiş gösterilen 15 milyon galon biyodizel yakıtı için bir yandan ABD hazinesinden milyonlarca dolar teşvik alınırken ABD Milli Gelirler Vergi Dairesi'nin (IRS) sağladığı vergi indiriminden de faydalanıyorlardı. Kurulan dolandırıcılık sistemiyle; Panama ve Hindistan'ın dahil olduğu ülkelerine hammadde veya bitkisel yağ etiketleriyle aynı ürün ihraç edilip / veya ihraç edilmiş gösterilip yeniden ABD'ye getiriliyordu. Şirketler ayrıca, birçok farklı banka hesabı aracılığıyla 3 milyar dolardan fazla bir miktarı da yakıt alım-satımı yapmış gibi göstermişlerdi. Washakie şirketi de ABD Hazinesi'nden dolandırıcılıkla elde edilen 511 milyon dolar parayı, mahkeme evrakında belirtilen çok sayıda isim ve şirket aracılığıyla 2014-2018 yılları arasında çeşitli yollarla aklamıştı. Utah eyaletinin başkenti Salt Lake City'de görülen davada Kingstonlar ve Dermen, 2019 ve 2020'de suçlarını kabul edip mahkûm oldular. Kabul edilen suçlamalar arasında, ABD Hazinesi dolandırılarak elde edilen teşviklerin 134 milyon dolarlık kısmının Lüksemburg ve Türkiye'deki şirketlere gönderilmesi de vardı. https://bit.ly/3n5YOK3
ABD Federal Soruşturma Bürosu FBI'ın yaptığı araştırmayla, Kingston kardeşlerin kendilerine ait paravan şirketler aracılığıyla yaptığı dolandırıcılık ortaya çıkarıldı. Soruşturma üzerine özel bir jetle ABD'den İstanbul'a kaçmak isteyen Kingston kardeşler FBI tarafından havalimanında gözaltına alınarak tutuklandılar. Kingston kardeşler ve Levon Aslan Dermen'e onlarca yıl hapis cezası istenen davada jüri 2021 Mart ayında kararını açıklayacak. https://bit.ly/3hShVX6
ABD Hazinesi'nin dolandırılmasıyla elde edilen kazancı Türkiye'de ticaret yoluyla finans piyasasına sokan şirket ise SBK Holding oluyordu. Kingston ailesi fertlerinin ifadelerine göre dolandırıcılık gelirlerinin aktarıldığı Türkiye'de, yüklü miktardaki para Sezgin Baran Korkmaz'ın sahibi olduğu SBK Holding'in kontrolündeki inşaat, ilaç şirketleri ile gayrimenkul yatırımlarında kullanılıyordu.
ABD'deki yargılamada mahkeme kayıtlarına da giren itiraflara göre, dolandırıcılık paralarının sisteme sokulmasında aracı olarak kullanılan şirket ise Mega Varlık Yönetim A.Ş. idi. Şirketin kurucusu ve sahibi olan Jacob Kingston, önce Türkiye'deki bankalarda kendi adına açtırdığı hesaplara yüklü miktarda para akışı yapmış, daha sonra da bu hesaplardaki parayı Mega isimli şirketin sermayesi olarak kullanmıştı. Mega'dan değil de Kingston'ların benzer bir işi ABD'de yapan şirketlerinden 62 milyon dolar kredi kullandığını belirten Korkmaz ise finansal sıkıntı yaşayan şirketleri satın alarak holdingini büyütüyordu. Dolandırıcılık paralarının Türkiye'ye aktarıldıktan sonra dolaşıma sokulmasında kullanılan fon yatırım şirketi Mega Varlık Yönetimi A.Ş., ABD Hazinesi'nin dolandırılması davasının sanıklarından Jacob Kingston'un yönetim kurulu başkanlığında 2015'de kuruldu. https://bit.ly/3hCNGD7
Bankacılık Düzenleme ve Denetleme Kurumu'nun (BDDK) 13 Mart 2015'te kuruluş, 27 Ağustos 2015'te ise faaliyet izni verdiği şirketle ilgili hazırlanan 2019 yılı bağımsız denetçi raporuna göre Jacob Kingston şirket hisselerinin yüzde 99,9'una sahip. https://bit.ly/38bHJKF
Öncelikli gayesi Tasarruf Mevduatı Sigorta Fonu'na (TMSF) devredilenler olmak üzere bankalar ve diğer mali kurumların alacakları ile diğer varlıklarının satın alınması, tahsili, yeniden yapılandırılması ve satılması olan ve 2006 yılı sonundan itibaren kurulmalarına izin verilen varlık yönetim şirketlerinin faaliyet izni alabilmeleri çok sıkı denetimler sonunda olabiliyor. https://bit.ly/3n1cN3O
Bankacılık Denetleme ve Düzenleme Kurumu'ndan (BDDK) alınan izinle ve ödenmiş sermayesinin 20 milyon TL'den (daha sonra 30 milyon TL'ye yükseltildi) az olmaması şartıyla kurulabilen şirketler BDDK, Mali Suçları Araştırma Kurulu Başkanlığı (MASAK) İçişleri Bakanlığı ile Millî İstihbarat Teşkilatı (MİT) tarafından yapılan ayrıntılı araştırmalardan sonra, eğer olumlu görüş bildirilirse faaliyet izni alabiliyor. BDDK'nin internet sitesinde yer alan bilgilere göre, şu anda Türkiye'de faal olan 18 varlık yönetim şirketi arasında,100 milyon TL sermayesiyle sektörün en büyüklerinden biri olarak bilinen Mega Varlık Yönetim A.Ş. de bulunuyor. https://bit.ly/38bGzPj
BDDK ve MASAK tarafından üçer aylık dönemler halinde yılda 4 kez denetlenen varlık yönetim şirketlerine, yönetim kurulu başkanı kendi hesabından para aktararak sermaye artırımına gidebiliyor. Mega şirketinin kuruluş aşamasında öz sermayesini sağlayan kişi ise doğal olarak Jacob Kingston oluyor. Ancak varlık yönetim şirketinin kurulabilmesi için gerekli para, yatırım yapılacağı vaadiyle Jacob Kingston'un daha önceden Türkiye'deki bankalarda açmış olduğu ve yüklü miktarda para bulunan hesaplardan aktarılarak gerçekleştirildi. Kingston'un 2014'te aldığı Set-App Teknoloji şirketinin 2016'daki satışından elde edilen para da yine Mega'nın kasasına girdi. Faaliyet yürüttüğü dönem boyunca Mega, elde ettiği kârları hiç dağıtmayarak ana sermayeye eklemeye devam ederek Türkiye'nin en büyük varlık yönetim şirketi oldu.
ABD'deki dolandırıcılık davasında "SBK Turkey" diye anılarak holdinginin adı geçen ancak sanıklar arasında olmayan Sezgin Baran Korkmaz ise Kingston'ları, "yatırımcı" kimliğiyle sahne almasını sağlayarak AKP iktidarına pazarlayan isim olarak karşımıza çıkıyor.
Korkmaz'ın AKP ile bağlantısındaki köprü olarak gördüğü isimlerden birisi ise bazı alengirli işlerde karşımıza çıkan Ekim Alptekin. Alptekin, farklı bir siyasal anlayış ve yaşam biçiminden gelmesine rağmen AKP iktidarıyla kurduğu iyi ilişkiler sayesinde Türk Amerikan İş Konseyi'nin (TAİK) başkanlığına getirilmişti. 2017 Mayıs'ında TAİK tarafından Washington'daki Trump Otel'de yapılan toplantının iki platin sponsorundan birisi, etkinliğe 75 bin dolar bağışlayarak katılan Sezgin Baran Korkmaz'dı. Konferansta yaptığı konuşmada ABD'de iş hayatına girişini, Kingston'larla nasıl tanıştığını anlatan Korkmaz, bulunduğu yere gelmesinde çok büyük katkısı olan kişinin ise Ekim Alptekin olduğunu söylemişti. https://bit.ly/3n68cNB
Söz konusu toplantıyı yerinde izleyen gazeteci Cansu Çamlıbel ise Sezgin Baran Korkmaz ile ilgili bir yazısında Ekim Alptekin ile o gün aralarında geçen diyalogu şöyle anlattı: "O gün gazeteci olarak o salondaydım. Kahve arasında Ekim Alptekin'e hayatımda ilk kez gördüğüm ve dinlediğim Sezgin Baran Korkmaz'ın kim olduğunu sormuştum. Verdiği yanıt şuydu; "Ben de çok tanımıyorum aslında, yeni üyemiz. Ne istesek ikiletmeden sponsor oluyor' dedi." Yazısında, Korkmaz'ın TÜSİAD çevresi tarafından ciddiye alınmayarak mağdur edildiği söylemi üzerinden hükümet içinde kurduğu bağlantılarına, yurt dışında Türkiye'nin lobisini yapmak için önemli kaynaklara sahip olduğunu anlattığını belirten Çamlıbel, "Sonrası çorap söküğü gibi geldi. Erdoğan çevresinden önemli bir ismin telkiniyle kahramanımız DEİK bünyesinde faaliyet gösteren Türkiye-ABD İş Konseyi'ne (TAİK) paslandı… Yurtdışı faaliyetlerin finansmanına katkısı olabileceği notuyla" diyordu. https://bit.ly/3hQfww9 Korkmaz'ı TAİK'e paslayan ismin Mücahit Arslan olduğunu da biz söyleyelim.
Ekim Alptekin'in yolu sadece Sezgin Baran Korkmaz'la değil Jacob Kingston'la da kesişmişti. Ekim Alptekin, ayrıntıları aşağıda anlatılacak olan, hakkında ABD'de açılan bir soruşturmadan kısa süre sonra hapse girme korkusuyla Türkiye'ye dönmüştü. Döndükten kısa süre sonra da Alptekin, ABD'deki dolandırıcılık paralarının Türkiye'de piyasaya sokulmasında kullanılan Jacob Kingston'un sahibi olduğu varlık yönetim şirketi Mega'nın yönetim kurulunda yer alıyordu.
Ticaret Sicil Gazetesi kayıtlarına göre (https://bit.ly/3rSdYq2) 5 Ekim 2016'da şirketin yönetim kurulu üyesi olan Alptekin, 6 ay sonra 17 Nisan 2017'de istifa etmişti. https://bit.ly/3rLzk8i
Ekim Alptekin adı 15 Temmuz 2016'daki darbe kalkışmasından sonra ABD ve Türkiye kamuoyunda duyulmuştu. 29 Eylül 2017'de Amerikan medyasında çıkan bir haberde "Türk iş adamı" diye bahsedilen Ekim Alptekin ve ortağı Bijan Rafiekian, Türkiye hükümeti adına, darbe girişiminin bir numaralı sorumlusu olarak aranan Fethullah Gülen'in iadesi için "komplo kurmak" ve "yabancı bir devlet adına kayıt dışı temsilci olarak hareket etmek" iddialarıyla suçlandı. AKP ve Erdoğan için ABD'de çeşitli lobi faaliyetleri yürüten isimlerden biri olan Ekim Alptekin FBI'a yalan söylemekle de suçlanıyordu. Alptekin'e yönelik suçlamalar, ABD Başkanı Donald Trump'ın eski Ulusal Güvenlik Danışmanı Michael Flynn ile ilgili olarak Rusya'nın 2016'da ABD'de başkanlık seçimlerine müdahale ettiği iddialarını soruşturan özel yetkili savcı Robert Mueller'in soruşturmasında da öne sürülmüştü.
ABD Adalet Bakanlığı'na sunulan belgelerde, Flynn'ın Eylül 2016'da Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu ve Enerji Bakanı Berat Albayrak ile New York'ta görüştüğü belirtiliyordu. Alptekin'in davetiyle gerçekleşen ve Flynn ile birlikte eski CIA Başkanı James Woolsey'in de katıldığı bu görüşmenin amacı, "O dönemde Türkiye'deki siyasi ortamın daha iyi anlaşılması" olarak nitelendiriliyordu. Ancak Mart 2017'de Wall Street Journal gazetesine konuşan Woolsey, New York'taki toplantıda Flynn ve Türk hükümeti yetkililerinin Gülen'in ABD'den kaçırılarak, Türkiye'ye götürülmesi olasılığını masaya yatırdıklarını söylemişti. https://bbc.in/3n3YgnP
Ekim Alptekin 8 Ağustos 2019'da Habertürk gazetesinde yayınlanan söyleşisinde, "Gönül rahatlığıyla söyleyebilirim ki, böyle (Fethullah Gülen'i kaçırma) bir konuşmanın esprisi bile yapılmadı" diyerek iddiaları reddetti. Ortağı Rafiekian ile Flynn'a gönderdiği, "Bugün Ankara'da bazı görüşmeler yaptım. Sözleşmemizin gizliliği, bütçesi ve kapsamının tartışılması konusunda bana yeşil ışık yakıldı" yazdığı e-postası kendisiyle ilgili dava dosyasına girmiş olmasına ve yargılaması sırasında Flynn, parayı Ekim Alptekin üzerinden Türk hükümetinden aldığını, ancak rapor etmediğini açıklamış olmasına rağmen aynı söyleşide Alptekin, Flynn'e ödenen 530 bin doları cebinden karşıladığını da iddia etti. https://bit.ly/2KLtqn9
Sezgin Baran Korkmaz adı bu soruşturmada da kayıtlara girmişti. New York merkezli ProPublica adlı haber sitesi, Savcı Mueller'in Sezgin Baran Korkmaz'ı 22 Eylül 2017'de soruşturmayla ilgili mahkemeye çağırdığını yazmıştı. Haberde Sezgin Baran Korkmaz'ın, Fethullah Gülen'in ABD'deki ağının çökertilmesi ve Türkiye lehine lobi yapması için eski CIA Direktörü James Woolsey ile görüştüğü anlatılıyordu. Michael Flynn, Donald Trump henüz başkanlığı devralmadan Türk hükümetinin talimatı ve yönlendirmesiyle danışmanlık çalışmaları yürüttüğü yönündeki iddialarını kabul ettiği soruşturmayla ilgili haberi yapan ProPublica'ya göre, "Korkmaz ile Flynn arasında doğrudan bir bağ olduğuna ilişkin bir işaret yok. Ama Korkmaz, lobi faaliyetleri yürütmesi için Flynn'ı tutan Ekim Alptekin'in yakın müttefikiydi." http://t.ly/VWkr
Korkmaz, soruşturmayla ilgili 5 Ekim 2017'de Daily Sabah gazetesine yaptığı açıklamada ise Mueller soruşturması kapsamında hakkında dava açılan Alptekin ile iş ilişkisi olduğu iddialarını reddetti ve gazeteye "Ekim Alptekin ile hiçbir şekilde iş ortaklığım yoktur. Bu tamamen yanlış. Yalnızca arkadaşız" dedi. Aynı haberde Alptekin'in sözcüsünün de ikili arasında iş ortaklığı bulunmadığına dair açıklaması yer aldı. https://bit.ly/3n97csn
Aslında Kingston'ların dolandırıcılıkta kullandıkları şirketleri Washakie ve Noil ile SBK Holding arasındaki bağlantı sonradan Cumhurbaşkanlığı'na bağlanan dönemin Başbakanlık Yatırım Ajansı'nın 9 Eylül 2016 tarihli basın bilgi notuyla kayda girmişti. Açıklamada ABD merkezli Washakie Renewable Energy, Noil Energy Group ve bu grupların fonlarının Türkiye'deki yöneticisi ve partneri SBK Holding A.Ş.'nin Türkiye'ye yatırım için hazırlandığı ve toplam 950 milyon dolarlık yatırım fonu oluşturdukları duyurusu yaptıkları belirtilmişti. Konuyla ilgili toplantıya ev sahipliği yapan Başbakanlık Yatırım Destek ve Tanıtım Ajansı Başkanı Arda Ermut'un yanında fotoğraf karesine giren kişi Sezgin Baran Korkmaz'dı.
Yatırım Ofisi'nde düzenlenen imza töreninde Korkmaz, 15 Temmuz 2016'daki darbe kalkışmasının yaşandığı saatlerde, temsilciliğini üstlendiği Amerikalı yatırımcı şirketin bir yöneticisiyle Beylerbeyi'nde bir restoranda yemekte olduklarını belirterek, "Darbeyi burada yaşamaları ve ertesi gün her şeyin normale dönmesi, yatırımın gelmesini sağladı" diyordu. O dönemde AKP kontrolündeki medyanın şişirerek yansıttığı ancak şimdi internet sitelerinden kaldırıldığı için sadece ön bellek kaydı yoluyla erişilebilen bu haberde Korkmaz, "Washakie Yenilenebilir Enerji Grup yatırımlardan sorumlu üst yöneticisi" olarak tanıtılıyordu. https://bit.ly/3hO6WOt
Bu açıklamadan bir yıl sonra, Birleşmiş Milletler toplantıları için New York'ta bulunan Cumhurbaşkanı Erdoğan, "yatırımcı şirketin" sahipleriyle New York'ta buluştu. 2017 Eylül'ünde gerçekleşen bu buluşma Türkiye'ye gelecek yabancı yatırımcılarla Erdoğan'ın toplantısı olarak lanse edildi. Grubun buluşması, daha sonra ABD'deki yargı kaynaklarında da kendine yer bulacak olan bir fotoğrafla da kayda alındı. Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, yargı kararıyla kaldırttığı fotoğrafta Jacob Kingston, Türkiye'de kurduğu Mega Varlık şirketinin başkanı Çağlar Şendil ve Sezgin Baran Korkmaz, birlikte görülüyordu.
Bu görüşmeden kısa süre sonra Türkiye'ye gelen Jacob Kingston Ankara'da üst düzey isimlerle Washakie Renewable Energy şirketinin Türkiye'de yapacağı yatırımların değerlendirildiği toplantılar yaptı. Hemen sonrasında da SBK Holding'in baş döndürücü hızla giriştiği satın alma furyası başladı. Gazetelerin ekonomi sayfaları SBK'nin yatırımları, toplum/yaşam sayfaları da Sezgin Baran Korkmaz'ın hayırsever iş insanı olmasıyla ilgili haberlerle doluyordu. Milyonlarca dolar değerinde olan, kimisi aldığı kredileri ödemekte zorlanan şirketler kolaylıkla el değiştiriyordu. Türkiye'nin ikinci büyük 500 sanayi kuruluşu listesinde yer alan Biofarma İlaç ve Münir Şahin İlaç ile Umut İlaç, Betasan, Sanitabant, Ürosan, Silcolux Investment, Unico Sigorta, Heksagon Mühendislik ve Tasarım, Bora Jet gibi şirketler kısa zamanda SBK Holding'in ya da Sezgin Baran'ın sahipliğine geçti.
Bu el değiştirmelerde en alengirli satışlardan birisi ABD'de Korkmaz'la ilgili bir davaya da konu olan Bora Jet'in satın alınışıyla ilgili olanıydı. ABD'de yaşayan iş insanı Bora Jet'in eski sahibi Yalçın Ayaslı, satışla ilgili "kapsamlı gasp" iddiasıyla Sezgin Baran Korkmaz ve şirketi adına ABD'nin New Hampshire eyaletinde dava açtı. Ayaslı 127 sayfalık dava dilekçesinde, Korkmaz'ı "şiddet kampanyası, gasp ve mali suçlar" aracılığıyla Bora Jet'in piyasa değerini düşüp "ölü fiyata satın almakla" suçluyordu. Ayaslı, hakkında yürütülen kampanyanın Türkiye medyasında "Fethullahçı Terör Örgütü üyesi olduğu, terörist olduğuna dair yanlış iddiaların yer almasına neden olduğunu" da savundu. Şikâyet dilekçesinde, SBK Holding'in Bora Jet'i satın almasında ana finansörler arasında Lev Aslan Dermen ile Kingston'ların da bulunduğu öne sürülüyordu. Diğer yandan Yalçın Ayaslı, halen FETÖ soruşturması kapsamında "firari" olarak aranıyor.
Buraya kadar anlatılanlar bize iki farklı Sezgin Baran Korkmaz portresi sunuyor. Madalyonun bir yüzünde ABD'de başlayan ve uluslararası nitelik kazanan bir dolandırıcılık ve bu suçtan elde edilen gelirin aklanması ile ilgili bir soruşturma ve dava zincirinin halkalarından biri olduğu kuşkusu uyandıran Sezgin Baran Korkmaz vardı. Madalyonun diğer yüzündeki Korkmaz ise memleketi Kars'ta ayakkabı boyacılığıyla başlayan iş kariyerini yüz milyonlarca dolarlık bir holdinge dönüştüren "yardımsever" bir zengin olarak karşımıza çıkıyordu.
Sermayeden mafyaya, yargıdan medya ve siyasete uzanan hayli karışık ilişkiler ve iddialar barındıran bu hikâyenin somut ve kuşku duyulmayacak tek sonucu ise resmi ve sivil denetim organları olan yargı ile medyayı kontrol ve tekeline alan bir siyasal iktidarın yarattığı mevcut Türkiye gerçeğini anlatması. Hal bu iken ve ortaya çıkan bilgilerden yola çıkarak son operasyonu da merkeze alan birkaç soru daha sorarak bu uzun yazıyı noktalayalım:
SBK Holding ile ilgili 5 Kasım 2020'de mal varlıkları üzerindeki tedbir kararının kaldırılmasını sağlayan MASAK raporu mu yalan ya da yanlış yoksa son operasyonun yapılmasının dayanağı haline gelen sonuncu MASAK raporu mu?
İlk operasyonda tedbir kararının kaldırılmasıyla soruşturmanın kadük bırakılmasında mı yoksa son operasyonla tekrar devreye sokulan soruşturmada görev ve rol alan yargı mensupları mı hukuka uygun davrandı?
Her iki soruşturmada da siyaset ne kadar etkiliydi?
"Geçmişi gölgeli" bir sermaye sahibinin parası ve yöntemleri mi yoksa gölgede olmadığı düşünülenin parası ve yöntemleri temiz?
Ve bu mafya yöntemlerinin anlatıldığı bu hikâyenin mafyası kim?