Son yedi yılda, altı kez vergilere yönelik olarak düzenlemelerin gündeme getirildiği bir ülkeyiz ve getirilen her düzenleme sonrasında vergi ödemeleri olması gereken aşamaya bir türlü gelemiyor. Hatta tam tersine vergi borcu olan kitlenin en azından bir kısmında ‘nasıl olsa af çıkar’ anlayışı her geçen yıl biraz daha fazla artmaya başlıyor. Vatandaş ile devletin karşı karşıya geldiği vergi ödemeleri meselesinde 1924 yılından bu yana toplamda elli kez bu yola başvurulmuş ve görünen o ki bu kart, her defasında yeniden çekilmeyi bekler pozisyonda durmayı da sürdürecek. Burada asıl üzerinde durmamız gerekenin ödemelerini zamanında yapanlar ile yapmayanlar arasındaki ayrımın belirsizleşmesi hatta yapmayanların her seferinde bu durumdan avantajlı çıkıyor olmaları gerçeğidir. Siyasal erk, içinden çıktığı toplumun bütün kesimlerine eşit mesafede durmak zorundadır ve bu onun varlık sebebinin dayandığı en önemli argümanlardan bir tanesidir. Vergi affı ve benzeri af girişimleri söz konusu olduğunda ise ülkemizde görülen uygulamanın ne yazık ki bu eşitlik durumunu zedelemesi ve istenilen vatandaş tipinin her defasında cezalandırılması gerçeği ile karşı karşıya kalıyoruz. Bir başka ifade ile devletlerin en önemli gelir kaynağını oluşturan vergilerin ödenmesinde hassasiyet gösteren vatandaşların değil, bu konuda tam aksi irade gösteren vatandaşların ödüllendirildiği bir sistem her defasında ülkemizde dolaşıma sokuluyor.
Torba yasa düzenlemesinin içerisine sokulan ilaveler ile belirli aralıklar ile farklı alanlarda af uygulamalarının dolaşıma girdiğini görüyoruz. Bir önceki düzenlemede pandemi sürecinde yaşanan maske takma tartışmaları ve burada kesilen para cezalarının affedilmesi gündeme gelmişti. Bir başka ifade ile devlet kendi koyduğu yasal düzenlemelere uymayanları cezalandırmış ve bu cezaları ödeyenler ile ödemeyenler arasında ikili bir yapı oluşmuştu. Çıkan düzenleme ile ödeyenler, bu paraları ödedikleri ile kaldılar. Buna karşın ödemeyenler yine haklı çıkmak suretiyle devletin şefkatli yüzü tarafından ödüllendirildiler. Kuralların herkesi kapsadığı gerçeğini tüm topluma gösterebilmenin en açık göstergesi olarak vergi ödemeleri gelir. Verginin, bir toplumun ihtiyacı olan oksijen olduğu sözünü vergi dairelerine asmak suretiyle bu durumun kabul görmesini sağlayamazsınız. Asıl önemli olan husus, söz konusu vergileri toplarken herkesin kafasında aynı etkiyi yaratacak uygulamaları hayata geçirebilme iradenizdedir. İşte bu noktada ülkemizde sürekli olarak çıkartılan af uygulamalarının beraberinde ülkenin hedeflediği konuma göre ilerlemesinin önündeki en büyük engellerden birisi haline geldiğini, en çok da siyasilerin görmesi gerekiyor. Çünkü çıkartılan her af düzenlemesi beraberinde vergisini zamanında ödeyen bireylerin, zihinlerindeki devlet algısını zedeliyor. Yeni düzenleme ile 2000 TL’ye kadar olan vergi borçlarının silinmesi uygulaması sonrasında şu soruyu sormak gerekiyor. Peki o zaman vergilerini düzenli olarak ödeyen insanların önümüzdeki dönemde ödeyecekleri meblağlardan aynı miktarda indirim yapacak mısınız?
Bu konuda bir diğer önemli husus ise sürücülerin alkol, uyuşturucu, ölümlü ve yaralamalı kaza, drift ve aday sürücülük halleri dışındaki ihlallerden kaynaklanan ceza puanlarının silinmesidir. Bu şekilde yaklaşık 2,5 milyon sürücünün ceza puanı silinecek ve bu sebeple geri alınan 10 bine yakın ehliyetin iadesi sağlanacaktır. Trafik Canavarı Olmayın sloganını hatırlatmaya gerek var mı? Açıkçası bilemedim çünkü belirli halleri dışarıda bırakmanıza karşın 2,5 milyon kişinin ceza puanını silmekten bahsediyoruz ve on bin ehliyetin yeniden yollara çıkmasının önünün açılması gündeme taşınıyor. Seçim sürecine doğru görünen o ki bir af düzenlemesi de mahkumlara yönelik olarak kamuoyu gündemine getirilecek gibi duruyor. Orada da Kader Kurbanı olanlar üzerinden bir düzenleme hayata geçirilmeyi bekliyor. Farkında mısınız? Ortaya atılan her iki ifadenin arkasında da öznenin belirsizleştirilmesi bir başka ifadeyle aradan çekilip çıkartılması durumu söz konusudur. Yani trafikte olup bitenlerin arkasında kurallara uymayan sürücüler değil bir trafik canavarı bulunmaktadır. Tıpkı kaderin yoldan çıkartmış olduğu kurbanların, suç işlemesinde olduğu gibi. Oysa sosyolojik olarak tanımlandığında suç olgusunun toplumun üyesi olan bireyin eyleminin yanlışlığını ifade etmektedir. Durkhem, suç veya sapmanın toplum için pozitif sonuçları olduğundan söz etmektedir. Ona göre tüm sosyal olgular, ‘toplumun uyumuna’ katkıda bulunmaya yönelirler ve sapma davranışları belirli sınırlar içinde oluştukları takdirde normal toplumsal olgu olarak nitelendirilirler. Durkhem, sapmanın, bütün toplumlarda var olmasından dolayı normal olduğunu ve sağlıklı toplumların ortak yönünü teşkil ettiğini ileri sürer. İşte tam bu noktada bizde normal ile patolojinin birbiri içerisinde tuhaf bir kombinasyonu gerçekleşmektedir. Bir taraftan kurallar ve düzen üzerinden toplumsal yaşamın olmazsa olmaz olduğu düşüncesi kitlelere benimsetilmeye çalışılmaktadır. Öte taraftan ise bunu isteyen devlet, yine kendi eliyle bu kurala uymayanları ödüllendirmek suretiyle kendisiyle çelişmektedir. İktidar ve vatandaş arasındaki bu karşılıklı kafa karışıklığı hali ise var olan bütün alanlara yansımakta ve kuralların her defasında esnetilmek suretiyle değiştirilmesinin normalleştirilmesine neden olmaktadır.
İmar affı, vergi affı, öğrenci affı, genel af ve benzeri bütün uygulamaların beraberinde problemlerin çözümünden ziyade daha da arttırdığı bir anlayışı dolaşıma soktuğu gerçeğini tartışmak durumundayız. Kurallar ortak aklı temsil ederler, altında bir ahlak ve yaşam görüşü olmayan hiçbir kural yoktur! Kuralların işlemediği yerde üzerinde uzlaşılabilecek bir hayatın sürdürülebilmesi de giderek zorlaşacaktır. Bu açıdan çıkartılan af ve benzeri düzenlemelerin kısa vadede getirileri söz konusu olabilir ancak orta ve uzun vadede toplumsal hayatın içerisinde yaratacağı etkiler çok daha yakıcı, bir o kadar da yıkıcı olacaktır. Kuralların sürekli olarak değiştirildiği ve ne yapılırsa yapılsın affedileceğini bilen kitlelerin oluşması beraberinde suç olgusunun da bambaşka bir görünüm kazanmasını sağlayacaktır. Arafta olma hali hem siyaset dünyamızı hem de toplumsal hayatımızı kasıp kavurmaya devam ediyor. Bir taraftan kentlerde yaşamayı sürdürüyoruz öte taraftan ise kentli olmama konusunda da ısrarcıyız. Medya ve sosyal medya üzerinden algılara hitap eden bir siyaset anlayışını dolaşıma sokmaya bayılıyoruz buna karşın burada da kendi ideolojimizin ve fikirlerimizin mutlak hâkim olmasının peşinde koşturuyoruz. Her şey aynı iken bile bir şeyler mutlaka değişir. Bu nedenle mutlaka değişimin veya değişim duygusunun farkında olmalıyız. Türkiye’yi yönetenlerin affetme yaklaşımını, değişen dünya ve istese de istemese de bunun içerisinde yer alan ülke gerçeği üzerinden yeniden düşünmeleri gerekiyor. Nasıl bir Türkiye istiyorsunuz? Sorusu biraz da popülist uygulamaları aynen sürdürmek isteyenler ile istemeyenlerin bir aradalığı üzerinden de yanıtlanmayı bekliyor. Çünkü devreye sokulan her af beraberinde zihinlere eklenen yarınlara duyulan güven duygusunu da erozyona uğratıyor.
Ahmet Talimciler kimdir?Ahmet Talimciler, 1970 yılında İzmir Karşıyaka’da dünyaya geldi. Karşıyaka spor kulübünün minik ve yıldız takımlarında, Tarişspor kulübünün genç takımında oynadı. 1988 yılında Ege Üniversitesi Coğrafya bölümüne kaydoldu ve iki yıl burada okuduktan sonra tekrar sınava girerek aynı üniversitede Sosyoloji bölümünü kazandı. 1994 yılında “Futbolun Toplumsal İşlevi” başlıklı lisans teziyle bölümden mezun oldu. Ardından Ege Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsünde 1998 yılında Türkiye’de Futbol Fanatizmi ve Medya İlişkisi başlıklı yüksek lisans tezini, 2005 yılında da Türkiye’de Futbol ve İdeoloji İlişkisi başlıklı doktora tezini tamamladı. 2001 yılında Milliyet Gazetesi Sosyal Bilimler ödülünü kazandı. 1996 yılında Araştırma Görevlisi olarak başladığı Ege Üniversitesi Sosyoloji bölümünden 2019 yılında ayrılarak İzmir Bakırçay Üniversitesi Fen-Edebiyat Fakültesi Sosyoloji Bölümü Uygulamalı Sosyoloji ana bilim dalına profesör kadrosuyla geçiş yaptı. Halen aynı üniversitede görev yapmayı sürdürmektedir. Son yirmi yılda yerel ve ulusal düzeyde gazetelerde, internet sitelerinde yazmıştır. Mart 2016’dan bu yana T24’te başta spor ve gündelik hayata ilişkin olmak üzere gündeme ilişkin yazılar yazmaktadır. Karşıyaka Belediyesinin çıkartmakta olduğu Gazete Karşıyaka’nın yazarlarındandır. Bir diğer önemli tutkusu ise radyo yayıncılığıdır, üç yıl boyunca TRT İzmir Kent Radyosunda Sporun Arka Planı programını hazırlayıp sunmuştur. Halen TRT Türkiye’nin Sesi Radyosu Memleketim FM’de Spor Daima programına cuma günleri konuk olmayı sürdürmektedir. YouTube üzerinden yayınlanmakta olan Geek Futbol programının da yorumcularından birisidir. Evli ve spor tutkunu bir çocuğun babasıdır. Kitapları -Türkiye’de Futbol Fanatizmi ve Medya İlişkisi (2003,2014, Bağlam Yayınları) -Sporun Sosyolojisi Sosyolojinin Sporu (2010,2015, 2018, Bağlam Yayınları) -Futbol Yazıları (2017, Bağlam Yayınları) -Türkiye’de Futbol En Az Futboldur (2020, Spor Yayınevi ve Kitabevi) -Saçmanın İktidarı (2021, Sakin Kitap) -Beklentilerin Tersine Çıktığı Alan: Eğitim (2022, Sakin Kitap) -İlkelerimizi Kim Yazacak? Cem Can Yazıları (Yayına Hazırlayan- 2012, Moss Spor) -Fair Play Yemin İstemez (Yayına Hazırlayan-2012, Moss Spor) -Şiddet, Şike ve Medya Kıskacında Futbol ve Taraftarlık (2015, Litera Türk Academia, Müge Demir ile) -Football in Turkey (Editör- 2016, PL Academic Research) |