Mustafa Kemal'in mücadele arkadaşlarıyla birlikte 'hazırlanın yarın cumhuriyeti ilan ediyoruz' demesinin üzerinden tam doksan sekiz yıl geçti. Bu süre içerisinde cumhuriyetin kendisine şiar edindiği: fikri hür, irfanı hür, vicdanı hür nesilleri yetiştirebildiğimiz konusundaki tartışma hala orta yerde durmaya devam ediyor. Buna karşın tüm bu geçen süre içerisinde cumhuriyetin ortaya koyduklarının bütün karşı çıkmalara rağmen daha fazla sahiplenilmeye başlandığı bir dönemin içerisindeyiz. Bu yazdıklarım bazılarına tuhaf gelecek olsa bile cumhuriyet fikrinin belki de ilk kez son yıllarda gerçekten cumhur ile birleşmeye başladığı bir sürecin içerisinden geçiyoruz. Daha önce devletin organize ettiği etkinliklerdeki şekilsel soğukluk yerini halkın kendisinin sahiplendiği sıcaklığa bırakıyor. Belki de ilk kez cumhuriyetin ideallerini daha iyi kavramaya ve bu ideallerin gerek bireysel yaşantılarımızda gerekse de toplumsal yaşantı içerisindeki karşılıklarını anlamaya başlıyoruz. Cumhuriyetin cumhur ile kurduğu bağ güçlendikçe aradaki mesafe kısalmaya ve kitlenin kurucu kadro ile kurmuş olduğu bağlantıda daha fazla güçlenmeye doğru hızla yol alıyor.
Atatürk'ün en büyük eserim diye nitelendirdiği Türkiye Cumhuriyeti'nin geride kalan yıllar içerisinde çok daha farklı bir konumda bulunabileceği hususunda çok fazla şey söyleyebilir ve bunu ısrarla savunabiliriz. Fakat geride kalan süre içerisinde başta demokratik yaşam tarzı olmak üzere toplumsal hayatın olmazsa olmazları olarak niteleyebileceğimiz laiklik ve hukukun üstünlüğü anlayışını bir türlü yerleştiremedik. Bugün karşı karşıya kaldığımız bütün sıkıntıların arka planında söz konusu eksikliklerin yıllar içerisinde giderek daha fazla kökleşmesinin ve buna uygun bir zihniyet yapısının yaygınlaşmasının büyük bir etkisi bulunuyor. Avrupa'daki pek çok ülkeden önce kadınlara seçme ve seçilme hakkı veren ve aslında kadının toplumsal hayatın içerisindeki yerini/rolünü bambaşka bir aşamaya getirme yolunda ilerleyen cumhuriyet idealinin önemini başta kadınlar olmak üzere idrak edemedik! Yılların getirdiği alışkanlıkların oluşturduğu konfor alanlarımızdan çıkmayı başaramadık ve cumhuriyetin üzerine titrediği eğitim seferberliğini bütün çabalara karşın nihayete erdiremedik!
Eğitim sorunsalı cumhuriyetin her dönem yumuşak karnı olarak kalmaya devam etti ve bugün de kanayan bir yara olarak durmayı sürdürmekte. Eğitimin açtığı derin boşluk başta demokratik hak ve özgürlükler olmak üzere hukuk olgusunun da bir türlü toplumsal hayatlarımız içerisinde olması gereken yerinin yerleşememesine ve bu hayati değerlerin içinde yaşadığımız topraklarda kök salmasının ikide bir budanabilmesine de olanak sağladı. Darbeler aracılığıyla toplumsal mühendislik ile hayatı şekillendirme girişimleri her seferinde çok daha tuhaf ve bir o kadar da sorunlu bakış açılarının yerleşmesine yol açtı. Atatürkçülük adı altında askeri yönetimlerin dolaşıma soktukları şekilsel yaklaşımlar beraberinde cumhuriyet idealinin de sekteye uğramasına neden oldu.
İçinden geçtiğimiz bize özgülüklerle yüklü zamanlar içerisinde bir yanda cumhuriyetin tüm toplumu refah içerisine sokma düşüncesi adım adım kuşa çevrildi diğer yanda bireysel kimliklerin ön plana çıkarıldığı bambaşka bir toplum ve yönetim modeli dolaşıma sokuldu. İşte tam bu noktada başta Ortadoğu'da yaşananlar olmak üzere Türkiye'nin elli dokuz İslam ülkesi içerisindeki farklılığının arkasındaki en büyük güç cumhuriyettir. Cumhuriyetle birlikte gerek yaşayış tarzımızla gerekse davranış biçimimizle bize özgü olan durumumuz daha fazla önem kazanmıştır. Bugün her zamankinden daha fazla cumhuriyetin ideallerinin peşinden gitmeli ve cumhuriyetin kazanımlarının etkilerini çoğaltacak adımları atma konusunda siyasi partileri zorlamalıyız. Hızla değişen dünya içerisinde bugün hala cumhuriyetin kimsesizlerin kimsesi olma idealinin başta alt gelir gruplarındaki milyonlarca insanımız olmak üzere tüm ülkede bir karşılığı olduğu gerçeğini göz ardı etmemeliyiz. Burada laikliğin ve demokratik sosyal bir hukuk devletinin hepimizin hayatlarında en az aldığımız hava, içtiğimiz su kadar olmazsa olmaz bir önem taşıdığını ve bunları kaybettiğimiz takdirde özgür yaşam idealini kaybedeceğimizi unutmamalıyız. Hiçbir rejim sürekli olarak kendi kurucu önderleriyle kavga ederek ve kendi kuruluş idealleriyle uğraşarak bir yere varamaz. Bunun için hepimizin başta cumhuriyet fikrinin kendisiyle olmak üzere bu ülkenin bütün bireylerinin mutluluğu, huzuru ve barışının sağlanması konusunda üzerine düşenleri yapmaları gerekiyor. Yüzyılını doldurmaya iki yıl gibi kısa bir süre kala artık cumhuriyeti değil cumhuriyetin ideallerinden neleri gerçekleştiremediğimizi ve daha iyi neleri gerçekleştirebileceğimizi konuşmak durumundayız.
Türkiye Cumhuriyeti'ni kuran ve ülkemizin bugünlere gelmesini sağlayan başta Mustafa Kemal Atatürk ve arkadaşları olmak üzere bütün emeği geçenleri rahmet ve minnetle anıyorum. Cumhuriyet Bayramımız kutlu olsun.