Fenerbahçe ile Ukrayna'nın Dinamo Kiev takımları arasında oynanan karşılaşmada atılan Vladimir Putin sloganlarının yarattığı etkiye dönük olarak Fenerbahçe kulübünün perşembe günü 16.30 sularında yaptığı basın açıklaması, konuya ilişkin bir yazı daha yazma gerekliliğini ortaya koydu.
Önce kulübün açıklamasını olduğu gibi aktaralım ardından da metin de belirtilen ifadelere ilişkin görüşlerimizi ve bunun da ötesinde olayın yankılarına ilişkin düşüncelerimizi ortaya koyalım.
"UEFA Şampiyonlar Ligi 2. ön eleme turunda sahamızda oynanan Dynamo Kyiv maçında, rakip takımın golünden sonra tribünlerin bir bölümünden duyulan; kulübümüzü temsil etmeyen, kulübümüzün kurumsal duruşunu hiçbir şekilde yansıtmayan bir söyleme karşı bu açıklamayı yapıyoruz. Fenerbahçe Spor Kulübü olarak etki alanımızla her daim hem ülkemizde hem de dünyada toplumsal ve insani konularda farkındalık yaratmaya özen gösteriyor; bunu bir sorumluluk olarak görüyoruz. Kulübümüz savaş sürecinin başlangıcı olan 24 Şubat 2022 tarihinde bu sürece dair tepki veren ilk kulüp olmuştur. Tüm resmi mecralarımız aracılığı ile dile getirdiğimiz mesajımızı bir kez daha vurgulamak istiyoruz: Savaş; yüreklilik değil, korkaklıktır! #SavaşaHayır. Ayrıca bu hassasiyetimizin en büyük örneklerinden bir diğeri de; Ukrayna'da barışa dikkat çekmek ve maddi-manevi katkı sağlamak amacıyla 'Barış İçin Futbol' diyerek Shakhtar Donetsk ile nisan ayında sahamızda oynadığımız dostluk maçı ve Shakhtar Donetsk takımını her konuda yanlarında olarak günler boyunca ülkemizde ağırlamamızdır. Fenerbahçe Spor Kulübü olarak bu konudaki duruşumuz ve sürecin ilk gününden itibaren tavrımız tüm kamuoyunun malumudur. Dünkü maçın 58. dakikasında rakip takımın bazı oyuncularının, özellikle geçmişte ülkemizde bir takımda forma giyen yedek kalecilerinin gol sonrası sergilemiş olduğu abartılı hareketler, tribünlerin bir bölümünün galeyana gelmesine ve 120 dakika süren maç içerisinde sadece 20 saniye süren bir reaksiyona sebebiyet vermiştir. Sebebi her ne olursa olsun tribünlerimizin bir bölümünden yükselen reaksiyonu Fenerbahçe Spor Kulübü olarak kesinlikle kabul etmiyoruz. Kulübümüzün duruşunu ve değerlerini asla temsil etmeyen bu söylemin, tüm taraftarımıza mal edilmesi ve kulübümüze sorumluluk atfedilmesi de adil ve hakkaniyetli bir yaklaşım değildir. Geldiğimiz noktada; bu konu üzerinden hem ülkemizin hem de kulübümüzün töhmet altında bırakılmasını, yanlış anlaşılmaya sebep olacak şekilde gündem yapılmaya çalışılmasını ve konunun siyasetle ilişkilendirilmesini kınıyoruz. Bu gündem vesilesiyle Fenerbahçe Spor Kulübü olarak spor ve siyasetin birbirinden her zaman ayrı tutulması gerektiği noktasındaki duruşumuzu bir kez daha tüm kamuoyuna hatırlatıyoruz." |
Fenerbahçe kulübünün yayımlamış olduğu bu metnin, dün gece yaşanan gelişmelere dönük olarak verilmesi gereken tepkinin çok uzağında kalan ve klasik anlamda tıpkı şiddete karışan bir avuç kendini bilmez ifadesinde olduğu gibi bu sloganı atanların kulübü temsil etmediğine vurguda bulunulmaktadır. Üstelik sadece 20 saniye süresince devam ettiği şeklinde kullanılan ifade ise tam anlamıyla fecaattir. Ne yani böylesine tuhaf bir sloganın atılmasını saniyeler ile mi ölçeceğiz? Daha uzun sürmüş olsaydı daha mı kötü olacaktı?
Bir diğer sorunlu noktanın atılan sloganın arkasında bir dönem Türkiye'de futbol oynamış rakibin yedek kalecisinin tribünleri 'gaza getiren davranışları' olduğu iddiasıdır ki bu da suçun hafifletilmesi düşüncesinden ileri gidebilecek bir durum değildir. Keşke Fenerbahçe yönetimi metnin içerisindeki savaş karşıtı tavrını uzun uzadıya anlatmak yerine dün gece yaşananların tam anlamıyla utanç verici olduğunu belirtebilse ve bütün kulüplerimizin her zaman yapmış olduğu gibi taraftar güzellemesinden vazgeçebilmiş olsaydı. Oysa bunun yerine metnin sonunda kulübün töhmet altında bırakılması ve siyaset ile ilişkili ifadelere yer verilerek, mesaj verilmek istenmiştir. Ancak bu mesajın hem içeriği hem de zamanlamasının tamamen yanlış olduğu kanaatindeyim.
Fenerbahçe Spor Kulübü olarak spor ve siyasetin birbirinden her zaman ayrı tutulması gerektiği konusundaki duruşa ilişkin düşüncenin tıpkı diğer bütün kulüplerimizin ve onların yönetimlerinde olduğu gibi sadece söylemden ibaret olduğunu belirtmeliyim. Durumun farklı olduğunu iddia edecek olanlar varsa Sayın Ali Koç'un ligin bitimindeki basın toplantısında kullandığı ifadelere ve katıldığı Derin Futbol programındaki söylemlerine bir kez daha bakmalarını tavsiye ederim. Bu vesile ile bir kez daha hem kulüp yönetimlerine hem de taraftarlara spor ile siyaset arasında ilişkinin olmadığını belirten her açıklamanın gerçeklikten uzak olduğunu anlamaları gerektiğine vurguda bulunmak isterim. Çünkü adı geçen iki kurumun tarih boyunca olan birlikteliği göz önünde bulundurulduğunda söylenen bu sihirli cümlenin var olan gerçekliğin üzerine örtmekten başka bir işe yaramadığını unutmamalıyız.
Gelelim bu olayın diğer kulüp takımları tarafından sahiplenilmek suretiyle kendi takımlarına yönelik güzellemelerde bulunup rakiplerini aşağılama girişimlerinin aslında ne kadar tutarsız olduğu durumuna. Galatasaray, Beşiktaş, Trabzonspor ve diğer kulüp takımlarının taraftarları açısından dün gece Şükrü Saracoğlu stadyumunda yapılan tezahüratlar takımlarının farkını ortaya koyduğuna dönük açıklamalarına biraz daha yakından bakmak gerekiyor. Sözünü ettiğimiz bu kulüplerin de diğerlerinin de zaman zaman rakipleri aleyhine kendi takımlarını övmeye ve rakibi aşağılamaya dönük attıkları sloganların ne kadar aşağılayıcı ve zaman zaman da utanç verici olduğuna dönük çok sayıda örnek sıralayabiliriz. Bu ne sizin onlardan daha iyi olduğunuzu ne de onların sizden daha kötü olduğunu göstermez. Aslında bütün bu takım taraftarlarının ülkemizin taraftarlık kültürünün bir parçası olduğunu ve hepsinin benzer eğilimler içerisinde spontane tepkiler geliştirmek suretiyle anlık karşılıklar ürettikleri anlamına gelir. Yani bir başka ifadeyle dün gece bu sloganları atan Fenerbahçeliler ile dün gece orada olmayan diğer takım taraftarları arasında büyük bir farklılık söz konusu değildir.
Bütün bu yaşananların üzüntü verici ve gerçekten utandırıcı olduğu gerçeğini görebilmek ve sloganı atan kişi sayısına veyahut sloganın süresine takılmadan özür dileyebilmek erdemini gerçekleştirmek durumundayız. Burada kulüplerin birbirlerinin daha önce kullandıkları ifadeler üzerinden var olan durumu normalleştirme girişimlerinin de herhangi bir elle tutulur yanının olmadığını da belirtmeliyim. Kötüye kötü diyemediğimiz her noktada kötülüğün bir parçası haline dönüşmeye başladığımız gerçeğini unutmamalıyız. Taraftarların tribünlerde rakiplerini aşağılamaya dönük küfürleri, sloganları veyahut pankartları bir kez daha akıl süzgecinden geçirmelerinin belki de tam sırasıdır. Çünkü bu atılan sloganın yarattığı etki öyle kolay kolay ortadan kaldırılabilecek gibi durmadığı gibi, tarihteki yerini bu şekilde aldığını da üzülerek belirtmek durumundayım.
Son bir paragrafı da Türkiye Futbol Federasyonu yetkililerine açmak istiyorum, bu ülkenin futbol federasyonunun artık maçlardaki tribün kapatma cezalarından vazgeçmelerinin ve olaylara karışan kişileri cezalandırmalarının tam sırasıdır. Küfreden, rakibi aşağılayan, olay çıkartan kişiler kimlerse onları cezalandırın ve cezaların anonimliği üzerinden prim yapan kitlelerin ortadan kalkmasını sağlayın.
Futbolun, içinde yaşanılan toplumu yansıtan bir ayna olduğu gerçeğini bir kez daha vurgulamak istiyorum. Bu vesile ile bu ülkenin spor sahalarında olup bitenler konusunda spor sosyologlarının daha fazla öne çıkmaları gerektiğinin altını çiziyorum. Sevgili sosyolog arkadaşlarım güvenli konfor alanlarınızdan çıkarak toplumsal hayatın içinde önemli bir yer teşkil eden spor alanına daha fazla zaman ayırın.
Ahmet Talimciler kimdir? Ahmet Talimciler, 1970 yılında İzmir Karşıyaka'da dünyaya geldi. Karşıyaka spor kulübünün minik ve yıldız takımlarında, Tarişspor kulübünün genç takımında oynadı. 1988 yılında Ege Üniversitesi Coğrafya bölümüne kaydoldu ve iki yıl burada okuduktan sonra tekrar sınava girerek aynı üniversitede Sosyoloji bölümünü kazandı. 1994 yılında "Futbolun Toplumsal İşlevi” başlıklı lisans teziyle bölümden mezun oldu. Ardından Ege Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsünde 1998 yılında Türkiye'de Futbol Fanatizmi ve Medya İlişkisi başlıklı yüksek lisans tezini, 2005 yılında da Türkiye'de Futbol ve İdeoloji İlişkisi başlıklı doktora tezini tamamladı. 2001 yılında Milliyet Gazetesi Sosyal Bilimler ödülünü kazandı. 1996 yılında Araştırma Görevlisi olarak başladığı Ege Üniversitesi Sosyoloji bölümünden 2019 yılında ayrılarak İzmir Bakırçay Üniversitesi Fen-Edebiyat Fakültesi Sosyoloji Bölümü Uygulamalı Sosyoloji ana bilim dalına profesör kadrosuyla geçiş yaptı. Halen aynı üniversitede görev yapmayı sürdürmektedir. Son yirmi yılda yerel ve ulusal düzeyde gazetelerde, internet sitelerinde yazmıştır. Mart 2016'dan bu yana T24'te başta spor ve gündelik hayata ilişkin olmak üzere gündeme ilişkin yazılar yazmaktadır. Karşıyaka Belediyesinin çıkartmakta olduğu Gazete Karşıyaka'nın yazarlarındandır. Bir diğer önemli tutkusu ise radyo yayıncılığıdır, üç yıl boyunca TRT İzmir Kent Radyosunda Sporun Arka Planı programını hazırlayıp sunmuştur. Halen TRT Türkiye'nin Sesi Radyosu Memleketim FM'de Spor Daima programına cuma günleri konuk olmayı sürdürmektedir. YouTube üzerinden yayınlanmakta olan Geek Futbol programının da yorumcularından birisidir. Evli ve spor tutkunu bir çocuğun babasıdır. Kitapları -Türkiye'de Futbol Fanatizmi ve Medya İlişkisi (2003,2014, Bağlam Yayınları) -Sporun Sosyolojisi Sosyolojinin Sporu (2010,2015, 2018, Bağlam Yayınları) -Futbol Yazıları (2017, Bağlam Yayınları) -Türkiye'de Futbol En Az Futboldur (2020, Spor Yayınevi ve Kitabevi) -Saçmanın İktidarı (2021, Sakin Kitap) -Beklentilerin Tersine Çıktığı Alan: Eğitim (2022, Sakin Kitap) -İlkelerimizi Kim Yazacak? Cem Can Yazıları (Yayına Hazırlayan- 2012, Moss Spor) -Fair Play Yemin İstemez (Yayına Hazırlayan-2012, Moss Spor) -Şiddet, Şike ve Medya Kıskacında Futbol ve Taraftarlık (2015, Litera Türk Academia, Müge Demir ile) -Football in Turkey (Editör- 2016, PL Academic Research) |