Uzun bir süredir konuşulan evlilik programlarının Kanun Hükmünde Kararname aracılığıyla yasaklanması ihtimali hayata geçirildi. Her ne kadar kafa karışıklığı devam ediyor gibi gözükse de ortada hakikaten çok ilginç bir durum var. Bir tarafta çok izlenen ve izlendikçe de yenileri yapılan bir program formatı bulunuyor. Öte tarafta ise bu programların aile yapımızla örtüşmediği üzerinden giden eleştiriler. Televizyonlar bütün eleştirilere ve verilen cezalara karşın bu programlardan bir türlü vaz geçmediler. Şimdi ise söylenenlere göre bu programların yayın saati çocukların uyku saatlerinden sonra olacağı ve ağır yaptırımlar içerecek biçimde yayınlanabileceği üzerinde duruluyor. Radyo Televizyon Üst Kurulu başkanı bu programları istemediğini daha önce belirtmişti, ancak birilerinin istemiyor olması ile programların yayından kaldırılması bambaşka bir durumun önünü açmak anlamına gelecektir. İstenmeyen her türlü program türü, yayın için de benzer gerekçelerin sıralanabileceği ve yayın hayatlarına son verilebileceği bir düzenekten söz ediyoruz.
Bir kurgunun hayata geçirildiği ve kurgu kanalıyla insanlara bir şeylerin aktarımının yapıldığı bir düzeneğin iptalini konuşuyoruz. Evlilik programlarındaki kızlar, erkeklerin bir araya getirilmeleri, dışarıda çay içmeleri, sevgili olmaları, birbirlerinden elektrik almaları. Baktığımızda bunların hiçbirinin değer yargılarımızla örtüşen şeyler olmadığını söyleyebilirsiniz. Ama öte yandan arka planında alt metinleri okuduğunuz takdirde oradaki erkeklerin hemen hepsinin yeni döneme uygun erkek tipinin temsilcileri olarak örneğin kıyafet, sakal, konuşma tarzı gibi adeta bir prototip olarak sunulduğunu da görüyorsunuz. Ve müthiş bir erkek sahiplenmesi bu programlar içerisinde toplumsal yaşama pompalanıyor. Kadının pozisyonu belli, erkeğin yeri belli ve toplumsal hayatımızın en küçük yapı taşını oluşturacak olan aile bu minval üzerinden yeniden inşa ediliyor. Bütün bunlar bizim önümüze konulduğunda şöyle bir durum ortaya çıkıyor. Var olmayan bir gerçekliğin gerçekmiş gibi bizim önümüze sunulduğu ve insanların da, ya bak burada bu tartışma var ve ben de onlar gibi düşünüyorum, mış gibi-muş gibi yapmanın koşullarını yaratıyor televizyon. Gerçi siz istediğiniz kadar tüm bu olup bitenler birer kurgu diye yazın, konuşun, anlatın pek bir şey de fark etmiyor. Çünkü inanmak istemeyeni hiçbir kimsenin inandıramayacağı duygusu burada da devreye giriyor. Okumayan, araştırmayan, sorgulamayan bir toplumdan söz ediyoruz. Bu toplumun aynı zamanda okuyanları, araştıranları sorgulayanları çok sevmediğini de eklemeliyiz. Hatta yeni dönemin asıl ilgi çekici insan tipi okuyan değil tam tersine okumayan. Ama buradan daha böyle barışçıl, daha fazla var olan yapıya hitap eden bir toplum tipi çıkmaz. Buradan pespayelik çıkar, son derece sıkıntılı bir toplum tipi çıkar. İnsanların birbirlerine karşı sürekli olarak bağırdığı, çağırdığı, şiddet gösterdiği moda deyişle çemkirdiği, ben güçlüyüm, ben istediğimi yaparım, sen benim kim olduğumu biliyor musun diye etrafta gezindiği bir durum çıkar. Ancak böylesi bir yaklaşımın geçerli olduğu gündelik hayat dinamiği, bizi istediğimiz yere ulaştırmaz. Bir ülkedeki tüm kurumlar birbirini destekler sizin eğitim kurumunuz neyse siyaset kurumunuz da odur. Siyaset kurumunuz neyse iletişim kurumunuz odur. Bir alanda yaşanan çöküş bir alanda kalmaz her tarafa sirayet eder.
Evlilik programları üzerinden getirilen eleştirilerin ekranlarda son on yıldır süren mafyatik diziler üzerinden getirilmiyor olmasını nereye koymalıyız? Ellerde takır takır işleyen ve onlarca insanı öldüren silahların gösterimi serbest buna karşın içki ve sigara görüntüleri buzlu halde veriliyor. Sigara, içki sağlığa zararlı ve çocuklarımızı/gençlerimizi bu alışkanlıklardan uzak tutalım ama silahlar niye serbest? Ve sadece silahlar değil, o siyah kıyafetler içerisindeki adamlar da serbestler. Bu çizgide bir insan tipi, bir erkek tipi oluşturuldu. Kılığıyla kıyafetiyle, duruşuyla, takım elbiseli ama kravat takmayan, silahıyla, arabasıyla, gözlüğüyle bir insan tipi inşa edildi. Bir erkek figürü kanlı canlı olarak bizim önümüze konuldu. Farkında olalım ya da olmayalım, o erkek tipi bizim evlerimize televizyonlar/senaryolar vasıtayla verildi. Erkek böyle olacak, kadın, çocuk böyle olacak diyerek hayatlarımıza sokuldular. Hayatın her şeyini kurgulayamazsınız. Hayat bütün blöflere rest çekebilecek bir alandır.
Televizyonla kurmuş olduğumuz bağlantı bu kadar güçlendikçe, insanlara ne veriyorsunuz sorusunun yanıtı daha anlamlı hale dönüşmüştür. Bu açıdan bizim dizi mantığımızın yıllar önceki yazlık sinema mantığımızın tekrarladığını hatırlatmalıyım. Televizyon sonrası sinemalara olan ilgi yön değiştirdi ve insanlarımız sokaklardan çekilip evlerindeki sinema olarak gördükleri televizyonlarına yöneldiler. Tek eğlence kaynakları televizyon ve insanlarımız televizyon seyrediyorlar, televizyon dışında insanlarımıza sunduğumuz alternatiflerimiz son derece kısıtlı. Varolan insan profilimiz televizyondan besleniyor ve bu durum da siyasetin çok ama çok işine geliyor. Son on yıl içerisinde televizyonlardaki dizi formatlarında yaşanan dönüşüme bu gözle baktığınız takdirde başka formatların atıldığını bir başka deyişle topluma da format atıldığını görmekteyiz.
Evlilik programları yapımcıları açısından da dükkan kepenk indirmez sadece şekil değiştirir. Çiftleri birbirleri ile tanıştırma formatından uzaklaşıp yerine yine aile vurgusu üzerinden gidecek formatlara geçiş yapılır. İmkanı olmayan çiftlere hayallerindeki düğünü yapmaktan, onları hayallerini süsleyen balayına göndermeye kadar pek çok format gündeme getirilebilir. Sınırsız beğeni ve bakış açısı üzerinden televizyon izlemek zorunda bırakılan kitle yeniden ele alınabilir. Kurallara uymayanlara getirilecek olan cezalar ise yine tam evlere şenlik bir tarafta para cezaları öte tarafta ise belgesel yayınlama zorunluluğu. Belgeselin bir cezalandırma aracına dönüştürülmesi bile televizyonculukla nasıl bir bağlantı içerisinde bulunduğumuzu ortaya koymaktadır. Bir de aile ve sosyal politikalar bakanlığının ailenin ve çocukların korunması ilkesini gözeterek, ailenin bütünlüğü ve sürekliliği ile çocuk ve gençlerin fiziksel, zihinsel ve ahlaki gelişimlerini destekleyecek nitelikteki aile ve çocuk dostu yapım ve dizilere teşvik vermesi durumu söz konusu. Aile üzerinden toplumsal hayata format atma düşüncesi ne kadar tutar ya da tutarsa ne gibi etkide bulunur sorularının yanıtları için çok daha geniş bir perspektif üzerinden yaşadıklarımıza ya da bir başka deyişle bize yaşatılanlara bakmak durumundayız. Çocuk ve gençlerin teknoloji ile olan birlikteliğinin tavan yaptığı bir ülkede, yaşananların üzerini kapatabilmek giderek güçleşecektir. Öte yandan olan bitenleri kendi ana babalarından çok daha farklı gözlerle görebilen bir nesil var karşımızda. Bu neslin cinsellikle, evlilikle, aile ile ve tabii ki siyasetle kuracağı ilişkinin de öngörülebilir olması ya da toplumsal mühendislik açısından onlara format atılması pek o kadar da kolay olmayacak! İktidarın çok sevdiği Yeni Türkiye lafının ete kemiğe bürünmüş halini gerçek anlamda şekillendirecek olanlar bugünün çocukları ve gençleri özellikle de genç kızları olacaktır.