Ülke futbolunun kalitesinin her geçen gün biraz daha fazla düştüğü buna karşın gerilim ve kavgaların azalmadan devam ettiği bir dönemden geçiyoruz. İşte tam bu noktada ligimizin büyük olarak nitelendirilen takımlarının durumlarının çok daha feci bir pozisyon arz etmesi çok daha üzerinde düşünülmesi gereken bir durum yaratıyor. Fenerbahçe kulübünün düşme potasının hemen üzerinde yer alması değil önemli olan veyahut Beşiktaş’ın her seferinde ne yapacağını kestiremiyor oluşumuz da değil ya da Galatasaray’ın içeride ve dışarıda kayıplarda olması değil. Asıl mesele ülke futbolunda hakikaten denizin bitmiş olmasıdır.
2011 sezonunda yaşadıklarımızın ardından federasyon yönetimine getirilen ve halen aynı yerde duran Demirören federasyonunun aradan geçen yıllar içerisinde gerek milli takımlar düzeyinde gerekse de kulüp takımları düzeyinde ülke futbolunu getirdiği yer ortada. Buna karşın üstü örtük bir anlaşma içerisinde her şey bildiğiniz gibi sürüp gidiyor ve her hafta futbolu değil tartışmaları konuşup, birbirimizi kandırmayı sürdürüyoruz. Oysa bu süreç içerisinde Football Leaks belgelerinde olduğu gibi pek çok şey yaşandı ve biz hala bakıyoruz.
Fakat bu yazıdaki tartışmak istediğim konu bütün bunlardan ziyade ülke futbolunun dışarıya açılan yüzü olarak ön plana çıkan Galatasaray kulübünün kendisini dışarıya değil içeriye doğru kapatma girişimidir. Burada ön planda olan kişi ise hiç kuşkusuz teknik direktör Fatih Terim’dir. Galatasaraylı taraftarların imparator lakabı ile yerlere göklere koyamadıkları buna karşın her geçen yıl kendi formunu aratan bir teknik direktör olarak Terim’in yaptıklarının şaşırtmıyor olması bile kendi başına tuhaf bir durumdur. Çünkü ülkenin en kariyerli teknik isminin üstelik bir önceki sezon şampiyon olan bir kadro ile yola çıkmış olmasına karşın oynadıkları her karşılaşmada biraz daha fazla futbolun gerekliliklerinin gerisine düşmesi konuşulmalıdır.
Buna karşın tıpkı ülkemizin pek çok alanında olduğu gibi futbol alanında da tabularımız var ve bazı şeyleri her nedense hiç ama hiç konuşamıyoruz. Ülke futbolunu temsil eden teknik direktörlerimizin neredeyse tamamının karşılaşmalar içerisinde oyun sıkıştığı noktalarda bir B planlarının olmadığı örneği ile işe başlayabiliriz mesela. Veyahut bildikleri tek gerçekliğin oyunu şişirmekten öteye gitmeyen bir anlayış içerdiğini de sorgulayabiliriz. Bir diğer önemli husus ise takımlarımızın sezon başı hazırlıklarını yeterince iyi yapamamalarından ötürü sezon içerisinde yaşanan sakatlıkları ve özellikle karşılaşmaların 60.ıncı dakikalarından sonra yaşanan düşüşleri de tartışabiliriz. Buraya ekleyebileceğimiz daha çok madde olduğunu da belirtmeliyim.
Buradaki tartışılan takım Galatasaray ve onun saha içerisindeki lideri görünümündeki Fatih Terim olduğuna göre son bir-bir buçuk ay içerisinde yaşanan gerilimi tırmandırma anlayışının en çok zararı verdiği takımın bizzat Galatasaray olduğunu da belirtmek durumundayız. Gerek Fatih Terim gerekse de kulüp başkanı Mustafa Cengiz yapmış oldukları açıklamalar ile aldıkları cezalar ile kamuoyunun gündemine oturdular. Buna karşın özellikle kendi taraftarlarına yönelik safları sıklaştırma denemeleri ile-Siz hepiniz Galatasaray Tek örneğinde olduğu gibi-rakiplerini ötekileştirme yolunda girişimlerde bulundular. Sonuç ise her geçen gün biraz daha fazla antipatik bulunan bir Fatih Terim figürü oldu.
Tabii bir de gerek ligde gerekse de Şampiyonlar liginin kaybedeni olarak Galatasaray’ı da eklemek durumundayız. Federasyon ve kulüpler birliği ile kavgalı olan ve hakemlerle de arası iyi olmayan bir takım görünümüne bürünen kulüp açısından bu yıl işler pek de iyi gidecek gibi gözükmüyor. Buna karşın süreci idare edenler ısrarla kendilerinin haklı olduğu üzerinden suçu diğerlerine atma yönünde davranmaya devam ediyorlar. İç sahada arka arkaya alınan dört beraberlik ve buradaki bütün karşılaşmalarda önde olan bir takımın maçlarda zorlukla kurtardığı birer puan kazanılmış. Son derece kötü futbol oynayan ve tuhaf ötesi goller yiyen bir takım var karşımızda.
Maddi durumun yarattığı sıkıntılar nedeniyle forvet almadan sezona başlayan ve belki de şampiyonlar ligi tarihindeki en kolay kurayı elinin tersi ile iten Galatasaray kulübü ve onun yöneticilerinin kötü yönetimlerinin üzerini örtmek için kullandıkları germe taktiği en çok takımlarına zarar veriyor. Sahada mücadele gücü son derece zayıf olan futbolcuların yanı sıra neredeyse bütün maçların ilk yarısını boş geçen bir futbol anlayışının yanı sıra oyuncu tercihleri de şapkadan tavşan çıkartmaya endeksli. Yaşanan bütün sorunları ne federasyona ne kulüpler birliğine ne de hakemlere yükleyerek işin içerisinden kurtulamayacak olan Galatasaray kulübünün yönetimi ve teknik direktörü, her geçen gün biraz daha fazla kendilerini zora sokuyorlar.
Bu yıl belki de ilk kez üçü de son derece istikrarsız ve kötü futbol oynayan büyüklere karşı başta Başakşehir olmak üzere şampiyonluk şansının ligin diğer kulüplerinin yanında olduğu bir süreç yaşanıyor. VAR veyahut yok tartışmaları içerisinde ligin en uzun süreli ikinci başkanı unvanını almaya hak kazanan Mustafa Cengiz’in ve yönetimdeki diğer yöneticilerin, kulübün yaşadıkları üzerine sağduyulu düşünmeleri gerekmektedir. Bütün paydaşları karşınıza alarak bir savaşı kazanabilmeniz içinde bulunduğumuz dönemde öyle kolay gerçekleşmez! Bunun da ötesinde yapılacak olan savaş diye nitelendirdiğiniz eylemde sizin durumunuzu da göz ardı etmemeniz önem arz etmektedir.
Gerginlikten beslenen ve sürekli olarak şikayet eden aktörler ile gelmiş olduğumuz noktanın ötesine geçebilmemiz pek de mümkün gözükmüyor. Sadece fiziksel bir aktivite biçimi olmayıp aynı zamanda zihinsel bir eylemlilik biçimi olarak da giderek daha fazla dönüşen futbol alanında, artık sadece ‘gaz vererek’ var olabilmek söz konusu olmayacaktır. Bu yüzden önümüzdeki dönemde bu alanda var olmak istiyorsak daha hesap kitap işleri ile alakadar olan ve dünyayı tanıyan futbol aklına sahip olan isimleri öne çıkartmak durumundayız. Aksi halde ısrar ettiğimiz her an biraz daha fazla dibe doğru yolculuğumuzu hızlandıracağımızı hep birlikte görmek zorunda kalacağız.
Türkiye’de futbol sadece milyonları ilgilendiren ve peşinden sürüklemekte olan bir alanın adı değildir. Aynı zamanda futbolumuz bizi yansıtan ve içerisinden geçmekte olduğumuz toplumsal, ekonomik ve siyasal süreçlerinde adeta küçük birer minyatürü görünümündedir. Bu açıdan futbol üzerinden yaşadıklarımızı içinde bulunduğumuz ülkenin diğer süreçlerinden bağımsız değerlendiremeyiz. Bu yüzden de futbolun aynasında olup bitenlerin pek de istediğimiz gibi gerçekleşmemekte olduğu gerçeğini önümüze koyup bir kez daha düşünmenin zamanıdır. Burada başta Galatasaray olmak üzere Fenerbahçe ve Beşiktaş açısından da işler iyi gitmiyor ve onlarda yaşanan kriz beraberinde ülke futbolunun krizi olarak daha derinleşiyor. Yeni yüzlerin önünü açmalı ve futbol üzerinden gerilim yaratmak yerine futbolu ortak bir payda haline getirebilmenin koşullarını tartışmalıyız. Fair Play duygusuna inanmayan bir yönetsel zihniyet ve teknik heyetin olduğu yerde ne futbolculardan ne medyadan ne de taraftarlardan dürüst davranmasını bekleyebilirsiniz.