Türkiye'de futbolun en az futbol olduğunu sık sık yazıyorum fakat ne kadar yazarsak yazalım, yaşananlar durumun çok daha farklı bir yerlerde gerçekleşmekte olduğunu ortaya koyuyor. Dün iki önemli olay birden yaşandı ve bu iki olayın birbiri ile ilintili olduğu kanaatindeyim. Merkez Hakem Kurulu (MHK) aldığı kararla aralarında dört FİFA kokartlı hakemin de bulunduğu on iki kişinin bundan sonra Süper Lig karşılaşmalarında görev almayacaklarını kamuoyuna duyurdu. Cüneyt Çakır ve Fırat Aydınus'un da aralarında bulunduğu hakemlerin ligin tamamlanmasına on hafta kala, kamuoyuna hiçbir inandırıcı açıklamada bulunulmadan görev yapmayacaklarının açıklanması tam anlamıyla skandaldır. Üstelik bu karar sonrasında söz konusu bu isimlerin geçtiğimiz günlerde hakem camiası içerisinde FETÖ'cüler var şeklinde yapılan açıklama sonrasında, zan altında bırakılmaları da işin bir diğer boyutunu oluşturmaktadır. Futbol federasyonunun ve MHK'nın bu hakemleri hangi sebeplerle emekli ettiğine ilişkin kamuoyuna açıklamada bulunmaları gerekmektedir.
Söz konusu bu karar Türkiye'de çok tartışılan hakemlik müessesesinin daha fazla tartışılmasına ve daha çok etki altına alınmasına neden olacak bir geleceğe işaret eder bir nitelik arz etmektedir. Çünkü bu kararla birlikte kalan hakemlere de bir anlamda kendilerine çeki düzen vermeleri mesajı iletilmiş olmaktadır. Ayrıca bu düzeyde hakem olabilmek için yıllarını harcayan kişilerin emeklerinin bir çırpıda çöpe atılması gibi bir durum da söz konusu olabilmektedir ki işin bu noktası belki de çok daha fazla su kaldıracak niteliktedir! Ekim ayında Rizespor ile Galatasaray arasında oynanan ve Ali Palabayık ile VAR hakemi Abdülkadir Bitigen'in maçta verdikleri kararlarla üç aydan fazla maç yönetmemeleri sonrasında emekliye sevk edilmeleri dikkat çekicidir. Bir diğer ilginç nokta Cüneyt Çakır'ın kendilerinin maçlarına verilmesi durumunda kulübünü sahadan çekeceğini ifade eden Rizespor kulüp başkanı Tahir Kıran'ın bu açıklaması sonrasında Cüneyt Çakır'ın Rizespor maçlarına verilememesi ve ülkenin uluslararası alandaki en önemli hakeminin emekli edilmesi durumudur.
Listedeki isimler ile ilgili olarak tek tek her biri ile ilgili kötü yönettikleri karşılaşmalar ve verdikleri yanlış kararlara dair çok fazla şey söylenebilir. Fakat aynı durum geride kalan hakemler için de geçerlidir üstelik bu hakemlerin hiç birisi gerek Çakır gerekse de Aydınus kadar tecrübeli ve uluslararası alanda deneyim sahibi değildirler. Özellikle Cüneyt Çakır'ın önümüzdeki dünya kupasında görev alma ihtimali düşünüldüğünde bu kararın kişinin kariyerine de büyük bir zarar vereceği açıktır. Öte yandan her ne kadar şu andaki MHK değişmiş olsa bile sezon başında Fırat Aydınus'un görev süresinin yine bu kurum tarafından uzatıldığı gerçeğini de unutmamalıyız. Yaş haddinden emekli olan kişinin görevini uzatıp ardından yönettiği bir karşılaşmadaki kararlarını beğenmediğiniz için emekli etmeniz geçiştirilebilecek bir durum değildir.
Olayın bir diğer ayağını oluşturan Faal Futbol Hakemleri ve Gözlemcileri Derneği Başkanı Abdurrahman Arıcı'nın bu gelişme sonrasında bir açıklama yapması gerekmektedir. Arıcı'nın yönetim kurulu başkanı olduğu derneğin iki başkan vekili olan Mete Kalkavan ve Yaşar Kemal Uğurlu ile Başkan Yardımcısı Ümit Öztürk'ün göreve devam edecek olan hakemler arasında bulunuyor olması da dikkat çekicidir. 28 Ekim 2015 tarihinde Trabzon'da Trabzonspor ile Gaziantepspor arasında oynanan karşılaşmanın bitiminde maçın hakemlerinin dönemin kulüp başkanının talimatıyla soyunma odasında 4,5 saatlik alı konulması olayını hatırlamanın tam zamanıdır. Hakem camiası bu olay sonrasında dönemin dernek başkanı Metin Tokat'ın ‘ortam gergin, protesto gereksiz' açıklamaları ile kendilerine yapılan bu büyük olayı sineye çekmeyi tercih etmişler ve maçları bir dakikalık bir geç başlatma eylemini bile hayata geçirememişlerdi. Bu yazıyı yazdığım 9 Mart 2022 Çarşamba günü itibariyle hakem ve gözlemciler derneğinin ana sayfasında dün alınan karar ile ilgili herhangi bir ifade yer almıyordu. Görünen o ki ülkenin pek çok kurumunda olduğu gibi burada da benzer bir mantıkla hareket ediliyor ve yaşananlar görmezden gelinerek sanki olmamış gibi bir izlenim uyandırılmaya gayret ediliyor.
Hakem meselesinin asıl büyük sorunu gölgelediği kısmına gelince ise dün yaşanan gelişmeler, futbol kamuoyunun hakemlere odaklanırken naklen yayın ihalesinde istenilen bedelleri verme konusunda yayıncı kuruluşun devre dışı kaldığı gerçeğini bastırmış gibi gözükmektedir. Naklen yayın konusunda yaşanan kafa karışıklığı uzun bir zamandır sürmekteydi ve her ne hikmetse olayın asıl taraflarından bir tanesini oluşturan Kulüpler Birliğinden uzun bir zamandır hiç ama hiç ses çıkmıyordu! 2000-2001 sezonu ortasından itibaren Digitürk'ün naklen yayıncılığı gerçekleştirdiğini ve ilk etapta üç buçuk yıllığına 465 milyon dolarla ihaleyi kazandığını biliyoruz. Yirmi yıl sonra bu kez Türk lirasına dönüşen ihale bedelinin yıllık bazda hemen hemen aynı rakamlara denk geliyor olması karşısında, bu alanda en çok konuşması gereken kulüplerin sesinin hiç çıkmamasının arkasında futbol çıkarları değil siyaset ile kurdukları bağlantının etkisi söz konusudur. Uzun bir süredir kulüplerin, yayıncı kuruluş ile olan ihtilafları konusunda futbol federasyonu kulüplerden ziyade yayıncı kuruluşun devamı yönünde davranışlarda bulunmuş ve her fırsatta bu birlikteliği sürdürebilmeye gayret etmiştir. Şimdi ise gelinen noktada ilk olarak ihalenin nasıl şartlarda gerçekleştirildiği net bir biçimde belli değildir! İkinci olarak neden ısrarla beş yıllık bir satışın gerçekleştirilmeye çalışıldığı da soru işaretlerini içermektedir. Bir diğer önemli soru ise yayıncı kuruluş ve başta Saran grubu ile TRT olmak üzere herhangi bir kurum, yayın hakkını almaması durumunda ne gibi alternatiflerin olup olmadığının bilinmemesidir.
Tüm sistemi naklen yayın ihalesine odaklanan kulüplerin, önümüzdeki yıl başlayacak olan yapılandırma ödemelerini nasıl gerçekleştirebilecekleri bir muamma olarak görünmektedir. Eğer bu ödemeler zamanında yapılmazsa kulüplere bankalar birliği aracılığıyla kayyum atanması tehlikesi söz konusudur ve ülke futbol kulüplerinin devletin kulüpleri haline dönüşmesi gibi bir ihtimali ciddi ciddi düşünmek durumunda kalabiliriz. Tabii bu adımın bir sonrasında ise bazı kulüplerin yurt dışından gelecek olan teklifler uyarınca satılmaları gibi bir durum da karşımıza çıkabilir. Bu ihtimali de yabana atmamamız gerektiğini de tarihe not düşmek adına sizlerle paylaşıyorum.
Türkiye'de futbol son yıllarda giderek daha çok tartışılan alanlardan bir tanesi haline dönüştürülmüş olup bunun arka planında ise siyaset ile kurduğu bağın her geçen yıl biraz daha fazla siyasetin lehine buna karşın futbolun aleyhine genişlemesinin önemli bir etkisi bulunmaktadır. Hakemlerin bir kısmının görevde bırakılmaları buna karşın bir kısmının görevden el çektirilip kariyerlerinin bir bildiri ile sonlandırılması hiç de normal bir gelişme değildir ve buna yol açan etmenlerin neler olduğunun açıklanması gerekmektedir. Öte yandan ülke futbolunun sürmesinin en önemli ayaklarından bir tanesini oluşturan naklen yayın ihalesinin sessiz sedasız sürdürülmesini de unutmamalıyız. Bir türlü sonuca ulaştırılamamış olmasını da göz ardı etmemeli ve yaşananların etkisinin çok daha uzun bir periyotta kendisini hissettireceği gerçeğini de başta taraftarlar olmak üzere futbolun tüm sevenlerine bir kez daha hatırlatmalıyız. Futbol dünyamızda şimdilik hakemlerle başlayan hamlelerin arkası gelecek gibi gözüküyor, bu oyunun gerçek sahipleri taraftarlar olarak acaba gelen dalganın farkında mısınız?