Bundan tam yirmi iki yıl önce vizyona girmiş olan yönetmenliğini Serdar Akar'ın yaptığı Dar Alanda Kısa Paslaşmalar filminin son sahnesinde mahallenin çocuklarına idman yaptıran Suat (Erkan Can) şu sözlerle olan biteni anlatı verir:
"Hayat, futbola fena halde benzer. Futbol, şahsi beceri gerektirir. Değişmez o da ayrı konu. Ama aynı zamanda da toplu oynanan yani insanların bir takım halinde oynadığı bir oyundur. Hayat da böyle değil mi? İstediğin kadar yetenekli ol, iyi bir takımın yoksa mantarlarsın…Hayat fena halde futbola benzer."
Başlıkta sorduğum sorunun yanıtı evet gerçekten de hayat, futbola benziyor ama öte yandan futbol da hayata benziyor. Bir başka ifadeyle özellikle bu topraklarda futbolu seyrettiğiniz her an aynı zamanda hayatlarımızın içinde yer alan pek çok noktayı da yeniden ve yeniden izlemek durumunda kalıyorsunuz. Bu satırları yazmama neden olan olay pazar gecesi Ankaragücü ile Beşiktaş takımları arasında yaşanan karşılaşmanın bitiminde yaşandı. Yıllardır yazmaktan ve konuşmaktan ben sıkıldım ama olanlar sonrasında kamuoyunun önünde değerlendirme yapması gerekenler, aynı cümleleri kurmaktan ve olan bitenleri 'normalleştirmekten' sıkılmadılar!
Önce çok kısa bir biçimde maç bitiminde neler olduğunu aktaralım ve buradan hayatımızla bağlantıyı kuralım. Maçın içerisinde sürekli gidip gelmeler yaşanıyor ve 1-0 geriden gelen Beşiktaş takımının 3-2 maçı kazanması sonrasında orta yuvarlakta hakemin etrafındaki futbolcuların arkasından gelen bir Ankaragücü taraftarının attığı uçan tekme ile Beşiktaş futbolcusu Salih Uçan, yığılıp kalırken bir diğer Beşiktaş futbolcusu Josef de Souza, saldırganı tuttuğu -Josef bu hareket sonrası kırmızı kart görüyor- gibi etkisiz hale getiriyor. Ortalık karışıyor, sahanın içinde ve yedek kulübelerinde gerginlik sonrasında bu kez maç sonu açıklamaları ile yaşananların suçlusu olarak Beşiktaş'ın genç futbolcusu Oğuzhan Akgün ile ilgili olarak hem Ankaragücü teknik direktörü hem de başkanı açıklamada bulunuyor. Ardından Beşiktaş yöneticisi de hem bu durumla ilgili yanıt veriyor hem de Josef de Souza'ya gösterilen kırmızı kartın iptali için federasyona başvuracaklarını söylüyor.
Kuralların sürekli olarak eğilip büküldüğü bir ülkede yaşadığımız için toplumsal hayatın içerisinde her defasında kurallara uyanlar değil uymayanlar kazançlı çıkıyorlar. Bu öylesine iliklerimize işlemiş bir durum ki ister vergilerin ödenmesinde ister cezaların tahsil edilmesinde isterse de imar aflarında her seferinde yeniden ve yeniden karşımıza çıkmaya devam ediyor. Futbola geldiğimiz de ise 6222 sayılı yasa ile şiddet ve düzensizliğin önlenmesi adı altında bir yaptırıma sahibiz. Öte yandan bu kanunun taraftarların dışında kimseye uygulandığını da görmüş değiliz. Uygulama konusunda ise her defasında bilinen söylemlere başvurulmak suretiyle durumun belirsizleştirilmeye çalışıldığı gerçeğini ise yeniden bilgilerinize sunuyorum. Chelsea ile Tottenham arasında oynanan karşılaşmada Heun Min Son'a yönelik ırkçı hareket eden kişinin kombine bileti ömür boyu men edildi. Çözümün yolları açık buna karşın bizdeki uygulamalarda istenilenin çözüm olmadığı da açık. Tek sorun bunu açık yüreklilikle ortaya koyamıyor oluşumuz! Şiddetin kapaklarını ardına kadar açan bir anlayışa sahibiz ve ister futbol da isterse de toplumsal hayatın kendisinde her defasında aynı noktalarda dönüp durmaya bu yüzden de devam ediyoruz. Kanun karşısında herkesin eşit olduğu söyleminin ötesine geçerek eylemde de eşitliği sağlayamadığımız sürece bu durum böyle olmayı sürdürecek.
Tabii bir de üzerinde durmamız gereken çok önemli bir husus daha var: yaşananlara yönelik bahaneler üretme anlayışımızı hiç ama hiç terk etmiyor oluşumuz. Bu ise yaşanan bütün olaylar sonrasında 'ama, fakat, lakin, tamam da şöyle de oldu, şu kişi de şunu yaptı vb.' cümleler ile yaşananlar karşısındaki haklılığımızı kanıtlama girişimlerimizin sonsuz seçenekler ile taçlandırılmakta olduğunu ortaya koymaktadır. Yani bir başka ifadeyle aslında bütün bu olup bitenlerin gerçek müsebbipleri biz değiliz onlardır, algısını yaratabilmek için suçu bir başkasına atma anlayışımız hemen devreye giriverir. Bu ülkedeki kadın cinayetleri ile ilgili yaratılan algıda o çok bilindik cümleleri bu vesile ile bir daha hatırlayalım: gece geç vakitte tek başına sokaktaydı, mini etek giymişti, kahkaha atıyordu, vb. Yaşadıklarımızın ve yaşattıklarımızın asıl sorumlularının kendimiz olduğu noktasına bir türlü gelemediğimiz müddetçe toplumsal hayatımızın diğer bütün alanlarında olduğu gibi futbolda da bahaneler üretmek ve günah keçisi yaratma anlayışı değişmeyecektir.
Futbol sahalarımızda yaşanan şiddetin arka planında yatan bir diğer önemli husus ise sürekli olarak mukayese yapmak suretiyle kendine yapılanlarla rakiplerine yapılanlar arasında bir ilişki kurma düşüncesi yatmaktadır. Bu öylesine garip bir ruh halidir ki aslında yine toplumsal düşüncelerimizin köklerindeki kendine demokratlık anlayışının ete kemiğe bürünme anlarıdır. Her taraftar grubu kendine yapılanları bir diğeri üzerinden temize çekmeye ve ayar vermeye hazırdır. Keşke bütün bunları yaparken biraz da aynada kendisine bakmayı becerebilse ve kendini de eleştirebilme erdemine haiz olabilse. Hiç bitmeyen ergenlik hali ile hareket eden yurttaşlar ülkesinde bütün iş kolları nasıl alınganlıktan bir adım öteye gidemiyorlarsa taraftar grupları da o ölçüde alıngan ve haklı olmayı becerdikleri ölçüde büyük olduklarını zannediyorlar. Oysa gerçek büyüklüğün kupalarla, şampiyonluklarla ve başarılarla süslü olmadığını bir türlü kavrayamıyorlar. Büyüklük, niceliğin çok ötesinde olan sayılarla ölçülemeyecek kadar anlamlı ve bir o kadar da karmaşık bir durumun karşılığıdır. Bunun için sadece almak yetmez aynı zamanda vermeniz de gereklidir.
Cemaatimsi yapıların tam olarak ortadan kalkmadığı bunun yanı sıra bireysellik temelli toplumsal birlikteliklerin de bir türlü kendilerini var kılamadıkları bir ülkede, futbolun fena halde hayata benzemesi kaçınılmazdır. Çünkü futbol, böylesi bir dünyada bizlere olduğundan çok daha farklı dünyaların kapılarını açmak yerine var olan dünyamızın içindeki kökleşmiş sorunlarımızın kapaklarını ardına kadar açmaya yaramaktadır. Bu yüzden de ülkemizde futbol daha önce de belirtmiş olduğum gibi en az futboldur.
Futbola dair konuştuklarımız aslında futbolun değil toplumsal hayatımızın yansımalarıdır ve bu yüzden de çözüm yollarına dair konuşmamız gerekenler de yine orada yer almaktadırlar. Bu ülkenin futbol sahalarındaki şiddete dair laf edenlerin öncelikle içinde yaşadıkları toplumsal hayatın şiddet üreten dinamiklerine bakmaları ve orada nasıl bir anlayışın kamuoyuna zerk edilmekte olduğunu ortaya koymaları gerekmektedir. Eğer sürekli olarak ister toplumsal hayatın içerisinde isterse de futbol sahalarında yaşananları birtakım bahaneler üzerinden açıklama yoluna gidiyorsanız orada asıl derdinizin şiddeti çözmek değil şiddet üzerinden var olan yapıyı aynen korumak olduğu gerçeği yatmaktadır. Herkesin kendi haklılığına inanması başka bir şeydir kendi inandıklarını diğerlerine dayatmaya kalkması bambaşka bir durumdur. Eğer bir ülkede adaletin herkesi tartmadığı düşüncesi hâkim hale dönüşüyorsa, adaletin tecelli edebilmesi amacıyla herkes kendi gücünü test etme yoluna gidecektir. Gücü gücüne yetenin haklı ve muzaffer olduğu bir yerde ise adalet mekanizmasında da hakkaniyet düşüncesi yok olmaya mahkûmdur.
Hayatın fena halde futbola benzemesi aslında futbolun içerisinde tıpkı hayatın kendisinde olduğu gibi rekabeti, çekişmeyi ve kuralları barındırıyor olmasındandır. Yoksa daha güçlü olanın mutlak surette diğerini alt etme düşüncesini içerdiği için futbolu bu kadar çok sevmiyoruz. Sürprizleri ve olasılıkları bünyesinde barındırabildiği için futbola değer veriyoruz.
Futbolu, futbol olmaktan çıkardığınız her noktada hayatın içerisindeki olasılıklardan da biraz daha fazla uzaklaşmaya ve renkli dünyalarımızı renksizliğe mahkûm etmiş oluyoruz. Kötü yönetim şiddettir diyordu rahmetli dostum Cem Can, hayatta da futbolda da kötü yönetimler şiddetin önünü ardına kadar açmak suretiyle hem hayatlarımızı hem de futbolu içinden çıkılmaz bir kaosun içerisine atıyorlar.
Ahmet Talimciler kimdir? Ahmet Talimciler, 1970 yılında İzmir Karşıyaka'da dünyaya geldi. Karşıyaka spor kulübünün minik ve yıldız takımlarında, Tarişspor kulübünün genç takımında oynadı. 1988 yılında Ege Üniversitesi Coğrafya bölümüne kaydoldu ve iki yıl burada okuduktan sonra tekrar sınava girerek aynı üniversitede Sosyoloji bölümünü kazandı. 1994 yılında “Futbolun Toplumsal İşlevi" başlıklı lisans teziyle bölümden mezun oldu. Ardından Ege Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsünde 1998 yılında Türkiye'de Futbol Fanatizmi ve Medya İlişkisi başlıklı yüksek lisans tezini, 2005 yılında da Türkiye'de Futbol ve İdeoloji İlişkisi başlıklı doktora tezini tamamladı. 2001 yılında Milliyet Gazetesi Sosyal Bilimler ödülünü kazandı. 1996 yılında Araştırma Görevlisi olarak başladığı Ege Üniversitesi Sosyoloji bölümünden 2019 yılında ayrılarak İzmir Bakırçay Üniversitesi Fen-Edebiyat Fakültesi Sosyoloji Bölümü Uygulamalı Sosyoloji ana bilim dalına profesör kadrosuyla geçiş yaptı. Halen aynı üniversitede görev yapmayı sürdürmektedir. Son yirmi yılda yerel ve ulusal düzeyde gazetelerde, internet sitelerinde yazmıştır. Mart 2016'dan bu yana T24'te başta spor ve gündelik hayata ilişkin olmak üzere gündeme ilişkin yazılar yazmaktadır. Karşıyaka Belediyesinin çıkartmakta olduğu Gazete Karşıyaka'nın yazarlarındandır. Bir diğer önemli tutkusu ise radyo yayıncılığıdır, üç yıl boyunca TRT İzmir Kent Radyosunda Sporun Arka Planı programını hazırlayıp sunmuştur. Halen TRT Türkiye'nin Sesi Radyosu Memleketim FM'de Spor Daima programına cuma günleri konuk olmayı sürdürmektedir. YouTube üzerinden yayınlanmakta olan Geek Futbol programının da yorumcularından birisidir. Evli ve spor tutkunu bir çocuğun babasıdır. Kitapları -Türkiye'de Futbol Fanatizmi ve Medya İlişkisi (2003,2014, Bağlam Yayınları) -Sporun Sosyolojisi Sosyolojinin Sporu (2010,2015, 2018, Bağlam Yayınları) -Futbol Yazıları (2017, Bağlam Yayınları) -Türkiye'de Futbol En Az Futboldur (2020, Spor Yayınevi ve Kitabevi) -Saçmanın İktidarı (2021, Sakin Kitap) -Beklentilerin Tersine Çıktığı Alan: Eğitim (2022, Sakin Kitap) -İlkelerimizi Kim Yazacak? Cem Can Yazıları (Yayına Hazırlayan- 2012, Moss Spor) -Fair Play Yemin İstemez (Yayına Hazırlayan-2012, Moss Spor) -Şiddet, Şike ve Medya Kıskacında Futbol ve Taraftarlık (2015, Litera Türk Academia, Müge Demir ile) -Football in Turkey (Editör- 2016, PL Academic Research) |