Geçtiğimiz günlerde Football Leaks belgeleri ifşa edildi ve futbol dünyasındaki karanlıkta kalan yanların bir kısmını hep birlikte öğrenme imkanına kavuştuk. Aslında bazılarımızın gayet iyi bildiği buna karşın futbol dünyası ile ilgili olan milyonların ise çoğu kez nasıl olduğunu anlamlandıramadığı pek çok tuhaflık bu şekilde yerli yerine oturmuş oldu. Peki bundan sonra ne olacak sorusunu sormanın yanı sıra tüm bu olup bitenlerin dünyada en çok izlenilen ve takip edilen spor dalı olan futbolun geleceğini nasıl bir şekle sokacağını da düşünmek durumundayız. Çünkü her geçen gün paranın daha fazla egemenliği altına sokulan ve içerisinde dönen meblağların arttığı bir alandan söz ediyoruz. Ve bu alan insanın en bilindik zaaflarına yenik düşmeye son derece müsait bir ortam sunmayı sürdürüyor.
Farklı alandan okuyucuları da işin içerisine dahil edebilmek amacıyla yazının çerçevesini biraz daha genişletmekte yarar var. Yaşananlar sadece futbola veyahut spora özgü bir durum değil hatta futbol veya spor burada kullanılan enstrümanlar olarak işlev görmenin ötesinde bir işe yaramıyorlar. O halde büyük resme odaklandığımızda küreselleşme sürecinin yarattığı ekonomik iştahın ve onun insan üzerindeki etkileri ile işe başlamak durumundayız. Daha fazla kazanma arzusu/hırsı beraberinde bir takım yasadışı yollara başvurmanın ve buna uygun iklimlerin yaratılması için gereken düzenlemelerin önünün açılmasına yol açabiliyor. İşte bu noktada gerçek anlamda hukuksal norm ve değerlerin önemi bir kez daha ortaya çıkıyor. Çünkü ortaya çıkabilecek olan yanlışları ortadan kaldırabilmenin yolu güçlü bir hukuksal sistemden geçiyor.
Küresel ekonomi sonrasında teknolojinin de yaratmış olduğu yeni olanaklarla birlikte toplumsal yaşantılarımız tam anlamıyla bir alt üst oluş yaşadı/yaşamaya devam ediyor. Bu noktada yeni koşullar ve buna uygun olarak ortaya çıkan yeni alışkanlıklar ve davranışlarla karşı karşıya bırakıldık. Aslında şu an içinden geçmekte olduğumuz bütün sıkıntıların arka planında yaşadıklarımızla hissettiklerimiz ve bizleri şekillendiren değer yargılarımız arasındaki müthiş kopuşun büyük etkisi bulunuyor. Ve bu etki her alanı olduğu gibi sporu/futbolu da yeniden dönüştürürken, buradaki aşina olduğumuz öğeleri de ters yüz ediyor. Gücün, ihtişamın, zenginliğin parıltılı dünyalarında eşitlik adı altında eşitsizliğin çok daha yakıcı bir hale büründüğü masallarla oyalanıyoruz.
Futbol-Televizyon Evliliği* üzerine ülkemizdeki ilk yazıyı yazmamın üzerinden on yedi yıl geçti ve bu süre içerisinde izle öde sistemi her geçen gün biraz daha fazla futbol dünyasının içerisindeki kontrol mekanizmalarında kendisine yer buldu. Bir tarafta tüketim süreci içerisinde çok daha fazla sponsorluk ve reklam anlaşmaları imzalayan kulüpler yer alırken diğer tarafta ise futbolun ekranlara taşınan yeni hali Şampiyonlar ligi ve onun örgütleyicileri yer alıyordu. Para miktarı arttıkça iştahların daha fazla kabardığı ve futbol takımlarına başta Premier lig olmak üzere petrol baronlarının el attığı yeni bir dönem başladı. Burada tüm kıta Avrupa’sının takımlarının yarıştığı organizasyonun önemi daha iyi anlaşılırken bir taraftan da bu takımlara oyalanacakları ve onların yerlerini bilmelerine yol açacak Finansal Fair Play yalanı ortaya konuldu.
Bütün takımlar eşittir ancak bazıları daha eşittir mottosu işte tam bu noktada devreye sokuldu ve takımlar arasındaki makasın her geçen gün biraz daha fazla açıldığı ve paranın daha çok egemen kılındığı bir anlayış futbol dünyasına egemen kılındı. Küreselleşmenin yarattığı rüzgar ile farklı pozisyonlardaki ülkelerin de diğerleri kadar yeni dönemden kazançlı çıkacağı masalı burada da dolaşımdaydı ve tıpkı ülkelerin ekonomilerinde olduğu gibi takımların ekonomilerinde de onulmaz açıkların ortaya çıkmasına neden oldu.
Avrupa futbolunun önde gelen liglerindeki takımların şampiyonlukları giderek daha fazla artarken bu durum küresel vitrin pozisyonuna oturtulan Şampiyonlar Ligi’nde de aynen devam etmeye başladı. Hatta yıllardır çeyrek finalden itibaren neredeyse aynı takımların birbirleriyle oynadıkları bir kandırmacanın içerisinde avutulmaya devam ediyoruz. Eşitlik masalı altında eşitsizliğin dibine kadar yaşatıldığı bir oyun oynanıyor ve önde gelen kulüplerin dışında kalanların hepsi gibi bizim takımlarımız da bu oyunun figüranları.
UEFA ve FIFA’nın sopasının sadece garibanlara işlediği/işletildiği bir dönemden geçiyoruz. Arap sermayesinin rahatlıkla arkasına dolaştığı finansal fair play her nedense bizimkiler gibi takımlara geldiğinde işletiliyor ve men cezaları rahatça verilebiliyor. Ortaya saçılan belgeler bu durumu fazlasıyla ortaya koyuyor zaten. Başta Bayern Münich olmak üzere Avrupa’nın kalburüstü takımları Avrupa Süper Ligi’ne yönelik bir hazırlık içerisinde yer alıyorlar. Çünkü ellerinde var olan ulusal ligler onların yeterince kazanmalarına olanak sağlamıyor. Daha fazlasını istiyorlar ve daha fazlasını elde ettikçe de daha çok açlık hissettikleri için daha fazla saldırmaya, daha fazla yasa dışı yollara başvurmak zorunda olduklarının da farkındalar.
İşin asıl tıkandığı noktada işte tam burası bundan sonra futbolun paranın egemenliğinde ve etkisinde olduğu bir dönemde futbolseverlerin önüne rekabet ve mücadele anlamında sunulacak olanlar aslında eşitsizlik temelinde yükseltilen yeni bir futbol anlayışı olacaktır. Ulusal liglerin değersizleştirildiği, uluslararası mücadelelerin de giderek gözden düşeceği yeni bir sürece doğru hızla götürülüyoruz. Kazanma hırsının her türlü olumsuzluğu devreye soktuğu yeni bir dönem bu ve beraberinde futbolun gerçek anlamda kaybedileceği bir süreci de yaşamamız artık işten bile değil!
Öte yandan enseyi karartmadan yola devam etmek durumundayız çünkü fena halde hayata benzeyen futbolun, değişen tüm yanlarına karşın insani unsurları içerisinde barındırmaya devam etmekte olduğu gerçeğini de göz ardı edemeyiz. Futbol, bizi bize gösteren adeta bir kusurlu ayna işlevini görüyor ve içinden geçmekte olduğumuz dönüşüm süreci içerisinde gösterdiklerinin parıltılı dünyalar, yıldızlar olması bizi şaşırtmamalı. Dönüp dolaşıp yine bizi biz yapan hikayelere ihtiyaç duymayı sürdüreceğiz ve bu noktada çoğu kez eleştirdiğimiz sosyal medyanın, bu kez olumlu bir biçimde gizlenen pisliklerin ortaya çıkartılmasında son derece önemli bir etkisinin de bulunduğunu unutmamalıyız.
Vicdanlı ve namuslu bir entelektüel olarak bu ülkeye hizmet eden sevgili hocam Kürşat Bumin’i saygı ve minnetle anıyorum. Sorgulamanın ne kadar önemli olduğunu herhangi bir ideolojiye bağlı kalmadan açık yüreklilikle yapılabileceğini derslerinde bize öğrettiği için bütün öğrencileri-sınıf arkadaşlarım- adına kendisine şükranlarımı sunuyorum. Allah rahmet eylesin, nurlar içinde yatsın.
*Futbol Maçlarının Yayını ve Kulüpler-Federasyon-Medya İlişkileri: Futbol-Televizyon Evliliğinde Yeni Dönem, Medya Politikaları içinde, Derleyen Beybin Kejanlıoğlu, Sevilay Çelenk, Gülseren Adaklı, İmge Kitabevi, 2001 Ankara, ss. 269-316