Modern anlamda sporun ortaya çıkışı Sanayi Devrimi sonrasına rastlamaktadır. Bu açıdan modern spor dallarının büyük çoğunluğunun 19. yüzyılın ikinci yarısından itibaren sanayi devrimini ilk gerçekleştiren ülke olan İngiltere'de başlaması ve buradan tüm dünyaya ihraç edilmesi de tesadüf değildir. Boş zaman kavramının oluşmasının ardından gündelik hayat içerisinde spor yapma pratikleri oluşmaya başlayacak ve bu pratikler de yine ilk kez sanayi devriminin ardından kentlerde yaşayan insanlar tarafından yapılacaklardır. İzmir kentinin kapitalist dünya ile eklemlenmesinin ardından kentin zenginleşmeye başlaması hem kentin içerisinde mekânsal anlamda büyük bir dönüşüm sürecini başlatmış hem de bu yeni mekanlarla birlikte yepyeni alanlarda faaliyetler baş göstermeye başlanmıştır; kentin içerisinde sanatsal aktivitelerin çoğalmaya başlaması, sportif etkinliklerin icra edilmesi yine bu dönemin ürünleridir. İşte tam bu noktada Andreas Baltas'ın kitabındaki 1890 ila 1922 yılları arasında İzmir'de faaliyet gösteren Rum spor kulüpleri büyük bir önem arz edecektir. Çünkü Baltas'ın çalışması, ülkemizin spor tarihinin daha iyi anlaşılabilmesi açısından bir boşluğun doldurulmasına hizmet etmektedir. Osmanlı Devleti'nin liman kentlerinden biri olmasının ötesinde ülkenin kapitalist ekonomik dinamiklerle bütünleşmesindeki rolü göz önünde bulundurulduğunda İzmir kentinde yaşananlar sadece kenti değil tüm ülkeyi yakından ilgilendirmektedir. Bu açıdan kentin spor tarihi içerisinde yaşadığı gelişmelerin sadece İzmir ile sınırlı kalmadığını aynı zamanda başta İstanbul olmak üzere tüm ülkeyi de yakından etkilediği de tarihsel kayıtlarda yer almaktadır. Andreas Baltas'ın çalışması işte bu bilinen tarihsel kesit içerisinde Rumların nasıl bir yerde durduklarını göstermiş olmanın yanı sıra dönemin toplumsal ve ekonomik tarihi hakkında da bizlere önemli bilgiler sunmaktadır.
Baltas'ın başlangıcı İzmir şehrinin 19. yüzyıl içerisinde geçirdiği ekonomik dönüşümle başlatması tesadüf değil. Çünkü burası yazarın çalışmasının önemli bir ayağını oluşturacak olan Rum burjuvazisinin doğuşuna kaynaklık edecek olan gelişmeleri bünyesinde barındırmakta. "Yüzyıllardır geleneksel olarak merkezi İstanbul'da işleyen büyük Osmanlı-Yunan burjuvasının yerini alarak ‘Rum' adlı bir burjuva sınıfı, 1856 yılından sonra İzmir'de tezahür etmişti" (s.19). Kitap içerisinde Rum spor kulüplerinin geçirdiği aşamalar üç farklı dönem üzerinden ele alınmaktadır. Burada başlangıç noktası olarak seçilen 1890 tarihi İzmir'deki en eski Rum spor kulübü olan Orfeus'un kuruluş tarihidir ve II. Meşrutiyet'in hemen öncesindeki yıl olan 1907 tarihine kadar olan devreyi yazar ilk dönem olarak nitelendirmektedir. 1908 tarihinde ilan edilen II. Meşrutiyet ile başlayan özgürlükçü havanın etkilerinin yansımaları ile başlayan ve Yunan ordusunun İzmir'i işgaline kadar devam eden süreç ise ikinci dönem olarak belirtilmektedir. Üçüncü dönem ise İzmir'in işgali ile İzmir'in Türk ordusu tarafından geri alınması arasında geçen üç yılı kapsamaktadır.
Rum spor kulüplerinin kurulması ile başlayan ve ardından düzenlenen sportif organizasyonlara kaynaklık eden etmenlerin başında hiç kuşkusuz milliyetçi bir bakış açısının yansımaları söz konusudur. Tabii sporun inşa edilen bir gerçeklik olduğu düşünüldüğünde spor ve ideoloji arasında kurulan bağın yakından incelenmesi sonrasında özellikle biz kimliğinin oluşumunda spor olgusunun nasıl bir işlevi yerine getirmekte olduğu daha iyi anlaşılacaktır. Spor olgusu bir taraftan biz olgusunu şekillendirirken öte taraftan diğerlerini ötekileri de belirli bir kimliğin içerisine sokmayı başarabilmektedir. Bu noktada birinci dönem olarak nitelenen 1890 ila 1907 yılları arasındaki gelişmelerde dikkat çeken husus ilk olarak Küçük Asya topraklarındaki Rumların, spor ve spor kulüpleri aracılığıyla Yunan devletine bağlanabilecek organizasyonların hayata geçirilmesidir. İkinci olarak ise Rum burjuvazisinin tıpkı Yunan devletinin kentlerinde olduğu gibi insan bedenine verilen değeri ideolojik halde yansıtmalarında olduğu gibi eğlence ve fiziksel rahatlama olarak gördükleri sportif faaliyetleri, yükselen yeni bir sınıfın sosyal dinamikleri olarak yansıtmış olmalarıdır (s.23).
Kentin içerisinde Rum burjuvazisinin sportif organizasyonlar içerisine girmesi sonrasında Orfeus ve ardından gelen yeni kulüpler yine bu dönem içerisinde hızla çoğalmıştır. Apollon Smyrni kulübünün(1891) yanı sıra Avcılar kulübü 1890 yılında, Jimnastik Severler olarak adlandırılan Sporting Club 1893 yılında kurulmuştur. İzmir Kürek kulübü 1902 yılında, Karataş bölgesinde 1906 yılında Pelops kulübü ile yine aynı yıl Karşıyaka Jimnastik ve Müzik Kulübü de Kordelio'da kurulmuştur. Kurulan bütün bu kulüplerin bir taraftan İzmir kentinin deniz ile kurmaya başladığı yeni bağlantının yansımalarının gösterildiği su sporları ile doğrudan ilişkili olması şaşırtıcı değildir. Bunun yanı sıra jimnastik, atletizm ve futbol gözde spor dallarıdır.
Andreas Baltas'ın çalışmasındaki en önemli noktalardan bir tanesi içinde yaşadığımız ülkenin spor tarihinde olup bitenler hakkında tarihsel kayıtların gözler önüne seriliyor olmasıdır. Bu noktada çalışmanın birinci bölümünde Levantenlerin spor faaliyetleri içerisinde Bornova spor kulübü koşu oyunları (1894 yılı) ve Bisiklet yarışına (1896 yılı) ait dereceler ve kimlerin kazandıklarına ilişkin bilgilere yer verilmektedir. Oyunlarda Rum gençlerin elde ettiği başarılı sonuçların dönemin Rum gazeteleri tarafından övüldüğüne ilişkin haberlere de rastlanmaktadır. Sporun milliyetçi duyguların okşanmasındaki rolünü göstermesi açısından Armonia gazetesinin şefi ve şair Miltiadis Seizanis'in yazdığı ‘Ulusun Dirilişi' ile milletin özgürlüğüne kavuşmasına dair taşıdığı arzusunu açıkça ifade ettiği ‘Bornova 1894 oyunlarındaki Paniyon Sporculara Selamlar' isimli şiirini bestelemişti. Seizanis şiirinde Tanrının gücüne ve Rum gençliğinin mücadele alanındaki birliği sayesinde oluşan Yunan ırkının ‘diriliş' beklentisine değinmekteydi (s.43).
Antik dönemde İonya devletler birliği olarak adlandırılan devletlerin bir araya gelerek M.Ö. 1X yüzyılda hayata geçirdikleri Anadolu'daki spor organizasyonlarına verilen isim Panionion oyunlarıdır. Tarihsel geçmişe referansta bulunmanın yanı sıra yine bu bölgede yaşayan başta Rum kökenliler olmak üzere bir araya getirmeyi amaçlayan ilk Paniyon oyunları, Gymnasion tarafından 1897 yılında Bornova stadında Gymnasion, Orfeas, Bornova Kulübü ve bağımsız sporcuların katılımıyla gerçekleştirilmiştir. Mouratis kazandığı dört zaferle oyunlarda öne çıkan isim olmuştur (s.45). İlk Paniyon oyunlarından başlayarak bütün oyunlarda hangi spor dallarında yarışların düzenlendiği ve kimlerin hangi derecelerle kazandıklarının yanı sıra hangi kulüplere mensup oldukları da tablolar halinde okuyucularla buluşturulmaktadır.
"III. Paniyon Oyunları, 23 Nisan 1899'da Bornova stadında gerçekleştirilmiştir. Panionios, oyunlara İzmir Filarmoni Topluluğunu, Apollon Müzik Kulübünü, Bornova Spor Kulübünü, Avcılar Kulübünü, Pire'den iki cemiyeti, Midilli Filarmoni Kulübü Arion'u, Ayvalık Müzikseverler Kulübünü, Nea Efesos(Yeni Efes) ile Aydın Filarmoni Topluluklarını, İzmir Evangelik Mektebini ve Sisam Adası kulüplerini davet etmişti. Organizasyonun beyan edilen sponsorları; İzmir-Kasaba Demiryolu, İzmir Rum gazetecileri, Rum lokali, Bornova Spor Kulübü, buharlı gemi şirketi P.Pandeleondos, İngiliz Ticaret Mektebi, Evangelik Mektebi, Athanasoula kardeşlerin işletmeleri, Midilli Bankası, Midilli müzik kulübü Arion, Ksenopoulos ailesi, Yeni lokal ve organizatör Panionios idi"(s.46).
Oyunların düzenlendiği her yılla birlikte yeni uygulamaların da hayata geçirildiğini ve günümüzde kullanılan pek çok düzenlemelerin İzmir kentinde günümüzden yüz yıl önce uygulandığını görmek, ilgi çekici olduğu kadar kentin ne denli farklı bir seviyede olduğunu da anlamamıza yardımcı olmaktadır. "Maraton koşusunda Midillili Nikolaos Dialektos 3 saat 22 dakikalık süre ile birinciliği göğüslemişti. Urla'da başlayan maraton, Paradios stadında sonlanmıştır. Her maratoncuya bir bisikletli eşlik ederken, müsabaka içerisinde doktor ve eczacının da bulunduğu bir fayton da mücadeleyi takip etmekteydi" (s.69).
"1898 yılında İzmir ve çevresinde Jimnastik Severler ve Kordelio tarafında inşa edilmiş üç stat, Bornova ile Punta(Alsancak) arasında bir bisiklet yolu mevcuttu…Avrupa ve Amerika'da bisikletin hızlı gelişimi nedeniyle İzmir'in Jimnastik Severler Kulübü (Sporting Club)1896 yılı Ekim ayında kendilerini spora adamış üyeleri için bir bisiklet yolu yapmaya karar vermişti ve böylelikle şehrin bütün milletlerinden oluşan elli üyelik bir kayıt listesi açmışlardı. Başkan Gifrai'nin girişimleriyle Jimnastik Severlerin üyeleri Alsancak'ın yanındaki İzmir rıhtımına (Ke) Velodromio isminde bir bisiklet yolu yapmaya karar vermişlerdi. Gerekli alan Gifrai taraından üç yıllığına ücretsiz devredilmişti ve bu karara dair giderler her biri üç lira değerinde satışa çıkartılan hisse senetleriyle karşılanmıştı. Bu hisse senetlerinden elli tanesi Gifrai tarafından bizzat satın alınmıştır. Ücretini ödemesi durumunda bisiklet yoluna üye olmayanlar da kullanım hakkı kazanacaktı. Tesislerin planlanması ise Fransız mimar Disco'ya verilmişti" (s.78).
İçinde bulunduğumuz dönemde bisiklet konusunda kentlerdeki hassasiyet hızla artarken İzmir kentinin 1896 tarihinde bir bisiklet yoluna kavuşmuş olması, kentin spor alanında nasıl bir pozisyonda bulunmakta olduğunu göstermesi açısından önemli bir ayrıcalıktır.
"İzmir'in civar semti Buca'nın büyüleyici bölgesi Paradisos'ta yılda iki kez at yarışlarının düzenlendiği Koursi denilen bir stat mevcuttu. Panionios 1904 yılında bu yere kendi stadını inşa etmiştir. 1907 yılı Eylül ayında Panionios, cemiyet nizamnamesine göre Karşıyaka'da faaliyet gösterecek olan spor salonu inşasını duyurmuştu. Spor salonu gerekli tüm araçlarla donatılacaktı ve aynı zamanda iki yüz metrelik bir atletizm alanına sahip olacaktı… Panionios 1911 yılında yeni stadını törenle açmıştır. 1919 yılında stada bin kişilik ahşap tribün inşa edilmiştir" (s.79-80).
Buca ilçesinin at yarışları ile on dokuzuncu yüzyılın sonunda tanıştığını ve bugün hala aynı bölgede hipodromun yer almakta olduğunu belirtmeliyiz. Panionios kulübünün 1911 yılında açtığı yeni stadyumu ise bugün Alsancak stadyumu olan yerdir. Yunan işgal kuvvetleri stadın arazisine el koymuşlar ve nakliye araçlarını buraya yerleştirmişlerdir.
Deniz kenti olan İzmir'de yine batıdan gelenlerin etkisi sonucunda 19. yüzyılın son döneminde yüzme ve deniz banyoları yaygınlaşmaya başlamıştır. Yalıların etrafında denize girilecek alanlar oluşurken tıpkı Türkler ve Müslümanlar gibi Rumlar da denize girme konusunda çok ön planda değildirler. "Karşıyaka, Karataş ve Karantina gibi zengin sahil banliyölerinde, denize gidenlerin yüzmelerini kolaylaştırmak adına denize açılan platformlara sahip sahilde sayfiye evleri vardı. Bu platformlarda kıyafetlerini değiştirmeleri için her zaman küçük bir kabin ve denize inmeleri için küçük bir merdiven bulunurdu" (s.87).
II. Meşrutiyetle birlikte başlayan özgürlük ortamı Osmanlı devleti içerisinde farklı milletleri ve o milletlerle yakından ilgilenen ülkeleri de etkilemiştir. "Yunan hükümeti, Jön Türk devrimine kadar Rum Ortodoks milletini ilgilendiren meselelere gizlice dahil olmaktaydı. Ancak 1908 yılından itibaren Yunan müdahalesi artık örtülü bir halde değil, doğrudan ve apaçık gerçekleşmekteydi" (s.115). Sporun içende yaşanılan dünyanın çatışma ve çelişkilerini yansıtan bir ayna olduğu zaman zaman dile getirilir, bu pencereden İzmir'deki Rum spor kulüplerine bakıldığında ise özellikle II. Meşrutiyet sonrası ortaya çıkan gelişmelerle birlikte bu kulüplerin Yunanistan ile daha doğrudan ilişkiler içerisine girdikleri görülmektedir. Yine bu dönemde iki devlet arasında ortaya çıkan gerginlikler ve Balkan Savaşlarıyla birlikte ise söz konusu oyunlara katılım giderek İzmir ölçeği ile sınırlanacaktır. Osmanlı devleti daha önce kentin valisi aracılığıyla doğrudan destek verdiği Panion oyunlarını ve buradaki işleyişi mercek altına almaya başlamış ve faaliyetlerde kısıtlamaları gündeme sokmuştur.
"İzmir gazeteleri, 19.yüzyılın sonlarından itibaren neredeyse her gün köşe yazıları ve haberler yayımlayarak şehirdeki spor faaliyetlerine giderek daha fazla ilgi duymaya başlamışlardı. 1896 yılında Atina'da Olimpiyat oyunları düzenlendiği zaman, oyunlar için seyahat paketleri ve otellere dair reklamları sayfalarına taşıyan İzmir gazeteleri spora olan ilgilerini daha da artırırken; muhabirler de Atina'dan günlük olarak özel haberler yayımlamaktaydılar…İzmir basınında, şehirde gerçekleştirilen Paniyon oyunları ve Apollon oyunları gibi müsabakalar haricinde; Olimpiyat, Panhelenik, Panegiptik gibi şehir dışında yapılan oyunlara ilişkin duyurular ve bildiriler özel bir yere sahipti. İzmirli sporcuların oyunlara katılımı ve yaklaştığı vakit, oyunların önemi pekâlâ daha fazla olmaktaydı" (s.137-138).
Sporun kent içerisinde ilgi çekme düzeyi arttıkça bu durumun basın üzerinden kitlelerle buluşturulması da daha fazla önem kazanmaya başlamıştır. Dönemin kozmopolit kenti olan İzmir'in farklı dillerde gazetelerin basıldığı bir yer olduğunu hatırladığımızda sporun ve spor etrafında oluşan ilginin düzeyinin de her geçen organizasyonla birlikte arttığı gerçeği ile karşı karşıya kalırız. Ayrıca bu ilgi beraberinde sporun günümüzde kullanımında vazgeçilmez olan tüketim reklam bağlantısının ilk örneklerini de bünyesinde 4 Eylül 1911 tarihli Animos gazetesinde yayınlandığı şekliyle taşımaktadır. Bir tüketim ürününün reklamının yapılmasının ilk örneklerinden olan Nektar kolonyasının reklamı da bu açıdan epey ilgi çekicidir:
"‘Futbol, son futbol maçında uzmanlar, kazanan takımın oyuncularının maçı kazanmalarını sağlayan esnekliklerinin ayırt edilebildiğini gözlemlemişlerdir. Bu durumu inceleyen meraklı bir kişi, bu esnekliği ‘Nektar' kolonyalarıyla ovulduklarından dolayı Dingas Bey'e borçlu olduklarını öğrenir'… 26 Nisan 1899 tarihinde Amaltheia gazetesinde yayımlanan Profitis İlias(İlyas Peygamber) Hatzi Kritikos kahvesine ait ‘Jimnastik Egzersizleri' reklamı da enteresandır" (s.141). Ayrıca gazetelerde spor ve gündelik hayat ilişkisine dair hiciv örnekleri de yer almaktadır. "21 Haziran 1909 tarihli Kopanos gazetesinin hiciv okları, özellikle şişman vücutlarıyla dalga geçtikleri İzmir'in tombul kadınlarına odaklıydı; bazı kadınlar yeni trend İsveç jimnastiğini benimsedikleri için hicvedilmekteydiler. Bunların haricinde eleştirilerin merkezinde, boş vakitlerinde tenis gibi pahalı sporlarla uğraşan avare insanlar ve şehrin elit tabakası yer alırdı" (s.141).
Bu hicivlerle ilgili karikatürlere de kitapta yer verilmektedir.
İzmir kentinin Yunan askeri kuvvetleri tarafından işgal edilmesiyle başlayan ve 9 Eylül 1922 tarihinde Türk askerlerinin İzmir'i geri almasıyla sonuçlanan üç yıllık süreçte, kentin Rum spor cemiyetlerinin gelen askerleri coşkuyla karşıladıkları bilinmektedir. Baltas bu dönemin milliyetçi ideolojinin şahlanışına olan etkisini dile getirmektedir. "1919-1922 arasındaki üç yıllık süre zarfında İzmir'deki spor faaliyetleri bir bakıma Rumların milliyetçi ideolojileri vurguladığı bir araç haline gelmişti. Rum toplumunun kaderi ve beklentileri adına kritik olan bu dönemde spor organizasyonları da Yunan varlığını sergileme etkinliklerinden oluşmaktaydı. Öte yandan Panionios stadı çoğu toplumsal ve milli etkinliklerin düzenlendiği yerdi" (s.144). 19 Mayıs 1919 tarihinde Yunan ordusunun İzmir'i işgal etmesinden önce XIX. Paniyon oyunlarının ilanı yayınlanmıştı: "Panionios Jimnastik Kulübü esaretin gölgesinde ve Jön Türklerin korkunç tiranlığı altında, Büyük Yunanistan'ın en güzel elmaslarından biri olma hedefindeki Yunan İyonya metropolünde, XIX. Paniyon oyunlarının mümkün olan en gösterişli biçimde gerçekleştirilmesi adına kutsal ve Yunanlara yakışır çalışmalarını korkusuzca devam ettirme kararı aldı' şeklindeki açıklamalar içeren davetiyeleri Rum kulüplerine göndermişti. Yunan ordusunun İzmir'de gerçekleştirdiği ilk eylemlerden birisi; Panionios stadına el koymak ve buraya at arabaları, kamyonlar, atlar ve katırlar gibi nakliyede kullandıkları araçları ve hayvanları konuşlandırmak olmuştur" (s.147). Panionion kulübünün yayınladığı davet mektubundaki ifadeler sportif bir organizasyonun milliyetçi bir anlayışa nasıl hizmet edebileceğini göstermesi açısından dikkat çekicidir.
Andreas Baltas bir yüksek lisans çalışması olarak hazırladığı eserinin son bölümünde çalışmasına ilişkin bir tartışmayı da okuyucularla buluşturmaktadır. Yazar çalışmasında öznel amaçlar doğrultusunda ortaya konulan yaklaşımların doğru olmadığına ilişkin düşüncelerini burada da yinelemektedir. "İzmirli Rum Ortodoks cemaatinin örneğin sadece sporda değil ekonomi ve ticaret gibi konularda da Türkler karşısında üstün oldukları tespiti; milletlerin ve halkların üstünlüğü veya aşağılığı gibi toplumsal basmakalıplar türetmeyi değil, belli bir zaman dilimi içerisinde bir toplumun ilerleyişini ve gelişimini göz önünde bulunduran belirli koşulların varlığını yansıtmalıdır" (s.200) ifadesini kullanmaktadır. Ona göre İzmir'de Rum spor faaliyetlerinin gelişimi, şehrin Rum burjuvazisinin yükselişi ile yakından ilintilidir.
"Rum spor cemiyetlerini yöneten burjuvazi, sadece diğer milletlerin cemiyetlerine karşı rekabetçi duygulara sahip değildi; Panionios'un ve Apollon'un bugün dahi muazzam boyutlara ulaşan kendine özgü zıtlaşmaları gibi o zaman da kendi aralarında görmezden gelinemeyecek derecede rekabetçi duygularla Rum spor cemiyetleri hemen ayırt edilebilmekteydi" (s.200).
Yine çalışma içerisinde sık sık vurgulanan İzmir'deki Rum spor kulüplerinin milliyetçi ideolojinin taşıyıcıları olma durumuna tartışma kısmında da değinilmektedir.
"İzmir Rum spor cemiyetleri zaman içerisinde Yunan milli ideolojisinin taşıyıcıları olmuşlardır…Çoğunluğu Yunan tebaası olan ve Yunanistan konsolosluğu ile yakından ilişkilere sahip Rum burjuvazisinin İzmir Rum cemaatinin liderliğini üstlenmesi, yerel metropolit, Yunan Konsolosluğu, Yunanistan atletizm ve jimnastik federasyonu ile ‘Anadolu' cemiyeti gibi Atina'nın kültürel kurumlarıyla gıpta edilecek bir iş birliği içinde şehrin Rum sporuna milliyetçi bir karakter kazandırmıştır. Yunan devletinin yıllık hibelerle ve çeşitli mali desteklerle gerçekleştirdiği yatırımlar, İzmir Yunan konsolosluğunun raporları ve İzmirli Rum spor eşrafıyla Yanan kurumları arasındaki gizli yazışmalar, Yunan devleti ile Rum spor cemiyetleri arasındaki yakın ilişkiyi kanıtlar niteliktedir" (s.200-201).
Çalışmanın sonuç ve öneriler bölümünde yazarın 1890-1922 yılları arasında Rum spor kulüplerini incelerken aynı zamanda dönemin İzmir'ine ve burada yaşanan toplumsal gelişmelere dair de görüşlerine yer verilmektedir.
"Literatürün gözden geçirilmesi ve kaynakları araştırılıp kayıt altına alınması; İzmir'de 1890'dan 1922'ye kadar Rum sporunun diğer cemaatlerinin spor faaliyetleri karşısında kendine has bir karakter teşkil ettiği ve İzmir Rum cemaatinde epey söz hakkı bulunan Rum burjuvazisinin şehirdeki Rum sporunun itici gücü olduğu sonucunu güçlendirmektedir. Zamanla Rum cemaatinin spor faaliyetleri Yunan Krallığının çoğunlukla Yunan konsolosluğu, Yunan spor yetkilileri ve Yunan spor cemiyetleri aracılığıyla müdahale ettiği bir alan olmuştur. Bu müdahale 1919'da İzmir'in Yunan ordusu tarafından işgali ve şehirde kurulan Yunan komiserliği ile resmileşmiştir" (s.203).
Dönemin İzmir kentinin kozmopolit bir niteliğe haiz olması sebebiyle bu süreçte faaliyete geçen Rum spor kulüplerinin yönetim kurullarında çoğunlukla Rum burjuvazisinin önde gelenleri yer almaktadır. Bununla birlikte düzenlenen Paniyon oyunları, Apollon Oyunları gibi sportif etkinliklerin içerisinde gerek sporcu olarak gerekse de hakem ve düzenleyici olarak kentin diğer milletlerine mensup olan kişilerinde yer aldığı görülmektedir. II. Meşrutiyet sonrası sürecin yarattığı özgürlük ortamı ile birlikte kentin Rum spor kulüpleri aynı zamanda Baltas'ın yerinde saptamasıyla "Osmanlı imparatorluğu içerisinde milli bir görevi yerine getirdikleri inancını gizli bir şekilde ifade etmektedirler…Yunan devletinin İzmir Rum cemiyetlerine yardımları, şehirdeki oyunlar hakkında konsolosluk raporları ve Rum cemiyetlerinin organizasyonlarda ödül vermesi, Yunan kulüplerinin milli amaçlar doğrultusunda İzmir oyunlarına katılımlarının teşvik edilmesi ve milli arzuları ile dönemin endişelerinin dile getirildiği İzmir eşrafının Atina'daki sporun önde gelenleriyle yazışmaları bizlere İzmir'deki Rum spor faaliyetlerinin 1922'de Küçük Asya bozgunu neticesinde mezara giden Yunan soydaşlarını bağımsızlığa kavuşturma fikrini ve Megali İdea'yı ifade etmek için kullanıldığı hükmünü çıkartabileceğimiz kanısını oluşturmaktadır" (s.203-204).
İzmir'deki Rum burjuvazisinin tıpkı Avrupa'daki benzerlerinde olduğu gibi boş zamanlarında kırsal alanlara geziler düzenlemek, idman yapmak ve seyahatler düzenlemek gibi etkinlikleri de bu dönem içerisinde hayata geçirmiş olduklarına ilişkin açıklamalar çalışmada yer bulmaktadır. Aslında bu dönem hem dünyada yaşanan gelişmelerin Osmanlı ülkesine gelişen burjuvazi aracılığıyla yansıdığı hem de eğitim kurumları ve okullar aracılığıyla yepyeni bir bakış açısının hâkim olmaya başladığı bir sürecin etkilerinin derinden hissedildiği uygulamaların karşılık bulduğu bir süreci de bünyesinde barındırmaktadır. Çalışmanın bu bölümünde söz konusu dönem içerisinde Türk sporculara ve takımlara yer ayrılmamasına ilişkin görüşlere de yer verilmektedir. Kitabın son sayfalarında yer alan bu dönemin bütün farklı etnik grupların daha derinden araştırılması gerekliliği düşüncesi ise son derece yerinde bir taleptir. Çünkü bu sayede resmin tamamının netleşmesine katkıda bulunulacaktır. Andeas Baltas'ın çalışması dönemin İzmir kentinin Rum topluluğunun sporla kurmuş olduğu bağlantının hangi aşamalardan geçtiğini gözler önüne sermesi açısından paha biçilemez bir katkı niteliğindedir. Ancak bu katkıların örneğin Ermeni spor kulüpleri ve sporcuları açısından veyahut Türk ve Müslüman spor kulüpleri ve sporcular açısından da daha derinliğine ortaya konulması gerekmektedir. Benzer şekilde Levanten toplulukların spor tarihi içerisindeki rolleri ve etkileri hala yazılmayı beklemektedir. Bir diğer önemli husus ise sadece İzmir kenti açısından değil dönemin önde gelen diğer iki kenti olan Selanik ve tabii ki İstanbul'daki sportif faaliyetlerle İzmir kenti arasındaki bağlantı kanalları da hala ortaya konulabilmiş değildir.
Kitap içerisinde sportif organizasyonların tarihsel süreç içerisinde ideolojik açıdan nasıl bir seyir gösterebildiğini ortaya koyuyor olması son derece dikkat çekicidir. Zaten yazar da Rum spor kulüplerinin bu doğrultuda ne gibi bir rol oynadıklarını net bir biçimde ortaya koymaktadır. Bir diğer önemli husus ise sporun bundan yüz otuz yıl önce bu topraklarda hangi koşullarda yapıldığına ilişkin bilgileri bünyesinde barındırıyor olmasıdır. Kentin geçmişinde bisiklet, su sporları, modern sportif uğraşların pek çoğunun yapılıyor olması son derece önemli bir tarihsel duruma işaret etmektedir. Bu kentin futboldan önce de spor dalları ile iştigal edilen bir yer olması ve bu durumun başta bisiklet ve su sporları ile karşılık bulması mühim bir noktayı gözler önüne sermektedir. Ayrıca düzenlenen sportif organizasyonlar aracılığıyla son derece düzenli etkinliklerin hayata geçirilmesi kadar olayın reklam ve basın taraflarının da göz ardı edilmemiş olması dikkat çekici bir durumdur. Andreas Baltas'ın kitabı sayesinde İzmir kentinin tarihsel geçmişinde bir yolculuk yapabilme olanağına sahip olacağınızı ve sadece spora ilişkin değil aynı zamanda kentin tarihsel ve toplumsal dokusuna ilişkin de ilginç noktaları öğrenebileceğinizi hatırlatmak isterim. Bir zamanlar Levantın yıldızı olarak nitelendirilen İzmir kentinin, spor tarihinde Baltas'ın çalışması aracılığıyla büyük bir boşluk doldurulmuştur darısı geriden gelecek olanların yapacağı çalışmalara.
Andreas Baltas, 1890-1922 Arası İzmir'de Faaliyet Gösteren Rum Spor Kulüpleri, Çev. Hamit Sakallı, Editör Ozan Yücesoy, Altay Spor Eğitim Vakfı, Yakın Yayınları, 2021, İzmir