Alman Milli Takımı’nın Rusya 2018 finallerindeki başarısızlığının faturasının milli takımın teknik direktörüne değil futbolculara özellikle de Türk asıllı Mesut Özil’e kesilmiş olması büyük bir haksızlıktır. Ancak bunun da ötesinde cumhurbaşkanımız Tayyip Erdoğan ile fotoğraf çektirdiği için karşı karşıya kalmış olduğu davranışların ırkçılık boyutuna varmış olması Almanya açısından çok daha kötü bir duruma işaret etmektedir. Mesut Özil’in milli takımı bırakma kararını açıklarken ‘bu formayı büyük bir heyecan ile giyiyordum ama artık böyle değil. Kazanınca Alman, kaybedince göçmen oluyorum. Irkçılık kabul edilemez’ tweeti ile duyurdu.
Söz konusu tweetin yankıları ise son derece büyük oldu. Gerek Alman kamuoyunda gerekse de dünyada karşılık bulan bu açıklamalar bir anlamda içinde bulunduğumuz sürecin daha iyi anlaşılması açısından da derin anlamlar taşımaktadır. Akışkan modernitenin toplumsal hayatlarımıza katmış olduğu hareket olgusu ve bunun yaşantılarımız üzerindeki derin etkilerini en net görebildiğimiz yerlerden bir tanesi hiç kuşkusuz futbol sahalarıdır. Dünya kupası vesilesi ile de belirtmeye çalışmıştım, şu anda egemen olan anlayışın Fransa örneğinde görmüş olduğumuz üzere, göçmenlerin ulusal takım forması altında sahaya sürülmeleridir.
Futbolun parlak yıldızları altında pek dikkatimizi çekmeyen ama biraz derine indiğimizde hep orada olduğunu gayet iyi bildiğimiz büyük bir sorundur ırkçılık. Her ne kadar FIFA ve UEFA yetkilileri bu büyük sorunla mücadele etmek için büyük uğraşlar veriyor olsalar da içinde yaşanılan dünyadaki siyasal gelişmeler, söz konusu olgunun azalmasını değil tam tersine daha da karmaşıklaşmasının önünü açıyor. Tüm dünyada yaşanan mülteci krizleri ve aşırı sağcı partilerin yükselişi bu açıdan tesadüf değil.
İşte bu noktada Alman Milli Takımı’nın önemli kozlarından bir tanesi olan Mesut Özil’in karşı karşıya kalmış olduğu muamele son derece üzüntü vericidir. Ayrıca bu durum Alman futbol tarihi açısından da öyle kolaylıkla geçiştirilebilecek bir örnek değildir. Söz konusu olan açıklamaların futbolun yanı sıra siyaset sahnesine de yansımaları olacaktır. Ayrıca bütün bu olup bitenlerden özellikle Almanya’da daha demokratik bir hayatı savunan kesimler daha çok etkileneceklerdir.
Mesut Özil’in top koşturduğu İngiltere’nin Arsenal kulübü, Unai Emery’in futbolcuları etrafına topladığı bir fotoğrafı paylaşarak yazdığı tweete ‘Çeşitliliğimiz özel bir kulüp olma nedenimizin büyük bir parçasıdır. Hep birlikte! Herkes için Arsenal’ ifadesini kullandı. Futbol dünyasının içinden geçtiğimiz küreselleşme döneminde farklılıkların bir araya gelmesinin yanı sıra birbirine karşı saygı göstermeyi de anlamasına yarayan son derece önemli bir yanı bulunuyor. Bu noktada ırkçılığın ve her türlü ayrımcılığın ortadan kaldırılabilmesi için başta futbolcular olmak üzere bu spora gönül veren herkesin daha fazla seslerini yükseltmeleri icap ediyor.
Irkçılık öyle söylendiği gibi bir çocukluk hastalığı falan değildir! Irkçılık özellikle 21. yüzyılda aşırı sağ söylemlerle daha da depreşen ve içinden geçilen ekonomik, siyasal ve sosyal şartların getirileri ile birlikte beslenip büyütülen bir olgudur. Üstün insan formunu farklı boyutlarla ama dönüp dolaşıp aynı yerden beslenen noktalarla sürdüren bir yaklaşımın adıdır. İster futbol sahalarında isterse meydanlarda karşı karşıya gelelim her zaman tehlikeli ve insanlığın baş belası bir yaklaşımdır.
Irkçılık, futbolun ve insanlığın ortak bir belası olarak hayatlarımızda var olmayı sürdürecektir ancak onunla başa çıkacak insanlar da yine bu kültürün içerisinde farklılıklara sahip çıkarak büyüyenler olacaktır.