Yaşadıklarımız öylesine ağır bir hale gelmeye başladı ki adeta adrenalin duygusunun içinde boğulan garip bir toplum oluverdik. İyilik ve kötülük kavramlarının hayatlarımızda kapladığı alan her geçen gün biraz daha tuhaflaşmaya başladı. İyiliği ve iyi olmayı özendiren bütün yaklaşımları neredeyse bir hamlede ortadan kaldırmayı maharet sayar olduk. Bu güçler arasındaki savaşta önyargılarımıza, ideolojilerimize ve her geçen gün bizleri biraz daha esir alan kimliklerimize esir düştük.
Bizleri ‘nefret’ duygusu esir alırken, biz ‘öteki’ adını verdiğimiz ‘biz’den olmayanlarla mücadele etmeye başladık.
Modernitenin tanımladığı birey kavramının yaşanan toplumsal dönüşümlerin ardından hayatlarımıza enjekte ettiği yabancılaşma duygusu karşısında gittikçe çaresizleşiyoruz. Yarattığımız ve uğrunda her şeyi feda ettiğimiz medeniyet denilen kavramın içinde yaşadığımız dünyadaki çatışmalar, savaşlardan çok daha fazla uzlaşmalar ve barış temelinde yükseldiği gerçeğini zihinlerimizden sildik.
Nefret’in asli unsuru “ötekilerin” varlığıdır.
Nefret “ötekilerin” yorumlanmasıyla varılan bir tür sonuçtur.
Hiçbir insan, sevgi ve mutluluk doyumunu, idealini diğerleri- ötekiler olmadan gerçekleştiremez.
Bizim ötekilere bağımlılığımız, sosyalleşmemizden itibaren “sürekli uyarılmışlık” halinde yaşamamıza neden oluyor...
İletişimi yok edilmiş, güven duygusu hasara uğratılmış, öğrenemeyen, olgunlaşamayan toplumlarda, bizimkinden farklı görüşler, farklı inançlar kişilerin huzuruna yöneltilen birer tehdit gibi algılanmaya başlanıyor. Herkes kendisini engellediğine inandığı ötekilerin farklılıklarını suçluyor...
Herkes ötekilere karşı bir “BİZ” bulabilmek için hesapsızca tavizler veriyor.
Her biz, “kolektif kimlik” yaratırken, bireydeki “kolektiflik bilincini” ve “kimlik” arayışını fena halde sınırlıyor...
Her “biz “ öteki “bizleri” yok ediyor...
“Öteki” duygusu ne kadar keskin ise “biz"e o kadar net bir ayna oluyor...
“Biz” bireyin iyilik değil, güç ve haklılığını anlatmasının aracıysa, “Öteki” zayıflığı ve haksızlığı temsil ediyor...”Biz” “onlardan” işte bunun için nefret ediyor...
Bireye “biz” öğretiyorsa, ötekinden o kadar kaçınıyoruz.
Öteki, diğer yandakini, öte uçtakini anlatmasına rağmen, çok ötelere gidemiyoruz. Herkes ötekini epey yakınlardan seçiyor: Sevgimizi anlatabileceğimiz, sesimizi duyurabileceğimiz kadar yakınlardan.