YÖK’ün (Yükseköğretim Kurulu) aldığı baraj kararı sonrasında üniversite yerleştirme sonuçlarına yeniden bakmamız gerektiği, sonuçlar açıklandıktan sonra adeta bir gereklilik halini aldı. Çünkü üniversite kontenjanlarının yüzde 99 oranında doluluğu işaret etmesine karşın işlerin hiç de iç açıcı olmadığını gösteren başka ipuçları söz konusu. Öncelikle bu yıl başarı sırası şartı olan bölümlerden tıp ve hukukta gerilemenin olduğu görülüyor. Tıp fakültesinde boş kalan kontenjan sayısı 600’ü aştı. Hukukta ise 900’e yaklaştı. Oransal olarak da en boş program yalnızca yüzde 42,5’i dolan Harita Mühendisliği oldu. Toplamda boş kalan kontenjan 13 bin. Yerleştirme sonuçlarına göre en çok boş kalan kontenjanı olan programlardan bazılarını şöyle sıralayabiliriz; İnşaat Mühendisliği 2218, Mimarlık 1885, Makine Mühendisliği 1021, Elektrik-Elektronik Mühendisliği 897, Hukuk 889, Tıp 671, Gıda mühendisliği 595, Rehberlik ve Psikolojik Danışmanlık 440, Biyomedikal Mühendisliği 387, Harita Mühendisliği 354, Diş Hekimliği 344.
Bu rakamların ortaya koyduğundan çok daha ilginç bir husus ise baraj puanlarının kaldırılması sonrasında aynı bölümleri farklı üniversitelerde okuyan öğrenciler arasındaki puan farklılığının adeta uçurum haline dönüşmüş olması. Bir başka ifadeyle yıllar içerisinde sayısı 208 bulan üniversiteler arasındaki fark her geçen yıl biraz daha fazla açılmış oluyor. Üniversite kavramının içeriğini öylesine boşalttık ki üniversite mezunu olmanın anlamı da ne yazık ki çok fazla bir şey ifade etmemeye başladı. Baraj puanlarının kaldırılması sonrasında yazmış olduğum yazıda bölümlere gelecek olan öğrenciler arasındaki dengesizliğin artacağından söz etmiştim ancak aynı bölümlerin farklı üniversitelerdeki puanları arasında bu kadar çok uçurumun ortaya çıkabileceğini düşünemediğimi belirtmeliyim. Geçen yıl olduğu gibi ülkemizin üç büyük kentindeki üniversitelerde doluluk oranları neredeyse hepsinde yüzde yüz oranına sahip. Bunda hiç kuşkusuz öğrencilerin söz konusu üniversitelere ilişkin algıları kadar bu kentlerde öğrenci olmanın beraberinde getireceği artıları da göz önünde bulundurmakta olduklarını söyleyebiliriz. Öte yandan asıl önemli olan hususun ise öğrencilerin mezun olduktan sonra iş bulma olasılıklarında yattığı gerçeği olduğunu ve son yerleştirme sonuçları ile ülkenin önde gelen bazı üniversiteleri ile diğerleri arasındaki farkın giderek açıldığıdır.
Örneğin Diş hekimliğine ilk sıradan giren öğrenci ile son sıradan giren öğrenci arasındaki puan farkı 111. Birinci sıradaki öğrenci 535 puanla Yeditepe Üniversitesi’nin burslu programına, son sıradaki öğrenci ise 424 puanla İstanbul Atlas Üniversitesi’nin yüzde 25 indirimli programına yerleşti. Tıpta en yüksek puanı TOBB Ekonomi ve Teknoloji Üniversitesi’ne giren öğrenci 569 puan ile aldı. En düşük puan ise Üsküdar Üniversitesi’nde oldu. Buraya giren öğrenci sadece 459 puan aldı. İki öğrenci arasındaki puan farkı 110 oldu. Öğrencilerin son yıllardaki gözde tercihlerinden birisi olan moleküler biyoloji ve genetik bölümünde ise öğrenciler arasındaki puan farkı 300’ü aştı. Bu bölüme en yüksek puanlı öğrenci 553 puanla Koç Üniversitesi’ne yerleşti. En düşük puanı alan öğrenci ise Avrasya Üniversitesi’ne 211 puanla girdi. Aradaki puan farkı tam 342 oldu. Başarı sırası şartı olan bölümlerden olan hukukta ise öğrenciler arasında 183 puanlık bir fark ortaya çıktı. Bu öğrenciler içinde en yüksek puanlı olan Galatasaray Üniversitesi’ne 552 puanla yerleşti. En düşük puanlı öğrenci ise 369 puanla Türk-Alman Üniversitesi’ne girdi. Sosyal bilimlerin en gözde bölümlerinden birisi olan psikoloji bölümünde ise puan farkı 383 puan oldu. Bu öğrenciler içinde en yüksek puanlı olan Koç Üniversitesi’nin tam burslu programına 548 puanla yerleşti. En düşük puanlı öğrenci ise 165 puanla Ada Kent Üniversitesi’ne girdi. Son beş yıldır çokça tartışılına iktisadi ve idari bilimler fakültesindeki bazı bölümlerde de öğrenciler arasındaki puan farkı 300’ü geçti. İktisatta en yüksek puanı alan öğrenci 559,2 puanla Boğaziçi Üniversitesi’ne, son sıradaki öğrenci ise 201,9 puanla Bingöl Üniversitesi’ne yerleşti. İşletmede en yüksek puanı alan öğrenci 551,8 puanla yine Boğaziçi Üniversitesi’ne, son sıradaki öğrenci ise 181,4 puanla Atatürk Üniversitesi’ne yerleşti. İktisatta puan farkı 358, işletmede puan farkı 370,4 oldu.
Yıllar içerisinde sürekli olarak niceliğe odaklanan bir anlayışı dolaşıma sokan yükseköğrenim anlayışımız sayesinde üniversitelerimizde okuyan öğrencilerimizin sayısı sekiz milyonu aştı. Buna karşın nitelik dediğimiz asıl üzerinde durmamız gereken husus hakkında ise ne yazık ki kararlı bir duruş sergileyemedik! Bu durum zaman içerisinde bir taraftan ülkenin üniversite yapısının erezyona uğramasına öte taraftan ise buradan mezun olan kitlelerin de vasatlaşmasına neden oldu. Tek bir neden ile bütün olup bitenleri açıklama gibi bir lükse sahip değiliz öte yandan ülkenin içerisinden geçmekte olduğu toplumsal, ekonomik ve siyasal dönüşüm süreçlerinin ülkenin eğitim sistemini de doğrudan etkilediği gerçeğini de göz ardı etmemeliyiz. Görünen köy kılavuz istemiyor ve ne yazık ki ülkemizin üniversite sistemi her tarafından imdat çığlıkları vermeyi sürdürüyor. İlkokula başladığı andan itibaren bütün sistemi üniversite mezunu olma üzerine kuran bir anlayışın yarattığı travmayı giderek büyüttük. Şimdi artık görülmekte olduğu gibi yukarıda verilen örneklerdeki ilk girilen üniversite ile son girilen üniversitenin aynı bölümlerinden mezun olanlar arasında tam anlamıyla bir uçurum söz konusu. Ailelerin çocuklarının eğitimi için harcadıkları para ve emek kadar bu gençlerin hayatlarındaki olup bitenler konusunda da bu ülkenin siyasetinde karar alanların hepsinin etkisi bulunuyor. Sonu baştan belli olan bir filmi, adeta Oscar'lık bir performans alacak gibi pazarlıyor ve bu gençlerin hayallerini, gelecek umutlarını ellerinden alıyoruz. Sonucu fark ettiklerinde ise iş işten geçmiş oluyor ama ne fayda!
Bir öğrenim yılı daha başlamak üzere ve yine aynı noktada benzer tartışmalar içerisinde debelenip duruyoruz. Önümüzdeki günlerde büyük bir ihtimalle yetmeyecek olan yurtlardaki yatak sayılarını ve öğrencilere çengel atacak olan çeşitli cemaat yapılarını konuşmayı sürdüreceğiz. Daha sonra her şey normalleşecek ve bu ülkenin iki yüz sekiz üniversitesindeki müfredatlarından geçen öğrenciler, üniversite adı altında büyük bir çoğunluğu hayal kırıklığı içerisinde kendi içlerine dönmeye ve hem kendilerini hem de içinde yaşadıkları ülkeyi sorgulamaya başlayacaklar. Oysa çok daha farklı bir geleceği onlara sunmayı başarabilirdik ve onların hepsini değil gerçekten orada olmayı arzu edenleri ve okuma, araştırma tutkusu içerisinde olanları üniversite denilen alanın içerisine sokabilirdik. Benzer biçimde bu duruma eşlik edecek olan öğretim üyesi profili de bambaşka düzeylerde olabilir ve niceliğin değil niteliğin peşinde koşan bir anlayışı hayata geçirebilirlerdi. Böylece ülkemizin sürekli olarak konuştuğumuz ama bir türlü sonunu getiremediğimiz dünyanın sayılı üniversiteleri arasına sokacağımız üniversitelerimiz olabilirdi. Oysa bu alanda yaşananlara bakma konusunda belki de en ilgi çekici örneğin sürekli olarak müdahalelerin olduğu Boğaziçi üniversitesi olduğunu söyleyebiliriz. Bir ülkenin eğitim alanındaki en nitelikli kurumlarının başında gelen bir yapıyı ısrarla yok etme girişimi konusunda önümüzdeki dönemlerde herhalde epeyce söz söylenecektir. Ama şu kadarını söylemekle yetineceğim, bir ülkenin kültür hayatını emir komuta anlayışı içerisinde disipline edemezsiniz. Geleneğin olmadığı yerde bilginin meyvesinin olgunlaşması söz konusu olamaz. Bu ise sürekli olarak taşıma suyla değirmen döndürmeye ve taşıma suyla bir anlayışı hayata geçirmenize yol açar. Eğitim hiç beklemediğiniz kadar eleştirel ve bir o kadar da gelenek işidir. Her zaman yaptığınız dokunuşla istediğiniz sonuçları alabilmeniz mümkün değildir. O yüzden de ne yaptığınızı iyi düşünün.
Ahmet Talimciler kimdir? Ahmet Talimciler, 1970 yılında İzmir Karşıyaka’da dünyaya geldi. Karşıyaka spor kulübünün minik ve yıldız takımlarında, Tarişspor kulübünün genç takımında oynadı. 1988 yılında Ege Üniversitesi Coğrafya bölümüne kaydoldu ve iki yıl burada okuduktan sonra tekrar sınava girerek aynı üniversitede Sosyoloji bölümünü kazandı. 1994 yılında “Futbolun Toplumsal İşlevi” başlıklı lisans teziyle bölümden mezun oldu. Ardından Ege Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsünde 1998 yılında Türkiye’de Futbol Fanatizmi ve Medya İlişkisi başlıklı yüksek lisans tezini, 2005 yılında da Türkiye’de Futbol ve İdeoloji İlişkisi başlıklı doktora tezini tamamladı. 2001 yılında Milliyet Gazetesi Sosyal Bilimler ödülünü kazandı. 1996 yılında Araştırma Görevlisi olarak başladığı Ege Üniversitesi Sosyoloji bölümünden 2019 yılında ayrılarak İzmir Bakırçay Üniversitesi Fen-Edebiyat Fakültesi Sosyoloji Bölümü Uygulamalı Sosyoloji ana bilim dalına profesör kadrosuyla geçiş yaptı. Halen aynı üniversitede görev yapmayı sürdürmektedir. Son yirmi yılda yerel ve ulusal düzeyde gazetelerde, internet sitelerinde yazmıştır. Mart 2016’dan bu yana T24’te başta spor ve gündelik hayata ilişkin olmak üzere gündeme ilişkin yazılar yazmaktadır. Karşıyaka Belediyesinin çıkartmakta olduğu Gazete Karşıyaka’nın yazarlarındandır. Bir diğer önemli tutkusu ise radyo yayıncılığıdır, üç yıl boyunca TRT İzmir Kent Radyosunda Sporun Arka Planı programını hazırlayıp sunmuştur. Halen TRT Türkiye’nin Sesi Radyosu Memleketim FM’de Spor Daima programına cuma günleri konuk olmayı sürdürmektedir. YouTube üzerinden yayınlanmakta olan Geek Futbol programının da yorumcularından birisidir. Evli ve spor tutkunu bir çocuğun babasıdır. Kitapları -Türkiye’de Futbol Fanatizmi ve Medya İlişkisi (2003,2014, Bağlam Yayınları) -Sporun Sosyolojisi Sosyolojinin Sporu (2010,2015, 2018, Bağlam Yayınları) -Futbol Yazıları (2017, Bağlam Yayınları) -Türkiye’de Futbol En Az Futboldur (2020, Spor Yayınevi ve Kitabevi) -Saçmanın İktidarı (2021, Sakin Kitap) -Beklentilerin Tersine Çıktığı Alan: Eğitim (2022, Sakin Kitap) -İlkelerimizi Kim Yazacak? Cem Can Yazıları (Yayına Hazırlayan- 2012, Moss Spor) -Fair Play Yemin İstemez (Yayına Hazırlayan-2012, Moss Spor) -Şiddet, Şike ve Medya Kıskacında Futbol ve Taraftarlık (2015, Litera Türk Academia, Müge Demir ile) -Football in Turkey (Editör- 2016, PL Academic Research) |