Çoğunca mavi, bazen de mavi-beyaz çift renkli minibüsler Türkiye'nin ilk uzay aracıdır. Bu minibüsler hareket halindeyken içeride bambaşka fizik yasaları geçerli olur, süspansiyon yaylarının ve amortisörün oluşturduğu farklı sistem yüzünden yerçekimi azalır, ayakta ya da oturarak gidiyor olmanız fark etmez, sık sık kafanızı tavana vurmanıza ramak kalır, minibüsün uzamında sabit kalamaz, oradan oraya uçuşursunuz. Şehrin ortasında, mobil bir uzamda bambaşka fizik yasalarıyla karşılaşmak sizi şaşırtmasın. Yasalar açısından bakıldığında Türkiye zaten 'paralel evren' kavramından mülhem söyleyecek olursak bir 'paralel uzaylar' ya da 'paralel uzamlar' sistemidir. Bunların birinde geçerli olan bir yasa diğerinde geçerli değildir, hepsinde geçerli olan yasaların uygulanışı ise her bir paralel uzamda farklıdır.
Evet, 'uzay' kadar 'uzam' kavramı da yakışacak betimlemelerime, anlaşıldı. Çünkü mavi minibüsler dik dörtgen prizma, minimalist formlarıyla kübik, saf uzamı sembolize ederler. Diğer taraftan sadece uzam kavramına değil zaman kavramına da göndermede bulunur bu formları mavi minibüslerin. Ne arkada geriye doğru uzayan bir bagaj, ne önde ileriye, geleceğe doğru atılan bir burun, salt bir şimdiki zaman. Şimdi tam burada Roland Barthes'ın 'Mitolojiler' adlı kitabında yer alan ve Citroen'in yeni modelinin çizgileriyle Fransız toplumunun tercihlerinin ilişkisini kurduğu denemesi aklıma geldi. Yerli mavi minibüs de, tam da bu arkada ve öndeki küt biçimiyle, geçmişine bakıp yüzleşmeyen, geleceğe de hazırlıksız ve ilgisiz, faydacı bir 'Türkiye şimdiki zamanı'nı çağrıştırır. Yoldaki en ufak bir değişiklik, aşılması gereken küçük bir engel, içerideki uzamın düzenini değiştirir ve yeni bir şimdiki zaman başlar.
Geçmişten kopuk, gelecekle ilgisiz, salt kâr maksimizasyonu hedefiyle, özel bir biyopolitika güderek yolcuyla tıkış tıkış doldurduğu bu şimdiki zaman uzamında, mavi minibüsün sürücüsü, tartışmasız iktidarı temsil eder. Mavi minibüs iğne atsan yere düşmeyecek haldeyken ve yolcular nefes bile alamazken, kimse onun konforlu ve ferah kaptan köşkünün sınırlarını ihlal edemez. En fazla onun ayaklarının dibindeki basamağa çökme izni koparır şanslı bir yolcu. Sürücü iktidara, köşkünde sigara içmek dahil her şey serbestken, yolcular bu hareket halindeki uzamda kıpırdayamaz haldedir. Mavi minibüs kamuya açıktır ama başta sürücü köşkü olmak üzere handiyse bütün iç uzam milli ve dini sembollerle donatılmıştır. Sürücü, iktidarının meşruiyetini bu sembollerden alır.
Sürücüden sonra mavi minibüsteki tek ayrıcalıklı kişi onun yan koltuğunda oturan yolcudur. Kendisine ait bir penceresinin olmasının yanı sıra sürücüyle de sohbet edebilmenin hazzını hisseder bu yolcu. Sürücü iktidar, uzamın dışındaki trafiğe ve içerideki topluluğa ilişkin her türlü şikayetini yan koltuktaki bu yolcuya anlatarak onunla bir mahremiyet ilişkisi kurar ve yandaki bu tek ayrıcalıklı yolcu, kısa sürede onun yandaşı olup arkasını döndüğü kendi topluluğunun aleyhine konumlanır, konuşur. Bu yolcu ineceği zaman oturduğu koltuğun bitişiğindeki özel kapıyı kullanır. Arkadaki yolcular ise inerlerken kalabalığı yarmakta zorlanıp geciktikleri için azar işitirler. Mavi minibüsün faydacı şimdiki zamanı ve değişken uzamsal düzeni mütemadiyen yandaş üretir.
İstanbul'un görece müreffeh semtlerine çalışan sarı minibüsler vardır bir de. Bu minibüsler form itibarıyle fazla geniş olmasa da arkada bir bagaja, önde de mütevazı bir buruna sahiptir. Sürücü mahalli de pek öyle köşk denilecek boyutlarda değildir. Bu minibüs ayakta yolcu almaz ve her yeni gelen yolcu içeride bekleyenler tarafından, gelişiyle minibüsün kalkışını öne çektiği için sevinçle karşılanır. Mavi minibüste ise, hem yolcu almak için yapılan 'dur kalk'ların yolculuk süresini uzatması, fren ve kalkışlarda sarsıntıya sebep olması, hem de içerideki yaşam koşullarının her gelenle daha da ağırlaşması nedeniyle, yeni yolcu sevimsiz bulunur. O meşhur uygulama, yani sürücüye elden ele ücret uzatma ve sürücüden gelen para üstünü yine elden ele sahibine verme geleneği, sarı dolmuşta selamlar ya da gülümsemeler eşliğinde tekrarlanır, bazen bir sohbete de vesile olurken, mavi minibüste geleneğin bir zorunluluk olarak kabul edilmesi sonucunda bir çeşit zorlama olarak uygulanır, dayatılır, yolcular tarafından sessizce, itirazsız yerine getirilir.
Mavi minibüsün uzamında medya yolculara sürücü tarafından dayatılır. Sürücü iktidar, kendi seçtiği radyo istasyonunu ya da 'song list'ini yolculara hem de yüksek sesli olarak dayatır, oraya buraya serpiştirilmiş hoparlörler aracılığıyla uzamın her köşesine aynı ses seviyesinde ulaştırır. Yolculardan herhangi birinin bu medya dayatmasına itirazı sürücü tarafından hiç hoş karşılanmaz ve bu yolcu istediği münasip yerde değil, o noktayı epey geçtikten sonra bırakılarak cezalandırılır. Uzamda sürücü iktidarın siyasi tercihleri ve müzik beğenisi geçerli ve kendi medyası hakimdir.
Evet, mavi minibüs Türkiye'nin ilk uzay aracıdır ama geçen zaman içinde inovasyondan payını almamış, ar-ge konusu olmamıştır. Formu ve işleyişi hemen hemen olduğu gibi bırakılmıştır. Ama bu ülke zaten kötü işleyişlere sempati duyar, sadakat gösterir. Estetik imha edilir, garabet yükselir. Binlerce yıllık tarihi eser yıkılır, yerine gökdelen dikilir. Geleneksel, şık şehir hattı gemileri tersanelere çekilir, minibüsler ise kendi geleneklerini oluşturur, caddeleri doldurur. Bu böyledir ama Türkiye'de. Burası böyledir.
Akademinin, bilim kurullarının, enstitülerin değil, esnafın sözü dinlenir burada. Uzay Araştırması Tesisleri'nde değil, Minibüsçü Esnaf Odaları'nda poz verir siyasetçiler seçim öncesinde.
Mavi minibüs kent kozmosuna fırlatılmış bir Türkiye mikrokozmosudur.