"(…) 'Dünyadaki insanların büyük çoğunluğu devlet boyu yaşar, devletle aynı boydadır. Devlet kadardır. Devlet de ama işte öyle anlatıldığı kadar büyük bir şey değildir, insan çok daha büyüktür, çok daha uzun, çok daha geniştir devletten. Sıkıntımızın çoğu da, bizim bu devlete aslında zor sığıyor, sığamıyor olmamızdan kaynaklanıyor. Sığmak için oramızı buramızı çekiştiriyor, toparlanıyoruz ama nafile. Sen de mesela devletten çok daha genişsin. Ama devlete sıkıştırmışsın kendini.' (…)"
'Çocuklar ve Canavarları' (Doğan Kitap, Mart 2012) adlı romanımda kahramanlardan Sarp Kaya, diğer kahraman olan sorgu şefine böyle der. Ve devam eder: "Devlet yaptıklarıyla istediği kadar erkeklik iddiasında bulunsun 'Devlet Ana' deyimi cuk oturuyor ona. Ben de devleti hep bir kadın olarak, bir ana olarak tasavvur ederim. Ama pinti bir ana. Pintilikten rahmi kasılan bir taşıyıcı ana. Ve nasıl karanlık, nasıl sıkıcı bir yerdir bu ananın karnı, nasıl dar. Arzumuzu tanımaz, öfkemizi tanımaz, yorgunluğumuzu bilmez, sevincimize yer açmaz. Küçük tekmelerimizi hoş görür sadece, işe giden mesai sahibi insanların küçük adımları. Oysa hepimiz arzularımızın, öfkelerimizin, yorgunluklarımızın, bıkkınlıklarımızın, sevinçlerimizin ölçüsünde çok daha genişizdir devletten."
Sarp Kaya'nın burada yaptığı boy ölçümünde, devletle boy ölçüşmesinde büyük, uzun, geniş olarak tarif ettiği insan bir 'Übermensch' (üstinsan) değildir kesinlikle. Seçilmiş bir insan değildir yani. Sıradan, ama tam da sıradanlığı ölçüsünde, arzuları, öfkeleri, yorgunlukları, bıkkınlıkları, sevinçleri ölçüsünde ihtişamlı bir boya sahip olan, tam da bu yüzden zaten devletten büyük olan bir insandır. Herhangi bir insan. Sivil insan. Daha ileride Sarp Kaya'nın adlandırdığı 'kuruminsan' değil yani.
Ama devlet için muteber olan kendi imalatı bu 'kuruminsan'dır. Devletler için, devletin işleyişinin doğal sonucu olarak insan yoktur, insanlar yoktur, işlev vardır, işlevler vardır. Devlet insanı araçsallaştırmak içindir. Araçsallaşmanın ne ölçüde olduğu da o kadar önemli değildir. Her halükârda her araçsallaşmış insan, her 'kuruminsan', devlet tarafından boyunun ölçüsü alınmış, küçültülmüş insandır. Esas boyu, büyüklüğü devletçe kısıtlanmış insandır 'kuruminsan'.
Fransa Kralı 14'üncü Louis'nin söylediği kabul edilen L'état c'est moi ("Devlet benim") lafı, filozof Roland Barthes tarafından sonradan bir totoloji olarak yeniden tanımlanmıştır: "Devlet benim, ben devletim." Bu devlet olma hali her ne kadar ülkenin en üst siyasi makamı, iktidar makamına atfediliyor olsa da, özellikle mutlakiyetçi ve totaliter rejimlerde, ama az çok görece demokratik rejimlerde de, bir yandan da halk tarafından da tekrarlanmış, çoğunluk bu söylemi isteyerek sahiplenmiş ve bir yurttaşlık tekerlemesine dönüştürmüştür.
Bütün korkutuculuğu ve sahip olduğu zor kullanma serbestisine rağmen daracık bir kavram olan 'devlet', böylelikle 'insan' ve bunun bir alt tanımı olarak 'yurttaş'ın yerini almıştır. İnsan, sivilliğinden soyunup devleti giyinmiştir artık. 'Sivil' sözcüğünün birincil anlamı bütün dillerde 'askeri olmayan'dır. Etimolojik olarak ise 'yurttaşa dair, yurttaşla ilgili' yerine kullanılan Latince 'cīvīlis' sözcüğünden türemiştir. Aynı zamanda her dilde 'askeri üniforma taşımayan' anlamına gelir. Sonrasında da yine Türkçe dahil çoğu dilde 'en ufak bir giysi parçası taşımayan çıplak insan' anlamını edinmiştir.
Antik Çağ medeniyetlerinde, Rönesans döneminde ya da bugün, insanın görkemini, ihtişamını güzelliğini sanatın çıplak insanın görünüşünde araması ve bulması anlamlıdır. Sivillikte, çıplaklıkta insanı arayıp bulmak.
Genelde çıplaklar kampı denilen plaj ya da tatil köylerini hatırlatan 'nudizm' kavramı bir doğaya dönüş felsefesidir. Ama bir yandan da bir 'demokratik teşhircilik' olarak görülebilir 'nudizm'. Bir önceki paragrafta sanatın çıplaklıktaki arayışından söz etmiştim. Nazizm döneminde (sağlıklı) çıplaklıktaki bu arayış 'ari ırk' kavramı ile buluşarak tam tersi bir amaçla kullanılmaya çalışılmış, çıplak genç vücutlara imgesel bir Übermensch üniforması giydirilmiştir. Oysa savaşın sonunda toplama kamplarının kapıları açıldığında ortaya çıkan o bir deri bir kemik insanların çıplaklığındadır asıl, insanın görkemi, görkemli direnişi, sıradanlığın ihtişamı. Bu sivilliktedir.
'Demokratik teşhircilik' dediğim şey de buna benzer işte: Sivilliğin dirençli ihtişamına.
Devletler, ellerinde tuttukları ve bugün ulaştığı seviyede kolaylıkla bir şiddet ve denetim aygıtına dönüştürdükleri teknolojinin yardımıyla bütün dünyada insanların hayatları üzerinde her zamankinden fazla iddia ve denetim sahibi olmuş, dayatmaları ile insanı bir araca ve işleve dönüştürme çabasında büyük bir mesafe kaydetmiştir.
Bir kelime anlamı da 'silahsızlık' olan sivillik, insanın sıradan ihtişamını gözler önüne seren bu 'demokratik teşhircilik', politikanın yerine estetiği koyan 'yurttaş nudizmi', insanın gerçek boyutunu gösterecek seçenektir şimdi.