İpek, tül, tığ örgü; fark etmez, başı örtmesi için herhangi bir otorite tarafından dayatılan her giysi parçası insanın başkaldırısını bastıracak kadar da saçlarını zapturapt altına alıp dünyanın elektriğinden koparacak kadar da ağırdır
İnsanın saçları ile sorunu bitecek gibi değil.
"Saçlar" deyince kafa da hemen akla geliyor elbette. Baş ya da… İşte iktidarların da insanın kafasıyla, başıyla sorunu bitecek gibi değil. Saçlarıyla da.
Ben insanın bir duygusal anatomisi olduğunu kabul ederim. İnsan vücudunun yerleşim planının, eylem krokisinin, topografyasının duygular üretişini gözlemlerim. Ve de buna uygun jestlerini insanın…
İnsan niçin acı ve öfke anlarında saçlarına uzanır, çeker ve yolmaya çalışır mesela?
Bu soruyu cevapladığımızda hem o insanın kendi saçlarıyla hem de dinsel ve siyasi iktidarların insan saçlarıyla sorununu saptamaya yaklaşırız.
Bu saçlara uzanma, çekme, yolmaya, koparmaya çalışma jesti insanın böylesi anlarda kendisini acıtmak için bedenine uzandığı bütün hareketlerden farklıdır. İnsan burada ikili bir yönelim içindedir. Acının ya da öfkenin içinde durduğu kafasından acıyı ya da öfkeyi çıkarıp atmak için saçları ile bu duygularını dışarı çekmek, acının ya da öfkenin sebebi olan dünya ile kafasının bağlantılandığı saçlarını kopararak ise dünyadan kurtulmaktır istediği.
Evet, saçlar insanın kafası (zihni) ile dünya arasındaki duygusal anatomik bağlantıdır.
İnsanın da iktidarların da saçlarla meselesi bu hatta başlıyor işte. Saçların kafa ve dünya arasındaki tellerden müteşekkil olmasında. Tel, kablo, iletken, boru, anten, duyargaç; her halükârda bütün kritik anlarda saçlar dünya ile kurulan bir iletişimin aracı olarak ortaya dökülüyor.
Saçları taramak, toplamak, örtmek, bir şekilde zapturapt altına almak, bu çok yönlü, elektrikli iletişimi düzenleme, düzene sokma çabası, teşebbüsüdür insan için. İktidarların ise bir dayatmasıdır bu.
“Elektrikli iletişim” deyince yıldırım düşmeden önce saçlarda oluşan dikilme eski çağlarda farklı yorumlanmış, buradan o çağların bilgi ortamında bir bilgi üretilmiş olmalı. Saçların gök ile iletişimine dair.
15'inci yüzyılda bilgi hâlâ buralardan, buralarda üretiliyormuş. Benzerlikler ve farklılıklar üzerinden, üzerinde. Ya da sempati ve antipati kavramlarıyla. Dünyadaki büyük küçük her şey ya birbirini çekiyor ya da itiyordu o zamanlar insanın gözünde. Sempati kadar antipati de gerekliydi. Dünyayı, birbirini çeken şeyler sebebiyle büzüşmekten kurtaran da birbirini iten şeyler arasındaki bu antipati ilişkisiydi.
Benzerlikler ise şöyle işliyordu: Mesela yeryüzünde, yerin, toprağın üstünde çimenlikler, çayırlar, ormanlar varsa, insanın kafasının üstünde de saçlar vardır. Yıldırım düştüğünde ötedeki ormanın yanmaya başladığını gören o zamanın insanı, az önce saçlarının dikildiğini hatırladığında ne düşünmüştü acaba?
Gökten gelen bir etki az kaldı onun da saçlarını tutuşturacaktı, değil mi?..
Tutuşmuş, alev almış saçlar imge olarak aşktan, hasretten çok isyana, başkaldırıya yakın durur.
Başkaldırı da isyan da doğrudan baş ile, kafa ile ilgilidir, insanın kafasını, başını kaldırması hareketiyle.
İki ayağı üzerine dikilmiş insan vücudunun ergonomisine çok uyan, çok yakışan bu başkaldırı, iktidarlar tarafından pek istenen bir şey değildir.
Bütün dini iktidarlar insanın başını örtmesini tercih eder. Çoğunlukla bunu kadınlardan ve günün büyük bölümünde ve kamusal alanda her zaman istese, emretse de belli bir ölçüde erkeklerden de talep edilir başını örtmesi. En azından ibadet eylemi sırasında. Ya da dini törenlerde, ayinlerde.
İpek, tül, tığ örgü; fark etmez, başı örtmesi için herhangi bir otorite tarafından dayatılan her giysi parçası insanın başkaldırısını bastıracak kadar da saçlarını zapturapt altına alıp dünyanın elektriğinden koparacak kadar da ağırdır.
İnsan anatomisinin sınırları var ve insan bu sınırlar içinde, uzamda kapladığı yer kadar bir yerde yaşamaya razı. Bu bedende… Razı olmadı mı, bu kendisine dayatılır. İnsanın saçları ve kılları ise onun bedensel varlığını uzama yayma, doğal sınırlarının ötesine uzanma iddiasıdır.
Ve tam da vücudun bu kıl yoğun yerleri en etkiye açık, en erojen bölgeleridir.
Otoritenin saç ve kıl konusundaki denetim ve dayatmaları fiziksel hijyenden çok ruhsal hijyeni hedefler. İnsanın uzama uzandığı bu yolları kesmeyi.
Sakal farklı tabii. Yüzü, yanakları, çeneyi, sonra da başı aşağıya çeken, zorlayan vektörü, baş eğdiren özgül ağırlığı ile sakal, diğer saç ve kıl türlerinden farklı olarak birçok otorite nezdinde muteberdir.
Saçlar, yeryüzünün bitki örtüsü ile arasındaki imgesel benzerlik ilişkisi üzerinden insandaki serpilip gelişen ya da yaşlansa da var olmaya çabalayan doğayı hatırlatır.
Bu sık sık hatırlanan “doğalık” hali, iktidarların hedeflediği anatomi politikanın buyruklarına uyacak gibi değildir.
İktidarların anatomi politikası ile insanın duygusal anatomisi arasında kavga sürerken, saçlar da kamusal alanın bütününde bir operasyon hedefi olmaya devam edecektir.