ABD'nin Suriye'nin kuzeydoğusuna yönelik politik açılımlarından özellikle Donald Trump döneminde hayal kırıklığına uğrayan ve ümitlerini yeni Başkan Joe Biden'a bırakan Kürtler, bu yeni dönemde de Amerikalıların bölgedeki petrol arama/çıkarma ve satma işinden çekilerek kendilerini bu alanda Ruslarla çalışmaya mecbur bırakması gerçeğiyle yüzleşiyorlar.
Bölgeden yansıyan son haberlerde, Biden'ın Amerikan petrol şirketi Delta Crescent Energy'ye (DCE) geçen yıl verdiği lisansı yenilememe kararı almasının ardında, ABD ve Rusya dışişleri bakanları Blinken ile Lavrov arasında varılan bir mutabakatın olabileceği iddiaları dile getirilirken, Rus petrol şirketlerinin ülkenin kuzeydoğusundaki Kürt bölgelerinde petrolün çıkarılması ve satılmasıyla ilgili olarak hazırlık yapmaya başladıkları ileri sürülüyor. DCE kaynaklarına bakılırsa, şirketin Suriye'den ayrılmasıyla Rusya'ya bu ülkenin petrol endüstrisinde başat aktör konumuna geçme kapısı açılmış olacak.
Kamişlo'daki bazı kaynakların Kurdistan 24 haber ajansı temsilcilerine dile getirdiği iddialara göre, Washington aldığı kararla belki Rusları mutlu etmiş oldu ama karşılığında da Moskova'dan "BM yardım konvoylarının" geçişine kapalı olan El Yarubiye sınır kapısının geçişlere yeniden açılması ve Moskova'nın bu konuyu BM Güvenlik Konseyi'nde veto etmemesi sözünü aldı.
Biden'ın Suriye Demokratik Güçleri (SDG) ile işbirliğinde petrolü denklem dışına çıkarma kararının, tarımsal üretimde yaşanan düşüş, karşı karşıya kalınan kuraklık ve Ankara'nın Fırat'ın debisini düşürme gayretleri nedeniyle bölgedeki federatif ve özerk yapı arayışlarını sağlamlaştırma açısından zor bir dönemden geçen Kürtler için yeni bir hayal kırıklığı anlamına geleceği aşikar.
Ancak ABD'nin Kürtlere maddi yardım yapmayı sürdürecek olması ve bu amaçla Irak ile Suriye arasındaki El Yarubiye kapısını kullanarak SDG'ye yönelik desteğini uzun vadeli garanti altına alacak olması, bölgedeki dengelerin fazlaca değişmesini engelleyebilir. (Bu arada hemen hatırlatalım, El Yarubiye sınır kapısından ABD öncülüğüyle yapılan BM "insani yardımı," Rusya ve Çin'in Güvenlik Konseyi'ndeki engellemelerine takılmış, Birleşmiş Milletler Genel Sekreteri, bir müddet sonra, insani yardımlar için Türkiye ile Suriye arasındaki altı sınır kapısından biri olan Tel Abyad'ın kullanılmasını önermişti. Ancak Amerikalılar Rusya ve Çin'in veto kararlarından sonra Suriye'ye -daha doğrusu silahlı muhalif güçlerin kontrolü altındaki Suriye topraklarına- sadece Türkiye ile olan Babüsselame ve Babülhava sınır kapılarından yapılmaya devam edilen "insani yardımların" buraların yanı sıra kendisinin de denetleyebileceği bir kapıdan daha yapılmasında ısrarcı olmuştu.)
Bu arada, Rus petrol şirketlerinin kolları sıvadığı ve Ankara'nın "terör örgütü" olarak değerlendirip PKK'nın bölgedeki uzantısı olarak gördüğü YPG'nin asli unsuru olduğu SDG tarafından denetim altında tutulan Suriye topraklarındaki petrol arama /çıkarma ve satma faaliyetlerinde Kürtlerle çalışmak üzere hazırlıklar yapmaya başladığı ileri sürülüyor. Kamışlo'da Kurdistan 24 haber ajansına konuşan bir kaynak, Suriye'de Şam yönetiminin izniyle sondaj ve üretim yapan Mercury LLC ve Velada LLC gibi Rusya kaynaklı petrol firmaları bulunduğunu, bu şirketlerin çalışma sahalarına ülkenin kuzeydoğusunu da katmak için epeydir beklenti içinde olduklarını ve kararın özellikle bu Rus şirketlere yarayacağını ileri sürdü. İki şirketin de Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin'e yakınlığıyla bilinen Rus iş insanı Yevgeni Prigozhin ile bağlantılı olduğu ileri sürülüyor. ABD Hazine Bakanlığı, Prigozhin'in yönettiği bazı şirketlere Rusya adına küresel operasyonlar yürüttükleri iddiasıyla geçen yıl yaptırım uygulama kararı almıştı.
Gerek Mercury LLC gerekse de Velada LLC, Şam yönetiminden, aralarında ülkenin kuzeydoğusundaki bir sahanın da bulunduğu üç petrol arama sahasında faaliyet göstermek için 2019 yılı Aralık ayında ruhsat almıştı. Suriye'de bu iki şirketin dışında varlık gösteren ve Beyaz Saray'ın bu kararı akabinde hazırlık yapmaya başlayacak üçüncü bir şirketin (Tatneft) daha bulunduğunu kaydetmek lazım. Suriye'nin tamamında petrol sondaj çalışmaları yapabilmek için 2005 yılında Şam yönetiminden ruhsat alan Tatneft, 2011 yılında patlak veren savaş ile birlikte faaliyetlerini askıya almıştı. Şirketin Yönetim Kurulu Başkanı (ve aynı zamanda Tataristan Cumhuriyeti Devlet Başkanı) Rüstem Minnikanov, geçen yıl TASS haber ajansına bir açıklama yaparak Suriye'deki (ve Libya'daki) sondaj çalışmalarına kaldıkları yerden devam etmenin hazırlıklarını yaptıklarını söylemişti. (Beri yandan, Minnikanov'un, geçen yıl Türkiye'yi de ziyaret ettiğini ve Türk iş adamlarını Tataristan ve Rusya'ya davet ederek pandemi sonrası belirecek iş fırsatlarını birlikte kucaklama imkanından söz ettiğini de hatırlayalım.)
Suriye'deki çalışma imtiyazı Beyaz Saray tarafından sonlandırılan Delta Crescent Energy (DCE) şirketi, 2019 yılında Delaware eyaletine kayıtlı olarak kurulmuş olan ve ABD'de özellikle Cumhuriyetçi siyasetçi ve devlet adamlarına yakınlığıyla bilinen bir şirket. DCE'nin yöneticileri arasında, ABD ordusunun özel operasyonlar birimi Delta Gücü'nden emekli olan ve Kuzey Carolina merkezli danışmanlık ve özel güvenlik firması TigerSwan'ın da kurucuları arasında yer alan James Reese'in yanı sıra 2005-2009 arasında ABD'nin Danimarka Büyükelçisi olarak görev yapan James P. Cain ile daha önce Kuzeydoğu Suriye'de faaliyet göstermiş, İngiltere merkezli Gulfsands Petroleum şirketinin kurucusu ve eski yöneticisi John P. Dorrier Jr. da bulunuyor.
Büyükelçilik görevi öncesinde ABD Ulusal Hokey Ligi NHL'de yer alan "Carolina Hurricanes" takımının da başkanlığını yapan Cain, Cumhuriyetçi Parti'ye 30 bin doların üzerinde bağış yaptığı bilinen bir isim. Ayrıca yukarı saydığımız üç ismin de Güney Carolina Senatörü Lindsey Graham gibi Cumhuriyetçi siyasetçilerle yakın bağları var. Nitekim, ABD'nin Suriyeli Kürtlerin "petrol sahalarını modernize etmek" için Amerikalı bir şirketle anlaşma imzaladığını Temmuz 2020'de duyuran ilk isim Graham olmuştu.
Meselenin biraz daha geçmişine uzanırsak… Joe Biden'ın ABD seçimlerini kazanarak Başkan olması, özellikle Suriye'nin kuzeydoğusundaki Kürtler arasında Amerikan dış politikasına yönelik beklentileri artırmıştı. Hatta, Biden'ın ABD'nin gördüğü en Kürt yanlısı Başkan olacağı yazılıp çiziliyordu. Özetle, beklentiler yüksekti.
Zira bölgede federatif bir yapı kurulması için çaba gösteren Kürtler açısından Donald Trump dönemi Suriye'deki kazanımlarını artırdıkları değil yitirmeye başladıkları bir dönem olmuştu. TSK'nın Ekim 2019'daki Barış Pınarı Harekâtı'na yeşil ışık yakan Trump'ın ABD birliklerini Türkiye sınırından çekme kararı da alması Kürtler için tam bir şok olmuştu. Bu kararı ABD Kongresi'nde hem Demokratlardan hem de Cumhuriyetçilerden tepki toplayan Trump, daha sonra "we keep the oil" (petrolü tutuyoruz) diyerek çekilme kararından yan çizmişti. Bir süre sonra da Beyaz Saray'ın "Sezar Yasası" ile ağır yaptırımlara maruz bıraktığı Suriye'de, DCE şirketine bu yaptırımlardan muafiyet tanıyarak petrol üretme ve satma için izin vermiş, kısacası Cumhuriyetçi Parti içinde bu konudaki muhalif sesleri büyük ölçüde susturmuştu.
ABD'li şirketin SDG ile petrol anlaşması yapması hem Suriye hem de Türk Dışişleri Bakanlığı tarafından tepkiyle karşılanmıştı. Şam yönetimi kararı, "Suriye'nin petrolünün çalınması" olarak değerlendirirken, Ankara da gelişmeyi "uluslararası hukuku hiçe sayan, Suriye'nin toprak bütünlüğüne, birliğine ve egemenliğine kasteden ve terörizmin finansmanı kapsamına giren bir adım" olarak nitelemişti.
Hatta, Yeditepe Üniversitesi Hukuk Fakültesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. Mesut Hakkı Caşın da, AA muhabirine yaptığı değerlendirmede, "uluslararası alanda Mesut Barzani'ye yakın Suriye Kürt Ulusal Konseyi ile YPG/PKK'nın entegrasyonunu sağlamayı hedefleyen bu anlaşmanın bölgede federal bir yapı inşa etmenin de ilk adımı" olduğunu ileri sürmüştü.
Her şeye rağmen Trump'ın TSK'nın Barış Pınarı Harekâtı'na yeşil ışık yakması ve bazı bölgelerden Amerikan askerlerini çekmesi SDG'nin hoşuna gitmemişti. Biden dönemi bölgedeki Kürt grupların beklentilerinin yeniden tavan yaptığı bir dönem olarak başladı. Nihayet ABD'nin Yakın Doğu İşlerinden Sorumlu Dışişleri Bakan Yardımcısı Joey Hood başkanlığındaki bir heyet geçtiğimiz günlerde Rojava'ya bir ziyaret gerçekleştirdi. Heyetin SDG temsilcileriyle de buluştuğu ziyarette, Kürtlere, Washington'un kendilerine verdiği desteği sürdüreceğine dair güvence verildi.
Hemen akabinde de Biden'ın bölgede federatif ve özerk bir yapı arayışında olan Kürt gruplarla işbirliğinde petrolü denklem dışına çıkaran kararı geldi. İlk olarak 21 Mayıs tarihinde Al-Monitor tarafından duyurulan, daha sonra Amerikan Associated Press (AP) haber ajansınca da geçilen söz konusu karara göre, lisans süresi" 30 Nisan tarihinde sona eren Delta Crescent Energy (DCE) şirketinin muafiyeti sadece 31 Mayıs 2021'e kadar uzatılmıştı. Bir diğer deyişle, DCE'ye Suriye'nin kuzeydoğusundaki faaliyetlerini durdurması için 30 günlük süre tanınmıştı.
Denildiğine göre, ABD Trump'ın "[Suriye'de] petrol için kalıyoruz" politikasına son verirken, "Suriye'de insanlar için kalıyoruz" mesajını öne çıkarıyordu.
Şimdi önümüzdeki haftalarda, ABD'nin bu mesajlarının sahadaki dengeleri nasıl değiştireceğini görmeyi umabiliriz. Bakalım, Washington'un bu kararları Suriye'nin kuzey doğusunda nasıl karşılanacak. Ankara bu gelişmeleri, Washington'un YPG'ye verdiği silah desteğini artırarak sürdürme kararı olarak mı okuyacak? Ve son olarak, Washington bu kararıyla Ankara'nın Suriye'nin kuzey doğusuna yönelik sürdürdüğü baskıyı göğüsleme işine Moskova'yı da mı ortak ediyor?