El Nusra/Nusret Cephesi'nin kurucusu Ebu Muhammed el Cevlâni'nin liderliğini yaptığı Heyet Tahrir'uş Şam (HTŞ) örgütünün Washington Yönetimi tarafından yakın bir zamanda "küresel terör örgütleri" listesinden çıkarılarak aklanabileceğine yönelik işaretler artıyor.
İlk işaretlerini 2019 yılının ortalarında görmeye başladığımız böyle bir ihtimali güçlendiren son gelişmelerden biri, Emmy ödüllü Amerikalı gazeteci ve belgesel yapımcısı Martin Smith'in eğitici yapımlarıyla öne çıkan PBS televizyonu adına HTŞ lideri Ebu Muhammed el Cevlâni ile Suriye'nin kuzeyinde geçtiğimiz günlerde röportaj yapması oldu.
Smith'in Ocak ayı sonlarında İdlib'e giderek burada El Kaide örgütünün Suriye kolu olarak değerlendirilen Nusra Cephesi'nin 2012 yılında kuruculuğunu da yapmış olan Cevlâni ile Türkiye sınırına yakın bir noktada 3 gün geçirdiği ve kendisiyle uzun bir söyleşi gerçekleştirdiği anlaşılıyor. Amerikalı gazeteci 2 Şubat tarihinde sosyal medyadan yaptığı açıklamada, HTŞ liderinin ABD'ye, 11 Eylül saldırılarına, IŞİD'e ve IŞİD lideri Ebubekir el Bağdadi'ye yönelik bakış açısını söyleşide samimi bir biçimde dile getirdiğinin altını çizdi. Martin Smith'in İdlib'deki söyleşide Cevlâni ile birlikte fotoğraf da çektirdiği ve HTŞ liderinin bu fotoğrafta alışageldiğimiz kamuflaj giysileriyle değil lacivert ceketle ve başına sarığını takmadan görüntü verdiği görülüyor.
"Frontline" isimli belgesel programın yeni edisyonunda önümüzdeki günlerde ekrana gelmesi beklenen PBS röportajı, konuyla ilgili çevrelerde, "ABD Dışişleri Bakanlığı 2018 yılı mayıs ayında yabancı terör örgütleri listesine aldığı HTŞ'yi bu listeden çıkarmaya mı hazırlanıyor" sorusunun sorulmasına da yol açtı. Bilindiği gibi, ABD Başkanı Joe Biden'ın, Yemen'de Suudi Arabistan'ın desteklediği güçlere karşı çarpışan İran destekli Husilerin örgütü Ensarullah'ı terör örgütü listesinden çıkarmaya hazırlandığı ve bu adımla ilgili olarak geçtiğimiz günlerde Kongre'yi bilgilendirdiği duyurulmuştu.
Gerçi Selefi-cihatçı bir ideolojiye sahip olan HTŞ örgütü ile ilgili durum henüz o mertebeye ulaşmış değil. Ayrıca ABD Dışişleri Bakanlığı'nın "Rewards for Justice (Adalet için Ödül)" programı yetkilileri, Smith'in röportajının duyulması akabinde sosyal medya hesaplarından yaptıkları paylaşımda, el Cevlâni'nin hâlâ bir terörist olduğunu ve yakalanmasını sağlayacak bilgileri kendilerine Telegram ile WhatsApp gibi kanallar üzerinden ulaştıranlar için 10 milyon dolarlık bir ödül konulmuş olduğunu hatırlattılar. Ancak HTŞ'yi "ılımlılaştırmaya" dönük bu tip bir adımın ABD'de epey bir zamandır "pişirilmekte" olduğunu unutmamak ve Smith'in HTŞ söyleşisinin Biden'ın göreve başlaması sonrasında bu alanda gerçekleşen tek gelişme olmadığını, bunu destekleyen başka şeyler olduğunu da görmek lazım.
Şam Yönetimi'ne karşı savaşan cihatçı unsurlar arasında son dönemde giderek öne çıkan ve İdlib'deki hakimiyetini yılların seyri içinde pekiştiren HTŞ, Washington için resmi olmasa da fiili olarak epeydir Suriye'deki "kötü adam" değil. Aksine, Rusya desteğindeki Suriye Arap Ordusu'nu, ülkenin kuzeybatısında oyalayıp kuzeydoğuya uzanmakta geciktiren, Türkiye ile giriştiği işbirliği sayesinde Şam Yönetimi'nin istikrarsızlaştırılmasına ciddi katkıları olan ve tabii bu bölgede epey bir zamandır İran yanlısı milislerle çatışan "faydalı" bir örgüt.
Nitekim hem saha hem de Pentagon kaynaklarına yakın uluslararası ilişkiler uzmanlarının bu son gelişmeyi memnuniyetle karşıladıkları dikkati çekiyor. "Middle East Insitute" isimli düşünce kuruluşunun kıdemli araştırmacılarından olan ve "The Syrian Jihad: Al-Qaeda, the Islamic State and the Evolution of an Insurgency" başlıklı kitabın (2016) da yazarı Charles Lister, bu isimlerden sadece biri. Sosyal medyadan yaptığı açıklamalarda, bu gelişmeyi çok önemli bulduğunu kaydeden Lister, HTŞ'nin bölgede (ÖSO, El Kaide ve IŞİD'e karşı) hakimiyetini belki şiddete dayalı bir şekilde pekiştirmiş olduğunu, ancak artık "tedrici bir açılma" ve bir "ana akım politik akım haline gelme" sürecinden geçtiğini, bu yolda tavizler verdiğini belirtti ve örgütün artık Batı nezdinde kabul görmeyi beklediğini dile getirdi.
Yazımızın başında "HTŞ örgütünün Washington Yönetimi tarafından yakın bir zamanda "küresel terör örgütleri" listesinden çıkarılarak aklanabileceğine yönelik işaretler artıyor" demiştik. Elbette ki, PBS röportajı bu doğrultuda yaşanan tek gelişme değil. HTŞ'nin ABD tarafından artık farklı bir şekilde algılanması ve "kullanılması" gerektiğine yönelik kamuoyu oluşturma çalışmalarının çoğaldığını görüyoruz. Brüksel merkezli düşünce kuruluşu "Uluslararası Kriz Grubu" (International Crisis Group) tarafından 3 Şubat tarihinde "In Syria's Idlib, Washington's Chance to Reimagine Counter-terrorism" başlığıyla yayınlanan analiz/rapor bu yöndeki çabalardan biri.
Başlığını Türkçeye, "Washington'un İdlib'de Terörle Mücadele Tasavvurunu Yeniden Değerlendirme Şansı" şeklinde çevirebileceğimiz analizde, el Kaide'ye biatını ve ulusaşırı diğer cihatçı örgütlerle siyasi angajmanlarını 2016 yılında arkasında bıraktığını açıklayan (ve önce Ceyşu'l Fetih ile birleşerek yoluna "Şam'ın Fethi Cephesi" olarak devam eden, 2017 başlarında ise Heyet Tahrir'uş Şam, yani Şam'ın Kurtuluşu Heyeti adını alan) gruba yakıştırılan "terörist" etiketinin Batı'da bir açmaza yol açtığını da vurgulandı. Daren Halife ve Noah Bonsey'in katkılarıyla gerçekleştirilen çalışmada, Biden Yönetimi'nin bu zafiyeti düzelterek, HTŞ'ye bu yaftadan sıyrılmasını sağlayacak fırsatlar vermesi gerektiği dile getirildi. Analizde, Biden'ın Avrupalı müttefikleriyle ve Türkiye ile işbirliği halinde çalışıp, "Selefi-cihatçı hareketlerle arasına mesafe koymuş" olan HTŞ'yi yerel ve uluslararası ölçekteki kaygıların giderilmesini sağlayacak anlamlı adımlar atmaya zorlaması ve örgüte geçirdiği siyasal olgunlaşma ve evrimi gösterme fırsatı vermesi gerektiği kaydedildi.
Söz konusu çalışmada, bir zamanlar aynı çatı altında savaşan el Cevlâni ile IŞİD lideri Ebubekir el Bağdadi arasındaki "temel fay hattı" da hatırlatılarak, HTŞ'nin uluslararası nitelikli cihatçı saldırılar düzenlemeyi reddeden bir örgüt olduğunun altı çizildi. Raporda, Suriye Savaşı'nın başında birlikte hareket eden bu iki grubun ayrılığının ardında, Bağdadi'nin el Cevlâni'ye 2012 sonlarında verdiği ve Suriye Muhalif ve Devrimci Güçler Ulusal Koalisyonu isimli bir muhalif grubun İstanbul'daki bir otelde düzenlenecek toplantısını bombalaması yönündeki terör eylemi talimatını reddetmesinin yattığı ileri sürüldü. Bugün HTŞ'nin "sertlik yanlısı cihatçı güçlerle" arasına mesafe koyan bir örgüt olmakla kalmadığı, onlarla İdlib'de bizzat savaştığı da savunuldu. Raporda, Washington'un diplomasiye öncelik veren bir terörle mücadele stratejisini İdlib'de başarılı bir şekilde uygulaması durumunda, bunu bagajında ulusaşırı jihatçı ideoloji bulunan pek çok örgüt özelinde başka yerlerde de uygulayabileceği ve bu şekilde geliştirdiği pratik siyasetlerle "ilanihaye savaş" yaklaşımından kurtulabileceği belirtildi.
Bu arada, Uluslararası Kriz Grubu'nun PBS'ten epey önce, geçtiğimiz yılın Ocak ayında Cevlani ile dört saatlik bir röportaj gerçekleştirmiş olduğunu da hemen hatırlatalım. Cevlani'deki değişimin altını daha o röportajda çizmeye çalışan ve "Ankara ile Moskova arasındaki ihtilafların yol açacağı çatışmaların İdlib'deki insani krizi iyice derinleştirebileceği" riskine vurgu yapan Grup, "HTŞ ile ilişkilerde açmazın önüne geçen bir çıkış yolu bulunması gerektiğini" ve bu şekilde insani krizin derinleşmesinin önüne geçilebileceğini savunmuştu.
HTŞ'nin Batı kamuoyu tarafından farklı bir şekilde algılanması ve "kullanılması" gerektiğine yönelik kamuoyu oluşturma çalışmalarının bir diğer örneğini de, Avrupa Birliği Enstitüsü (EUI) çatısı altındaki bir araştırma merkezinin Ocak 2021 tarihinde yayınlanan raporunda da görmek mümkün.
EUI'ye bağlı "Robert Schuman İleri Araştırmalar Merkezi'nde (Robert Schuman Centre for Advanced Studies) Jerome Drevon ve Patrick Haenni gibi araştırmacıların imzasıyla yayınlanan söz konusu raporda, HTŞ'nin küresel cihat anlayışına tutarlı bir şekilde karşı çıkan bir kontrgerilla stratejisi geliştirip uygulayan tek aktör olduğunun altı çizildi. "How Global Jihad Relocalises and Where it Leads. The Case of HTS, the Former AQ Franchise in Syria" başlığıyla yayınlanan raporda, bu tip yapılara müzakereye dayalı bir takım şartlı çözüm fırsatları sunularak gereksiz askeri operasyonlara girişme ihtiyacının ortadan kaldırılabileceğinin altı çizildi. El Kaide'nin 11 Eylül 2001 tarihinde sadece birkaç yüz mensubu bulunduğunu, geçen 20 yılda bu sayının çok büyük bir tırmanış kaydettiği hatırlatılarak, bu örgütlerin ne olduğuna bakıp obsesif bir şekilde askeri çözümlere odaklanmak yerine, küresel cihat fikrinden ayrılmış, Batı ile ilişkileri geliştirmeye önem veren ve Türkiye ile bölgede stratejik bir ilişki de üretmiş HTŞ gibi örgütlerin ne olabileceklerine yoğunlaşarak kendilerine siyasal dönüşümlerini gerçekleştirme, kanıtlama fırsatları sunmak gerektiği savunuldu.
Gelelim, yukarıda görüşlerine yer verdiğim kişi ve kuruluşların küresel bir cihat fikrinden ulaştığını ve yerel bir devrim peşinde koştuğunu savunduğu Cevlâni'nin Batı tarafından kabul görmesini sağlamaya dönük halkla ilişkiler temelli çabalarına. Neler yapıyor mesela HTŞ lideri bu amaçla?
Suriye'yi takip eden siyasi gözlemciler arasında, HTŞ lideri Cevlâni'nin medyada bu ziyaretler ve görüntülerle ön plana çıkmasının, sadece yerel değil uluslararası hesaplara da dönük siyasi bir hamle olarak tasarlandığı konusunda büyük ölçüde mutabakat var. Bu gözlemciler, Cevlâni'nin "Ben bir bölgenin yerel düzeyde idaresine odaklanmış biriyim, ulusaşırı cihatçı hedeflerim yok" mesajı verme gayreti içinde olduğunu dile getiriyorlar.
Özetle, gerek Amerikan düşünce kuruluşlarının ve medyanın katkısıyla gerekse de Cevlâni'nin çabalarıyla, HTŞ'nin "küresel cihat" fikrinden uzaklaştığı, ABD vatandaşları için küresel bir tehdit olmaktan çıkmaya başladığı, Şam yönetimini devirmeyi amaçlayan "yerel bir devrime" odaklandığı yönündeki kanaat her geçen gün Washington'da daha fazla taraftar buluyor. HTŞ'nin artık "bad guy" (kötü adam) olmadığı fikri daha güçlü bir şekilde dile getiriliyor. Bölgedeki silahlı muhalif yapılar içinde asıl "kötü adamın," tavizsiz bir şekilde El Kaide çizgisini sahiplenerek 2018 yılı Şubat ayında HTŞ'den ayrılan "radikal" kişi ve grupların kurduğu Hurrâseddin (HaD) ve Ensar'ül Tevhid gibi örgütler olduğu algısı kuvvetleniyor.
Nitekim, ABD Dışişleri Bakanlığı, konuyla alakalı olarak 2019 yılının ikinci yarısında yaptığı duyurusunda, Hurrâseddin'i onun Ebu Hamam el Şâmi kod adıyla bilinen lideri Faruk el Surî ile birlikte "Özel Olarak Belirlenmiş Küresel Teröristler" (SDGT) listesine aldığını açıklamıştı.
Bu arada, Washington tarafından "terör örgütü" listesine alınan Ensar'ül Tevhid ve Hurrâseddin gibi yapılar hakkında Amerikalılara birçok kez askeri istihbarat desteğini HTŞ'nin sağladığı da ileri sürülmüştü. Bu iddialara bakılırsa, bu örgütlerin silah/mühimmat depolarına ve bazı komutanlarının bulunduğu askeri karargahlara ait koordinatları içeren "hedef listesini" Washington temsilcilerine Cevlâni iletmiş ve Amerikan uçaklarının bu hedefleri bu sayede bombaladığı birçok kez dile getirilmişti.
Tabii gelişmelerin bundan sonra nasıl bir seyir izleyeceğini ve Ankara tarafından da resmi olarak "terörist örgüt" statüsünde görülen HTŞ'nin yeni bir isim değişikliğiyle birlikte "ılımlı muhalif" etiketi alıp almayacağını kesin olarak bilmiyoruz. Ancak şurası bir gerçek ki, ABD'nin Suriye'de Obama döneminden daha az askeri etkililik gösterdiği Trump döneminde Ankara, o boşluğu doldurma ve Rusya'yı dengeleme çabasıyla sahadaki bazı güçlerle birlikte eskisinden daha etkili olabilme fırsatı yakalamıştı. Bölgede Ankara lehine değişen hava ABD müesses nizamını Rusya'yı dengelemeye çalışma anlamında memnun etse de bölgeye yönelik orijinal tasavvurunun gerçekleşme ihtimalini zayıflatmış, bu durum Washington'daki bazı kişi ve kurumlarca pek hoş karşılanmamıştı. Dolayısıyla Biden'ın Suriye'nin kuzeyinde yer yer Rusya yer yer de Ankara lehine değişen ortamı dengelemeye çalışması, bu çaba içinde Ankara ile stratejik bir ilişki yürütegelmiş HTŞ'ye de geçmiştekinden farklı bir anlam ve rol yüklemesi çok da şaşırtıcı olmayacaktır.
(Not: ABD'nin her ne kadar "terörist örgüt"' olarak tanımlasa da Şam Yönetimi'ne karşı savaşan "isyancı güçlerin en agresif ve en başarılı kolu" olarak gördüğü HTŞ'ye yönelik bakışında 2019 yılından başlayarak yaşanan değişime, daha önce yine bu köşede kaleme aldığım "Washington'dan El-Nusra'ya cankurtaran simidi" başlıklı yazımda ayrıntılı olarak yer vermiştim. Dileyenler yukarıda kaleme aldığım son gelişmelerin öncesini bu yazıdan, HTŞ ile bu örgütü yetersiz bulup ayrılanların kurduğu Hurraseddin grubunun çatışmalarını ise "El Kaide'nin Suriye serüveni ve Bağdadi'nin ölümü" başlıklı yazı ile "Cihatçı Saflarında İç Mücadele Bitmiyor" başlıklı yazılarımdan okuyabilir.)