Hatırlanacağı gibi, 2 Ekim tarihli yazımda “Ankara Kürt petrolünün vanasını elinde tutmanın stratejik bir ayrıcalık olduğunu düşünüp rahatlatıyor kendisini belki ama, biri onlara Orta Doğu’nun hızla değişen dinamikleri içinde bir vananın, hele de 45 milyar varillik petrol rezervine sahip olmanın yanında bir detay olduğunu söylemeli” demiştim.
Kasım ayındaki gelişmelerle o “detay” da tarih sahnesinden siliniverdi. Zira Irak yönetimi Türkiye’nin Kürdistan Bölgesel Yönetimi (KBY) ile yaptığı anlaşma sayesinde elinde tuttuğunu düşündüğü Kerkük- Ceyhan boru hattının vanasını boşa çıkardı. Daha doğru bir şekilde ifade etmek gerekirse, bağımsızlık referandumuna tepki göstererek Kürdistan Bölgesel Yönetimi’nin elindeki petrol kuyularına el koyan Bağdat yönetimi, Kerkük petrolünün rotasını Türkiye’den İran’a çevirdi.
Reuters’in konuya ilişkin 14 Kasım tarihli haberine bakılırsa, İran ile Irak arasında varılan yeni anlaşma sayesinde Kerkük ham petrolü ilkin tankerlerle İran’daki rafinerilere taşınacak ve bu ülkeye değeri günde 1 milyon dolar tutarında 15 bin varil ham petrol akacak. Irak yetkililerinin verdiği bilgilere göre, bu rakam bir süre sonra 60 bin varile yükselecek.
Tabii bunlar pek büyük rakamlar değil. Ancak hedefin çok daha büyük olduğu anlaşılıyor. İran-Irak Ticaret Odası’nın İranlı Genel Sekreteri Hamid Hüseyni’nin verdiği bilgiye bakılırsa, Tahran yönetimi iki ülke arasında günlük 650 bin varil ham petrol taşıyacak bir boru hattı inşa etmek istiyor. Bu amaçla iki ülke arasında geçmişte varolan ama atıl kalan eski boruhattının diriltilip geliştirilmesi sağlanacak. Hattın hayata geçmesiyle de Irak ham petrolü bu güzergâh üzerinden önce İran’ın Kirmanşah bölgesindeki rafinerilere, oradan da Körfez’e taşınarak dünyaya ihraç edilecek. Böylece Türkiye bypass edilmiş olacak.
Reuters’in haberi bu gerçeği hatırlatan şu yorumla sona eriyor: “Boruhattı ham petrolü Kuzey Irak’tan Türkiye ve Akdeniz kanalıyla taşıyan mevcut ihracat rotasını ikâme edecek ve Ankara’nın Avrupa’nın enerji hub’ı olma ümitlerine de darbe indirecek”
Bilindiği gibi, Kürdistan Bölgesel Yönetimi (KBY) -merkezi Irak yönetiminin tüm itirazlarına rağmen- 2014’te Kuzey Irak petrolünün Türkiye üzerinden Akdeniz’e taşınması doğrultusunda Ankara ile anlaşmaya varmıştı ve sistem buna göre çalışıyordu. Ama şimdi öyle anlaşılıyor ki, Ortadoğu’nun epeydir anlamlı bir stratejik derinlik çizemediğimiz kaygan zemininde, “Erbil savaşı kaybedince, biz de kaybetmiş sayıldık (!)”
Bu arada Tahran yönetimi, KBY petrolünün İran toprakları üzerinden dünya pazarlarına açılması yönünde uzun süredir istekli görünüyor ve Ankara ile Erbil’in arası ne zaman limonileşse, Barzani’ye bu konuda tekliflerde bulunuyordu.
Barzani’yi Tahran yönetiminin de desteğiyle safdışı bırakan son gelişmeler İran’ın Irak Savaşı’nda Bağdat yönetimi lehinde giriştiği serüvenin de ödülü gibi duruyor.
Irak Kredi Bankası’nın Yönetim Kurulu üyesi olan, Ortadoğu sermaye piyasaları konusunda çeyrek yüzyıllık deneyime sahip Ahmed Tabakçalı’nın aktardığı bilgilere bakılırsa, Irak İran ile arasındaki eski boruhattının yeniden işler hale getirilmesi için BP’ye bir teklif götürdü bile. Tabakçalı’nın Irak ekonomisi ve güvenliği ile ilgili analiz yazılarının yer aldığı web platformu “Iraq in Context” için kaleme aldığı 3 Kasım 2017 tarihli değerlendirmesine göre, BP de bu teklife olumlu yanıt verdi.
Bu projelerin gerçekleşmesi için hem siyasi hem de ticari bir dizi anlaşmalar imzalanması gerektiği unutulmamalı. Fakat nihayetinde niyetler hayata geçer de, Bağdat yönetimi petrol ihracatında İran ile beraber yürürse, Ankara’nın Kerkük petrolüne yönelik planları da boşa çıkmış olacak.
Tabii bu gelişmenin bölgede sadece Ankara’nın bypass edilmesi anlamına gelmediği açık. Bu, savaş sahasında müttefiki olarak konumlandırdığı Bağdat yönetiminin İran ile yakınlaşmasını önleme konusunda başarısız kalan Washington yönetimi için de (Suudi Arabistan için de) epeyce nahoş gelişme.
Rusların da bu gelişmeyi nasıl karşılayıp yanıt vereceği şimdilik bir soru işareti. Hatırlanacağı gibi, Kürt petrolünün altyapısını geliştirmeye uzun süredir talip olan Rus petrol devi Rosneft, Şubat – Ekim 2017 arasında KBY ile son derece kapsamlı ve 20 yıla yayılan uzun vadeli anlaşmalar imzalamıştı. Ruslar bu hatta 1,8 milyar dolarlık yatırım yaparak kapasitesini günlük 700 bin varilden 1 milyon varile çıkarma taahhüdünde bulunmuşlardı. Bu anlaşmalar ile Rusya bir anlamda KBY petrol boruhattının yüzde 60’ına sahip hale geçiyordu. Kürt petrol ve doğalgazının denetimi artık Ruslarda denebilirdi.
Pratikte Kerkük’ün el değiştirmesi anlamına gelen son gelişmeler ışığında bu anlaşma ve yatırım planları bir anda boşa çıkmış oldu. Gerçi Rosneft’in bölgede hâlâ oynayacağı çok önemli roller var. Özellikle Kuzey Irak’taki doğal gaz rezervleri söz konusu olduğunda. Zira Rosneft, Irak Kürdistanı’ndaki doğal gaz boru hattına 1 milyar doları aşan bir yatırım yapma konusunda bu yılın Haziran ayında Erbil yönetimi ile anlaşmıştı. Tarafların Petersburg’da imzaladığı projeye göre, Rosneft Irak Kürdistanı’nda 2020’de yıllık 30 milyar metreküp doğal gaz taşıma kapasitesine sahip olacak bir doğal gaz boru hattı inşa edecekti. Proje, Yap İşlet Devret modeliyle hayata geçirilecekti. Rosneft’ten Eylül ayının 18’inde yapılan basın açıklamasına bakılırsa, boru hattı sadece Kürdistan bölgesinin doğal gaz ihtiyacını karşılamayacak, ilerleyen yıllarda Türkiye’ye ve Avrupa pazarlarına da doğal gaz sağlayacaktı.
Bu, Türkiye için son derece önemli. Zira, Türkiye’nin her yıl ihtiyaç duyduğu doğalgaz miktarının 50 milyar metreküp olduğunu, mevcut uzun vadeli doğal gaz sözleşmelerimizin 4-9 yıl içinde sona ereceğini, ayrıca gaz talebimizin 2030’da 70 milyar metreküpe ulaşacağını, dolayısıyla ilave 20 milyar metreküp bulmamız gerektiğini unutmayalım.
25 Ekim 2015 tarihli ve “Suriye’de 2011 Yılından Bu Yana Aslında Ne Oldu” başlıklı yazımda, doğal gaz boru hattı savaşını Suriye Savaşı’nın sebeplerinden biri olarak göstermiş ve şöyle demiştim:
Şam yönetimi, 2009 yılında Katar’ın kuzeyindeki off-shore doğal gaz sahasından başlayıp Suudi Arabistan – Ürdün –Suriye ve Türkiye üzerinden Avrupa’ya doğalgaz sağlayacak bir boru hattı önerisini reddetti. 2011 yılında da tercihini İran’ın Güney Pars havzasından başlayacak olan ve Irak ile Suriye üzerinden Akdeniz’e, oradan da Avrupa’ya ulaşacak bir boruhattından yana yaptığını açıkladı. Bu, İran’ın Akdeniz’e ulaşması ve bölgedeki nüfuzunun artması demekti. (...) İran birilerine göre “artık çok oluyordu.”
Ve bir ders verilmesi gerekiyordu!
Ancak İran’a hayatının dersini vermek için girişilen ve 6 yıldır süren savaşın nihayetinde nasıl bir şekil aldığı belli. Suriye ve Irak savaşları İran’ın nüfuzunu kıran değil güçlendiren bir işlev yüklenmiş oldu.
Bakın, 2011 tarihli söz konusu İran –Irak-Suriye doğal gaz boruhattı projesi yıllık 40 milyar metreküplük bir kapasiteden söz ediyordu. Şimdi yukarıda da sözünü ettiğim gibi, 30 milyar metreküplük bir başka doğalgaz boruhattı kapasitesinden ve bunun Türkiye üzerinden Avrupa’ya ulaştırılmasından söz ediyoruz.
Ve aslında gaz ihtiyacının yüzde 35’ini Rusya’dan temin eden Avrupa’nın bu ülkeye bağımlılığını azaltmaya imkân tanıyacak Rusya kaynaklı olmayan bir doğal gaz boruhattı altyapısını –ne yaman bir çelişkidir ki- Rusya’nın kontrol etmesinden…
Bir başka deyişle, bölgede İran’ın nüfuzu dengelenecekse bile, bu artık ancak Rusya ile mümkün olabiliyor, demek ki!
Hatta Rusya’nın Suriye’nin geleceğinde üstleneceği rolün daha da büyük olacağı düşünüldüğünde, o 40 milyar metreküplük hattın bir ucunun da yarın öbürgün Roseneft’in ilave bir yatırımıyla Türkiye üzerinden Avrupa’ya uzatılması söz konusu olabilir mi? Kim bilir, belki de!
Peki yani şimdi biz burada aynı hattın birer ucunu tutan İran ile Türkiye’nin Rusya güvencesi ve Irak ile Suriye desteğiyle Avrupa’ya uzanmasından mı söz ediyoruz?
ABD ile Suudi Arabistan’ın Bağdat üzerinden tüm bu hesaplara engel olma çabalarına rağmen plan işliyorsa ve buna “Pax Russica” denmeyecekse, neye denir bilmiyorum!
Yine de kesin hüküm ve tanımlamalara yönelmeden enerji sahsında bundan sonraki gelişmelerin nasıl bir şekil alacağını bekleyip görelim.