Batı’nın Ukrayna işgalinden ötürü Rusya’ya karşı uyguladığı ve küresel ölçekte bir kriz ve durgunluğun da kapısını aralayan tecrit ve yaptırım politikası giderek patetik bir görünüm kazanmaya başladı. Özellikle Rus petrol ve doğal gazına yönelik yaptırımlarda gördüğümüz tuhaf pratiklere son örnek, Suudi Arabistan’ın Batı’ya daha fazla petrol sevkiyatı yapabilmek üzere Rusya’dan aldığı akaryakıt miktarını artırması ile yaşandı. Reuters’in gemi takip sistemi Refinitiv Eikon’un verilerine dayanarak geçtiği habere göre, dünyanın en büyük petrol ihracatçısı olan Suudi Arabistan, Rusya’dan aldığı akaryakıt ithalatını iki katından fazla artırdı. Söz konusu verilere bakılınca, geçen yıl nisan – haziran döneminde 320 bin ton mazot ithal eden Suudi Arabistan’ın, bu rakamı bu yılın aynı döneminde 647 bin tona çıkardığı görülüyor.
Peki bunun Ukrayna Savaşı’ndan ötürü Rusya’ya uygulanan yaptırımlar meselesiyle alakası ne, diyenler olabilir. Alaka şurada: Suudi Arabistan, yazın artan klima vs kullanımı nedeniyle daha fazla elektriğe ihtiyaç duyduğu için o enerjinin üretiminde “fuel oil” kullanıyor. Öyle anlaşılıyor ki, Riyad bu akaryakıtı ciddi şekilde artan oranlarda Rusya’dan temin etme yoluna gidiyor. Böylelikle bunun için içerde ayıracağı kendi petrolünü ihracat için serbest bırakmış oluyor. Üstelik Rusya’dan akaryakıtı iskontolu fiyatlarla alıyor, Batı’ya petrolünü yüksek fiyatlardan satıyor. Suudiler böylelikle “bir taşla iki kuş vururken,” Rusya da yaptırımlar nedeniyle satamadığı petrol için (Çin, Hindistan, Türkiye gibi pazarların yanı sıra) yeni fırsatlar bulma şansı yakalıyor.Neticede de bu işte kaybeden, Rusya’ya uyguladığı sert yaptırımlardan ötürü bir ekonomik daralma yaşaması beklenen Avrupa oluyor. Avrupa genelinde pompaya yansıyan fiyatların uçtuğunu görüp çıldıran vatandaşlar oluyor. Tabii bu arada Amerikalılar Rusya’ya yönelik yaptırım politikasında dolaylı da olsa gedik açtığı için Suudi Arabistan’ı cezalandırma ya da yaptırım uygulama yoluna gidebilecek gibi görünmüyor.İşin bir diğer önemli tarafı da şu: Washington bir süredir Riyad’dan küresel piyasaların ihtiyacı için petrol arzını artırmasını istiyor. Biden, son olarak geçen hafta gerçekleştirdiği Suudi Arabistan ziyaretinin sonrasında yaptığı açıklamada, yüksek enerji fiyatlarını kontrol altına alabilmek için petrol üreten ülkelerin önümüzdeki haftalarda üretim kotalarını artırmalarını beklediklerini söylemişti. Ancak Riyad bunun da uygulayıcısı olmayacaklarının sinyallerini veriyor. Nitekim, Suudi Arabistan Veliaht Prensi Muhammed bin Selman, Joe Biden’ın Orta Doğu ziyaretinin son gününde, petrol arzını 13 milyon varilin üzerine çıkarmalarının mümkün olmadığını açıkladı.Riyad’ın böyle tavır almasında aslında anlaşılmayacak bir şey yok. ABD politikalarının koşulsuz uygulayıcısı konumunda olmak Suudi Arabistan’ı yakın bir tarihte neredeyse iflasın eşiğine getirmişti. Kırım Krizi akabinde ve Suriye Savaşı’nın yoğun dönemlerinde Washington, OPEC’in bu lider ülkesine üretimi artırarak ham petrol fiyatlarını aşağı çekip Rus ekonomisini vurmaya yönelik bir petrol politikası dayatmıştı. Sonunda Rusya ekonomisi bu politikaya karşı dirençli çıkmış ancak Suudiler uzun süre sürdürdükleri bu politikada varil fiyatının da 28 dolarlar mertebesine inmesinden ötürü bir anlamda kendilerini ayaklarından vurmuşlardı. Kimi kaynaklarda Suudi Arabistan ekonomisinin beş yıl içinde çökeceği bile ileri sürülür oldu. O nedenle Suudiler bugün artık yoğurdu üfleyerek yeme eğilimindeler. Son açıklamalardan da görüldüğü üzere -Amerikalıların kendisine İran’a karşı İsrail ile aynı safta ihtiyaçları olduklarını da iyi bildiği için; Riyad, petrol arzının artırılması bahsinde pek Washington’u takacak gibi görünmüyor. Aslında Washington, Donald Trump döneminde, Haşikçi (Kaşıkçı) vakasını, bir ticaret (petrol) savaşının piyonu olarak kullanarak ve bu yolda Ankara’nın kullanışlılığından da yararlanarak Suudi Arabistan’a şantaj yapmış ve bu ülkeyi kendi isterleri doğrultusunda “hizaya getirmeye” çalışmıştı. Hatta Washington’un Kaşıkçı cinayetinin azmettiricisi gibi gördüğü Muhammed bin Selman’a (MBS) karşı Riyad’da bir saray darbesi tezgahlayabileceği dahi ileri sürülmüştü. 2018 sonbaharındaki bu gelişmelere T24’teki bu köşede ayrıntılı yer verdiğimi hatırlayanlar olacaktır. Neticede MBS, ABD ile ilişkilerdeki o türbülanslı dönemi zor da olsa atlatmış duruyor. Bugün geldiğimiz noktada, ABD karşısında Trump dönemindeki gibi kırılgan değil artık MBS. Gerçi, Amerikalılar ile Suudiler arasında geçen hafta yapılan görüşmelerden -Riyad yönetiminin “Suudi Vizyonu 2030” adını taşıyan reform planıyla da bağlantılı olarak- enerji, haberleşme, uzay ve sağlık hizmetleri alanında ortak çalışma ve yatırımları içeren 18 anlaşma çıktı. Ancak yukarıda da belirttiğim üzere, Selman, petrol arzını ABD’lilerin istediği ölçülerde artırmalarının (ve fiyatları aşağı çekip gelirlerinden olmalarının) mümkün olmadığını açıkladı. Hal böyle olunca Biden’ın Kaşıkcı cinayetinin gölgesinde başlayan Suudi Arabistan ziyareti bir yönüyle başarısızlıkla sonuçlanmış oldu. (ABD Başkanı’nın Orta Doğu ziyaretin bir diğer yönü de, elbette İran’ı tecrit politikasında İsrail ile Suudi Arabistan arasındaki safları sıklaştırmak idi, ancak bu konu yazımızın odak noktasının dışında olduğu için -ona başka bir yazıda yer vermek üzere – şimdilik, dünyayı epey bir zamandır yaptırımlarla yönetmeye çalışan ABD’nin bu politikalarının tükenme noktasına gelmekte olduğunu söylemekle yetinelim.)