Washington ile Ankara arasında hayra alamet şeyler olmuyor. Zaten epey tatsız olan ilişkilerin birtakım gelişmelerle daha da gerilerek katastrofik sonuçlar üretme potansiyeli de söz konusu. Bu gelişmeler şu aşamada Türkiye’ye yönelik bir takım ciddi uyarılar üzerinden şekilleniyor.
Bu uyarılardan ilki Ankara’ya Türkiye topraklarında geçen ay iletildi. 2 Şubat’ta Türkiye’ye gelen ABD Hazine Bakanlığı’nın terörizm ve finansal istihbarattan sorumlu müsteşarı Brian E. Nelson, iki günlük ziyareti kapsamında hem hükümet yetkililerini hem özel sektör temsilcilerini hem de bankaları Rusya ile sürdürdükleri ticari ilişki dolayısıyla uyardı. Nelson özetle şu mesajı verdi: “Rusya’ya yaptırımlarımızı siz de uygulayın. Yoksa G7 ülkelerine, yani, Almanya / AB, Amerika Birleşik Devletleri, Britanya, İtalya, Fransa, Japonya ve Kanada’ya ticaret yapmanızı bir anda sonlandırırız.”
Washington’un elindeki kaynaklara göre, onlarca ihracatçı Türk şirketi, geçen yıl mart ve ekim ayları arasında Rusya’ya 300 milyon doları sanayi ve 80 milyon doları elektronik olmak üzere yaklaşık 800 milyon dolar değerinde mal göndermişti. Nelson, Ankara ve İstanbul ziyaretlerinde, “ABD yaptırımlarına uymazsanız yeni yaptırımlar gelir” dedi. Aynı günlerde, ABD'nin önde gelen ekonomi gazetelerinden Wall Street Journal, Ukrayna’nın işgalindeki rolleri nedeniyle Washington’un yaptırım uyguladığı en az 10 Rus şirketine en az 13 Türk şirketinin, 18 buçuk milyon dolar değerinde ihracat yaptığını ileri sürerek, bunun “Rusya’nın Ukrayna işgalini desteklemek” anlamına geldiğini yazdı.
Aslında geçen yaz aylarında, ABD Hazine Bakan Yardımcısı Wally Adeyemo terörün finansmanıyla mücadeleyi ve Rusya’ya yönelik yaptırımlara uyumu görüşmek üzere Türkiye’yi ziyaret etmiş ve şüpheleriyle ilgili birtakım uyarılar yapmış, ardından Ağustos ayında bir de yazılı uyarıda bulunmuştu. Eylül ayında da 3 Türk bankası Rus ödeme sistemi MİR’den çıkma kararı almıştı. Bu bakımdan bakanlık müsteşarı olarak Nelson’un 2-3 Şubat tarihlerindeki Türkiye ziyareti, artık ABD’nin Türk-Rus ilişkilerinin seyrini daha sıkı baskı altında tutacağının işareti olarak görülebilir.
Katar tarafından finanse edilen Ortadoğu merkezli lobi grubu Middleast Monitor’a göre, Nelson’un Türkiye ziyareti, iki NATO müttefikinin çeşitli konularda fikir ayrılığına düştüğü ve ilişkilerin gergin olduğu bir döneme denk geldiği için büyük önem taşıyordu. Ama mesele galiba “büyük önem”den daha büyük.
Ankara ABD’nin finansal terörizm şefi tarafından uyarılırken Washington’da böyle yazıların kaleme alınması da hayra alamet değil. Çünkü biz bu “filmi” 10-15 yıl önce de görmüştük. Ve biraz uzun süren o filmin sonu hiç de “mutlu son” ile bitmemişti! O “film,” bundan 14 yıl kadar önce dönemin ABD Hazine Bakanlığı Mali Terör Suçları Müsteşar Yardımcısı David S. Cohen’ın Ankara’ya gelerek dönemin Maliye Bakanı Mehmet Şimşek, Bankacılık Düzenleme ve Denetleme Kurumu (BDDK) ve MASAK yetkilileri ile görüşmesiyle başlamıştı. Cohen’in19-20 Ekim 2009 tarihlerindeki ziyaretinin amacı, hükümeti “ABD’nin İran yaptırımlarına uymaz, ticari ilişkilerinizi bu şekilde sürdürürseniz, başınıza iş alırsınız” mesajıyla uyarmaktı.
Cohen, Türkiye'de bir araya geldiği BDDK yetkililerinden Halkbank’ın faaliyetleri konusunda bilgi de almış ve hükümet yetkililerinden, İran bankalarıyla iş yapma konusunda temkinli hareket etmelerini istemişti. Cohen, Mehmet Şimşek’e aba altından soba göstermeyi de ihmal etmemiş, “Kara Paranın Aklanmasının Önlenmesine İlişkin Mali Çalışma Grubu”nun (FATF) koyduğu Kara Para Aklamayla ve Terörizm Finansmanıyla Mücadele (AML/CTF) standartlarına Türkiye’nin ne derece uyduğunun değerlendirileceği Grup toplantısının yaklaştığını da hatırlatmıştı. FATF’ın İranlı bankalar ve bireylerle iş yapmama konusundaki uyarılarından söz etmiş ve bir anlamda “akıllı olun” demişti. Cohen Ankara’ya, “Büyümenizi fonlamak için uluslararası sermaye piyasalarından borç alabilmenin avantajlarını yaşıyorsunuz, ama bilin ki tek bir adımımızla uluslararası piyasalara erişiminizi zorlaştıracak finansal kısıtlamalar getiririz” diyordu.
İki yıl sonra, yani 2011’de ABD Hazine Bakanlığı’nın terörizm ve finansal istihbarattan sorumlu müsteşarı olarak görev yapmaya başlayacak olan Cohen’in Türkiye’ye yönelik “uyarı” seyahatleri zamanla sıklaşmış ve süreç yılların seyri içinde çok tatsız gelişmelere doğru evrilmişti. O süreci başlangıcı, gelişimi ve sonuçları itibarıyla ve ayrıntılı bir şekilde anlatmayı başka yazılara bırakalım. Ve şimdilik, o dönemki gelişmelerin Oslo görüşmelerinin sonlanmasıyla, 17-25 Aralık (2013) operasyonlarıyla ve zamanla da 15 Temmuz (2016) ve Halkbank ile Rıza Sarraf davalarıyla sonuçlandığını, nihayetinde Türkiye’nin -CAATSA yaptırımları üzerinden “ABD’nin hasmı” olan ülkeler konumuna sokulmasına kadar vardığını belirtmekle yetinelim. Bugün CIA Direktör Yardımcılığı görevini yürüten Cohen’in o yıllardaki Türkiye ziyaretlerini takip etmek bile iki ülke arasındaki ilişkilerin tarihini anlamak bakımından çok sayıda ipucu barındırır.
Dolayısıyla, aynı Hazine Bakanlığı’nın 14 yıl sonra, hem de Ukrayna -Rusya Savaşı’nın yeni coğrafyalara yayılmasına yönelik endişelerin arttığı bir dönemde bu kez Rusya ile ticari ilişkilerimiz konusunda “terör finansmanı” başlıklı uyarılarda bulunmak üzere Müsteşarını Türkiye’ye göndermesi son derece dikkat çekici.
Son bir-iki ay içindeki gelişmeler Brian Nelson’un uyarı ziyaretiyle sınırlı değil. Konuyu çok yakından takip etmeyen kişilere “yahu neler oluyor” dedirtecek bir başka gelişmede ise, ABD Genelkurmay Başkanı Orgeneral Mark Milley, ana omurgasını YPG’nin oluşturduğu Suriye Demokratik Güçleri’nin (SDG) denetimi ve Amerikan işgali altında bulunan Kuzey Suriye topraklarındaki ABD üslerinden birine 4 Mart’ta sürpriz bir ziyaret gerçekleştirdi. Kimileri, sınırımızın birkaç km güneyinde bulunan ve geçmişi sekiz yıla dayanan Amerikan üslerinden birine yaptığı ziyaretinde, Milley’nin SDG temsilcileriyle herhangi bir temasta bulunmadığını savunurken kimileri de gizli görüşmelerin yapıldığını iddia etti.
ABD’nin Ankara Büyükelçisi Jeff Flake’in konuyla ilgili izahat vermek üzere 6 Mart’ta Dışişleri Bakanlığı'na çağrılmasının ardından, ABD Dışişleri Bakanlığı Sözcüsü Ned Price Washington’da bir açıklama yaparak, Orgeneral Milley’nin sadece Suriye’deki ABD askerlerini ziyaret ettiğini ve sadece Amerikan askerleri ile görüştüğünü savundu.
Peki o zaman koskoca ABD’nin Genelkurmay Başkanı’nın Kobani yakınlarında ne işi vardı? ABD Genelkurmay Başkanlığı Sözcüsü Albay Dave Butler’ın Anadolu Ajansı’na yaptığı açıklamasına bakılırsa, üste ABD'li komutanlar ve askeri birliklerle görüşen General Milley, IŞİD ile mücadele misyonuyla ilgili güncel bilgileri almış, Hol mülteci kampındaki mültecilerin ülkelerine iade edilmesi çabalarını değerlendirmişti.
Ancak ABD’li akademisyen ve Orta Doğu uzmanı Henri Barkey’nin bu konudaki düşüncesi biraz farklı. Kısa adı “FDD” olan, Washington merkezli düşünce kuruluşu “Demokrasileri Koruma Vakfı”nın (The Foundation for Defence of Democracies) 9 Mart’ta düzenlediği “Turkey After Erdoğan” başlıklı bir etkinlikte konuşan Barkey’e göre, Milley bu ziyaretle Cumhurbaşkanı Erdoğan’a “iktidarda kalmak için bir gerilimi tırmandırma hamlesi olarak Suriye’nin kuzeyine bir operasyon düşünüyorsan, kesinlikle bundan vazgeç” mesajı vermek istemişti. 15 Temmuz darbe girişimine ilişkin soruşturma kapsamında hakkında yakalama kararı bulunan Barkey’e göre, bundan daha net bir mesaj olamazdı. 2014 yılında “Türkiye’de Terörizmin Finansmanı-Giderek Artan Bir Endişe” başlıklı bir rapor da yayımlayarak Türkiye’yi uluslararası terörü finanse etmekle suçlamış olan FDD’nin panelinde konuşan Barkey, 3 Şubat’ta Foreign Affairs dergisinde kaleme aldığı “What Will Erdogan Do to Stay in Power?” başlıklı yazısında da, “Suriye’nin kuzeyinde ABD askerleriyle Türk askerleri arasında” bir çatışma olabileceği ihtimalinden söz etmişti.
Bu arada, 10 Mart’ta Washington’un Türkiye’ye yönelik Rusya konusunda yaptığı uyarı ve baskıların ilk meyvelerini vermiş olabileceğine yönelik örtük birtakım emareler de görüldü. İlk olarak Rus Kommersant radyosunda verildiği belirtilen bir haberdeki iddialara göre, Türkiye Rusya’ya yaptırım uygulanan malların kendi topraklarından geçişini aniden kapattı.
Kommersant gazetesi de, 9 Mart tarihli haberinde, kapatma durumunun gerçek olduğunu ve AB’den gelen baskı nedeniyle gerçekleştiğini savundu. Kommersant haberinde ismi geçen Rus lojistik şirketi Novelco’nun satış birimi yöneticisi Yury Davar’a bakılırsa, Türk gümrük makamları, 6-7 Mart gecesinden başlayarak, AB yaptırım listesinde yer alan ve Rusya ile Belarus Cumhuriyeti topraklarına taşınan malların transit beyannamelerini reddetmeye başlamıştı. İlgili makamlar bu konudaki bir hükümet kararına atıfta bulunduklarını söyleseler de ortada Ankara tarafından yapılmış resmi bir açıklama olmadığı gibi taraflara yapılmış resmi bir bildirim de yoktu. Kommersant’ın konuştuğu Türk kaynakları, durumun geçici olduğunu, yaptırım uygulanan malların transit geçişe tamamen kapatılmayacağını sadece gümrük vergi ve harçlarının artırılacağını ileri sürüyor.
Cumhurbaşkanı Erdoğan, 2021 yılı Eylül ayında, “ABD’yle temennim iki NATO ülkesi olarak birbirimize hasmane değil dostane davranalım. Ama iki NATO ülkesi olarak şu an gidiş pek hayra alamet değil,” demişti. O zaman konu sadece “Afgan mültecilerdi.” Bugün yıl 2023. Konu Rusya. (Yarın belki Çin.) Ancak gelişmelerin artık hayra alamet bir seyir izlediğini söylemek hiç mümkün değil. Olaylar ve ilişkiler buradan nereye evrilir, bilemeyiz belki ama “filmin” 14 Mayıs’a kadar biraz daha sertleşme ihtimali olduğunu söylersek, sanırım çok abartmış olmayız.