Türkiye’nin gerçek anlamda çok partili hayata geçtiği 1950’den bu yana yaklaşık 65 yıllık sandık deneyimimiz oldu.
Bu bir ömürlük sürede CHP’nin toplam hükümet etmişliği yaklaşık 7 yıldır.
Bu sürenin yaklaşık 5 yılı koalisyon hükümetleri içinde, 2 yılı da azınlık hükümeti içinde geçti.
Yani CHP hükümet olduğu dönemde hemen hemen *hiç tek başına iktidar görmüş sayılmaz*.
Şaibeli 1946 Genel Seçimleri ile yasaklı olduğu dönemde (1980-1992) yapılan ve bu nedenle katılamadığı 3 seçimi hariç tutarsak, CHP’nin bugüne kadarki performansını ölçebileceğimiz tam 13 genel seçimden bahsedebiliriz.
1950’den bu yana yaşadığımız bu 13 seçimde seçmenler sandığa toplam 249 milyon 41 bin 262 geçerli oy pusulası attılar. Bu pusulaların 58 milyon 999 bin 992’sinde mühür CHP’den yana basıldı. Yani Türkiye’nin çok partili döneminde CHP’den yana kullanılan oylar toplam geçerli oyların % 23.6’sına tekabül ediyordu.
CHP son kez hükümet etme fırsatını Bülent Ecevit’in başbakan olduğu 42. TC hükümeti (5 Ocak 1978 – 12 Kasım 1979) ile yakaladı. Bir başka deyişle, CHP son 36 yıldır hükümet yüzü göremiyor. Bu, bir insan ömrünün hemen hemen yarısı kadar bir süre.
Son kez hükümet olduğu 1979’dan bu yana geçen 36 yıllık sürede CHP’yi zaferle tanıştıramamış, iktidara taşıyamamış tam 4 genel başkan gördük. Bu genel başkanlar içinde en uzun süreyle görev yapanı 15 yıl 8 ay ile Deniz Baykal oldu. CHP bu 4 başkanla 1979 yılından bu yana 5’i genel, 5’i yerel olmak üzere 10 seçimde seçmen karşısına çıktı. Ve bu seçimlerin hiç birinde sandıktan birinci parti olarak çıkamadı. Hatta bu seçimlerden birinde (1994) % 4, birinde de (1999) % 8 oy aldı.
CHP için ağır akan tarihinde ‘50’li ve ‘60’lı yıllar duraklama ve gerileme, ‘70’li yıllar yükseliş, ‘90’lar hezimet, 2000’lerin ilk 10 yılı sahillere hapsoluş şeklinde geçti. 2000’lerin ikinci 10 yılı ise şu ana kadar Kemal Kılıçdaroğlu liderliğinde ağır bir dipten çıkış izlenimi veriyor.
CHP iktidardan uzakta geçirdiği 36 yıl zarfında 20 kez “kurultay heyecanı” yaşadı. Bunlardan 10’u olağan, 10’u olağanüstü kurultaylardı. Yani CHP iktidara yürüyeceği istikameti ve politikaları yeniden belirlemek, tasarlamak için tam 20 kez fırsat kullandı. Ne olağan ne de olağanüstü bir iktidar çıkarabildi bu kurultaylardan.
Özetle, 1979’dan bu yana CHP 10 seçim, biri 15 yıl görev yapan 4 genel başkan, 20 kurultay, % 25 oy ve 36 yıllık muhalefet mahkumiyeti gördü! Galibiyet sayısı ise 0 (sıfır)!
Peki CHP’nin 1977 seçimlerinde bozguna uğrattığı rakipleri bu geçen süre zarfında neler yaptı?
Şimdi bu CHP, 7 Haziran öncesindeki önseçimlerini de tamamladı; kampanya dönemine ve sandıkla buluşmaya doğru yürüyor.
Bu seçimin sonuçlarını bugünden kestirebilmek olanaksız ama, neyin ana muhalefet için başarı getirmeyeceğini artık geçmiş deneyimlerden iyi biliyoruz. CHP eğer kampanyasının temel eksenini Recep Tayyip Erdoğan’a ve onun başkanlık rejimi argümanlarına karşıtlık olarak belirlerse, kanımca başarılı olma şansı yok.
Meseleyi “Erdoğan karşıtlığı” şeklinde sunmak belki HDP’ye seçim barajını aşmada yardımcı olabilir. Ancak iktidar olmak için her 3 Ak Partiliden birinin reyini kendi lehine çevirme ihtiyacı içinde olan CHP’nin yapması gereken şeyler farklı:
1) CHP, Gezi Direnişi ve 17-25 Aralık süreçleriyle birlikte sempatizanlık anlamında gri alana düşen Ak Parti seçmenini geçen yıl yaptığı gibi, “bunlara oy verirseniz iki elim yakanızdadır” diyerek tehdit etmek yerine, kucaklayıcı, güven veren bir dil tutturmalıdır.
2) Tayyip Erdoğan’ı cumhurbaşkanlığı mevkiine taşıyan Ak Partili seçmenlere, “liderlerine duydukları vefa borcunu 24 Ağustos 2014 seçimleriyle ödediklerini” hatırlatmalı, bir dönemin böylece kapandığını ve artık sıranın boğazına kadar borca batmış seçmenin yükünü hafifletmeye, Türkiye’yi bu borcun ve işsizliğin pençesinden kurtarmaya geldiğini haykırmalıdır.
3) “Yeniden büyüyen, müreffeh bir ekonomiye doğru” uygulayacakları politikalar için seçmenden kendisine “yüksek faizli (!) bir kredi açmasını” rica etmeli ve bu faizin, “sağlam istikrar” ve “tasarruf” şeklinde geri ödeneceği mesajını açıkça vermelidir.
4) Kısacası CHP’nin oyunu iktisadi alanda güven verici kadro ve politikalar üzerine kurması gerekmektedir. CHP’nin artık büyüyemeyen Türkiye için, toplumun farklı kesimleri için ne tür ekonomi politikaları planladığını ve bunları nasıl yapacağını anlatarak yeniden umut olmayı denemesi lazımdır.
Türkiye’deki ilk çok partili genel seçim olan 1946 Seçimleri akabinde İstanbul’daki CHP’liler Ankara’daki CHP Genel Sekreterliğine raporlar göndermişlerdi. Bu raporlardan birinde, CHP İstanbul Teşkilatı’nın “kendisini halkın üstünde gören, halktan ayrı bir kuvvet olduğunu düşünen kişilerden oluştuğu” vurgulanıyordu. İstanbul’da çok başarılı olamamasına rağmen 1946 seçimlerinin galibi TBMM’nin % 85’ini elde eden CHP oldu. Ancak bu şaibeli seçimlerin sonuçları CHP’ye öylesi bir kibir ve devlet küstahlığı verdi ki, kendisini atalete sevk eden bu olumsuz ruh halinden 70 yıldır kurtulamıyor.
Oysa 1946 tarihli aynı CHP raporunda, İstanbul’da çalışan Demokrat Parti kadroları için şöyle deniyordu: “o derece halkın içinde ve alt tabakalarında görünmüşlerdir (ki) halka, ‘beraber düşünüyoruz, sizin düşündüklerinizi söylüyoruz...’ hissini, (...) kalabalığın ağzına konuşacak birçok söz ve bilhassa konuşmak gururunu” vermişlerdir.(*)
Yarın bir seçim sonrası bu kez AKP Genel Sekreterliğine gidecek olan bir raporda CHP kadroları için bu tip ifadeler yer alırsa, işte o zaman CHP 70 yıllık makûs talihini kırmış ve iktidara yürür hale gelmiş olacaktır.
7 Haziran CHP’ye belki bu çapta bir zafer ve iktidar olma şansı vermeyebilir. Ancak oyları yüzde 30’ları bulmuş, Ak Parti’yi de yüzde 37-38’lerde frenletmiş bir CHP hiç de hayal değildir. Böyle bir sonuç, Ak Parti’yi ve liderinin Türkiye’yi büyük bir felakete sürükleyen hırslarını dizginleme fırsatı verecektir. Türkiye toplumunun 7 Haziran’da barajı geçmiş bir HDP’ye ne kadar ihtiyacı varsa, kendi kadrolarının teyit ettiği geçmiş hatalarını bertaraf edebilme becerisine sahip, büyüyebilen ve Türkiye’yi büyütebilen bir CHP’ye de en az o kadar ihtiyacı vardır.
twitter: @akdoganozkan
(*) Murat Burgaç, “1946 Seçimlerinde Propaganda”, Çağdaş Türkiye Tarihi Araştırmaları Dergisi, XIII/26, 2013 Bahar, s. 180.