1948’den 1970’li yılların başlarına kadar geçen sürede dünya petrol fiyatları varil başına 2,5-3,5 dolar arasında değişiyordu. Bugün bu rakam 55 dolar civarında. Bir ara 150 dolarlar mertebesini de görmüş petrol fiyatlarının 1970’lerden bu yana olan inişli çıkışlı seyrini ve ardındaki dinamikleri anlama çabasına girişecekler, bu sayede bütün bir Ortadoğu’nun yakın tarihini, toplumsal ve mezhepsel dinamiği ile birlikte kavrayabilirler.
Dolayısıyla Suriye Savaşı’nı da bütün yönleriyle kavramak istiyorsak, “IŞİD vahşeti” ya da “Esed zulmü” falan gibi lafları bırakıp, serinkanlı bir şekilde “parayı takip etmek”, yani petrol ve doğalgaz gibi enerji kaynakları ile bu kaynaklar üzerindeki iktidar ilişkilerini/ mücadeleleri kavramak zorunda olduğumuzu unutmayalım.
Bu köşede 2015 yılında kaleme aldığım bazı yazılarda, Suriye Savaşı’nın bizde pek dile getirilmeyen iktisadi arka planına çok genel çerçevesiyle bir kaç kez değinmiş, özellikle de “Suriye’de 2011’den bu yana aslında ne oldu?” başlıklı yazı dizisinde, Ortadoğu’daki doğalgaz boru hattı anlaşmaları arasındaki mücadeleler perspektifinden savaşı nedenleriyle okumaya çalışmıştım. Tabii unutmayalım ki, Suriye’de mesele sadece doğalgaz değil. Savaşın son safhasına girdiğimiz şu dönemde, Deyrizor ve doğusunda IŞİD ile savaşan iki güç arasında, yani Suriye Arap Ordusu ile Kürtlerin önderliğindeki Suriye Demokratik Güçleri arasında bir yarış var. Yer yer “Fırat’ı geçemezsin!”/ “Bal gibi de geçerim!” mealine gelecek söz düellolarında yankı bulan bu mücadelenin de arka planında petrol var. Zira Suriye coğrafyasındaki petrol üretimin büyük bölümünün kaynağı Deyrizor’un civarında, özellikle de doğusundaki kuyular.
Şimdi bu mücadelenin savaşın seyriyle nasıl bir biçim aldığını rakamları da hatırlayarak görelim:
Önce Suriye’nin dünkü ve bugünkü petrol üretimiyle ilgili genel verilere bakalım. Münhasıran ABD Kongresi için araştırma hizmetleri üreten “Congressional Research Service” (CRS) tarafından hazırlanan ve “Islamic State Financing and U.S. Policy Approaches” başlığı taşıyan 10 Nisan 2015 tarihli araştırma raporuna göre, Suriye’nin petrol üretimi 2011 yılına kadar günde yaklaşık 400 bin varili bulan bir boyut arz ediyordu.
Şam yönetimi doğal olarak bu üretimin tamamını kontrol altında tutuyordu. Ülkenin o dönemde -neredeyse tamamı Avrupa ülkelerine yapılan- petrol ihracatı ise günde 150 bin varili buluyordu. Bir başka deyişle Suriye ürettiği petrolün üçte birini ihraç edebilen bir ülkeydi. Bu ihracatla da yılda 4.1 milyar dolar gelir elde ediyordu. Söz konusu petrol ihracatından elde edilen gelir de ülkenin toplam yurtiçi hasılasının yaklaşık yüzde 25’ine, toplam ihracatının ise yüzde 45’ine eşitti.
Ancak Suriye bu sektöre geçmişte yeterince yatırım yapmadığı için sahip olduğu rezerv miktarıyla orantılı bir gelir elde edemiyordu. Bu sebeple Şam yönetimi, petrol endüstrisini geliştirmek amacıyla 2000’li yıllarda özellikle Çin ile epeyce anlaşma imzalamıştı. Gelgelelim bu yatırımlar tamamlanamadan patlak veren savaş ve işgaller mevcut tablonun düzelmesini engellediği gibi hızla bozulmasına yol açmıştı.
2015 yılı yaz aylarına geldiğimizde, ülkedeki petrol kuyularının büyük kısmının denetimi artık Şam yönetiminde değildi. Suriye hükümeti günde 10 bin varil ile ülkedeki petrol üretiminin sadece yüzde 8’ini kontrol ediyordu. Hatta, Deyrizor’daki bir Suriyeli gaz şirketinin sözcüsü Emin El Hamid’e bakılırsa, Suriye ordusu ve müttefiklerinin kontrolündeki tek kaynak Deyrizor bölgesindeki El Tayem petrol sahası idi ve buradan çıkarılan petrol günde 200-300 varil ile sınırlıydı.
Özetle, petrol ihracatçısı bir ülke olan Suriye artık petrol ithalatçısı durumuna düşmüştü.
Belki daha da önemlisi, ülkedeki petrol üretiminin yüzde 80’ini günde 65 bin varil ile IŞİD’in kontrol eder hale geçmiş olmasıydı.
Suriye Demokratik Güçleri’nin (SDG) asli unsuru olan Kürtler ise günlük 25 bin varil ile ülkedeki petrolün yüzde 12’sini kontrol ediyordu. (Büyük kısmı üretime ara vermiş 1322 petrol kuyusuna hâkim olduğu düşünülen Kürtlerin elinde 25 de doğalgaz kuyusu olduğu ileri sürülüyor.)
Rakamların da gösterdiği gibi, savaş Suriye’deki kuyuların bir kısmını kötü vurmuş ve ülke coğrafyasındaki toplam petrol üretimi 4-5 yıl içinde yarı yarıya azalmıştı. İlerleyen dönemde üretim daha da düştü.
Bu arada, Suriye’deki petrolü en büyük gelir kalemi haline getirmiş bir savaş örgütü olarak IŞİD, finansmanının önemli bir kısmını ülkede ele geçirdiği kuyular üzerinden gerçekleştiriyordu.
Tabii meseleye sadece “varil/gün” cinsinden, yani üretim miktarı üzerinden bakmak da yanlış olur. Petrolün varil fiyatı da çok önemli. Hatta savaşın bir ülkeyi, özellikle de petrol ihracatçısı bir ülkeyi ne hale getirebileceğinin bir diğer göstergesi de petrol fiyatlarında yaşanan dramatik düşüş. Konuyla yakından ilgili bazı kaynakların iddialarına bakılırsa, Brent petrolünün varil fiyatının 107 dolar olduğu zamanlarda IŞİD, Suriye petrolünü İran, Türkiye ve Kuzey Irak üzerinden ancak varili 18 dolara satabiliyordu.
Rakamların da gösterdiği gibi, savaş bir ülke için tam teşekküllü bir kaynak talanı anlamına geliyor. Şimdi bu kaynak talanının sonuna doğru yaklaşılıyor. Ve Suriye coğrafyasındaki üretimin büyük bölümünün sağlandığı Deyrizor’daki petrol kuyuları peyderpey IŞİD’in elinden alınıyor.
Suriye coğrafyasındaki en büyük petrol kuyuları 1987’de keşfedilen ve Deyrizor’un 35 km güneybatısında yer alan El Ömer sahasına ait. Günlük 80 bin varil üretim rakamı olan bir saha El Ömer. Deyrizor'u ikiye bölen Fırat Nehri’nin doğusunda sadece El Ömer petrol sahası yok. Tanak, Vard, Afra, Kevari, Cafra, Carnuf, Azrak, Kahar, Şueytat ve Galban gibi petrol sahaları da var. Kısacası bu bölge Suriye’nin enerji kaynaklarının çok önemli bir kısmına sahip.
Yukarıda bir “yarış var” demiştik. İşte bu yarış, başta El Ömer olmak üzere 2014’te IŞİD’in kontrolüne geçen söz konusu sahaları bu örgütün elinden almaya yönelik bir yarış. Ve Rusya desteğindeki Suriye Arap Ordusu ile ABD desteğindeki Kürtler arasında. İşte “Fırat’ın doğusuna geçemezsin”/ “geçerim” mücadelesi bu yarış sırasında yaşanıyor.
ABD’nin desteğiyle Fırat nehri üzerindeki 3 stratejik baraj olan Teşrin, Tabka ve Baas’ı elinde tutan ve son olarak IŞİD’i Rakka’dan çıkarmaya odaklanan Kürtler, Suriye Ordusu’nun Fırat’a doğru taarruzlarını hızlandırdığını görünce, bu sefer daha güneye, Deyrizor bölgesine de iniyor. Kürtler bir yandan da “Suriye hükümetine ve Ruslara Fırat nehrinin kuzeyi boyunca ilerlediğimiz ve rejimin nehrin doğusuna geçmesine izin vermeyeceğimizi ilettik,” mesajları veriyor. Şam yönetiminden ise, “topraklarımızı geri almak için gerekirse SDG dahil ABD destekli tüm gruplarla savaşacağız” mesajları yükseliyor.
Suriye ordusu şu an için ABD’nin kırmızı çizgisini pek takarmış gibi görünmüyor. Bunun en açık örneğini, yaklaşık bir hafta kadar önce Suriye ordusuna ait istihkam birliklerinin, Fırat üzerinde yüzer köprüler kurarak nehri kentin doğu yönünden geçtiği haberlerini alarak gördük. Tam olarak teyit edilemese de, taraflar arasında bir iki sıcak çatışma yaşandığı şeklinde haberler de geldi.
Bu arada, Suriye'nin önemli bir bölümünün IŞİD işgalinden Kürt güçleri sayesinde kurtarıldığını düşünen Ruslar, ülkedeki siyasi geçiş ve müzakere sürecinde onların da sözlerinin dinlenmesi gerektiğinden ve Kürtlerin de bir şekilde Astana’daki Barış Görüşmelerine katılmasından yana olduklarını dile getiriyorlar. Suriye Savaşı’nın gidişatını değiştirmiş oyun kurucu güç olarak Ruslar hem bu yaklaşımlarıyla hem de Afrin’deki hamilikleriyle Kürt kartını ABD’nin elinden almaya çalışıyorlar.
Bu konuda ilerleyen günler hangi gelişmeleri getirir, bilmek zor. Ama şunu yazalım bir kenara: Suriye’de savaşın sonucunu tarafların elinde tutacağı toprakların yüzölçümünden ziyade, bugün ülkedeki petrol üretiminin ancak yüzde 8’ine sahip Şam yönetiminin bu rakamı çıkaracağı boyut ile Kürtlerin ABD desteğiyle üzerinde hak iddia etmekte direteceği boyut cinsinden de okumak mümkün olacak sanırım.
Twitter: @akdoganozkan