2011 yılı başından 2017 başına kadar Suriye GSYİH’nın ülkedeki savaştan ötürü uğradığı kayıplar, Dünya Bankası rakamlarıyla kümülatif olarak 226 milyar dolar olarak gösteriliyor. Şam yönetiminin elindeki resmi rakamlar da bundan çok farklı değil. Devlet Başkanı Beşar Esad daha birkaç ay önce, altı yıllık savaştan dolayı ülkesinin uğradığı zararın 200 milyar dolar civarında olduğunu söylemişti. Bu da demektir ki, savaştan ötürü Suriye’nin 2010 yılındaki GSYİH’nın bile 3 -4 katına denk gelen bir zararı söz konusu.
Buradan hareketle sanırım şunu rahatlıkla söyleyebiliriz: Şam yönetimi müttefiklerinin de desteğiyle Suriye savaşını cephede kazanmış olacak belki. Ama silahlar sustuğunda bu savaşın 200 milyar doların üzerine çıkan faturasını ödeyebilmesi, yaraları tek başına onarabilmesi imkânsız görünüyor.
Okulundan hastanesine, yolundan termik santraline, 6 yıllık savaş boyunca altyapısı büyük ölçüde yerle bir olmuş, sosyal hizmetleri durma noktasına gelmiş, toplumsal dokusu da bozulmuş bir ülkeyi Şam yönetiminin tek başına yeniden inşa edip, bayındır hale getirmesi mümkün olamayacak.
Peki bu para, bu yatırımlar nereden gelecek? Bir diğer deyişle, Suriye’yi kim veya kimler yeniden inşa edecek?
Geçen hafta, Suriye’nin yeniden inşasında Türkiye’nin şansı olmadığını yazmıştık. Bu hafta da dilerseniz, kimlerin şansı olduğuna yönelik biraz fikir egzersizi yapalım.
RUSYA: Şam yönetiminin en büyük müttefiki olan Rusya’nın düşen petrol fiyatları nedeniyle ve günde 3 milyon doları bulan savaş masraflarının da katkısıyla kasasının eskisi gibi sağlam olmadığını biliyoruz. Ruslar müttefik olmanın avantajıyla yola koyulacak olsalar da, en büyük yatırım sahibi olmaları zor.
KÖRFEZ ÜLKELERİ: Petrol fiyatlarındaki gerileme nedeniyle bütçe projeksiyonları tıpkı Rusya gibi altüst olan Körfez ülkelerinin de -birtakım roller üstlenseler dahi- Suriye’de en büyük yatırımcı rolüne soyunmaları çok mümkün görünmüyor.
ABD: Bu savaşın elverdiği şartların da sayesinde, Suudi Arabistan gibi “müttefiklerine” bir batında 110 milyar dolarlık silah satışı yapan ABD’nin ise “Suriye’nin yeniden inşası” gibi asli bir derdi zaten yok.
AB: Avrupa Birliği’ne gelince… Savaş boyunca Suriye’ye pek de dostça yaklaşmamış ve meseleye daha ziyade, “Şam yönetimi ülkenin yeniden inşası aşamasında nasılsa bize muhtaç olacak, o vakit ülkede arzu ettiğimiz tarzda bir yönetimin kurulması için gerekli ne taviz varsa kopartırız,” diye bakan Avrupa ülkelerinin şansı ne olur, şimdilik muamma!
ÇİN: Gözlemcilere bakılırsa Suriye’nin yeniden inşasında BRICS ülkeleri önemli rol oynayacak ama en büyük rolü üstlenecek olan ülkelerin belki de başında Çin geliyor!
17 -26 Ağustos tarihleri arasında Suriye başkentinde gerçekleştirilen ve Çin’in de büyükelçilik düzeyinde katıldığı “Uluslararası Şam Fuarı” bu gerçeğin ipuçlarını vermesi bakımından önemli bir gösterge oldu. Ancak iki ülke ilişkilerinde hissedilen hareketlilik bu fuarın da öncesine gidiyor. Bundan yaklaşık 1,5 - 2 ay önce (9 Temmuz 2017 tarihinde) Çin başkenti Beijing’de “Suriye Günü” adı verilen bir etkinlik düzenlendi. Beijing’deki Suriye Büyükelçiliği’nin de desteğini alan Çin-Arap Mübadele Derneği tarafından gerçekleştirilen etkinliğe özellikle yatırım ve inşaat alanlarında faaliyet gösteren Çin firmalarından 1000 kadar temsilci katıldı. Ülkedeki yatırım alanlarının neler olduğuna işaret eden sunumların da yapıldığı etkinlikte konuşan Suriye’nin Beijing Büyükelçisi İmad Mustafa, hükümetinin yatırım ve inşaat alanındaki fırsatlar anlamında önceliği Çin şirketlerine vereceğini vurgulayarak, bu şirketlerin savaştan sonra ülkenin yeniden inşasında büyük bir rol üstlenmelerini beklediklerini kaydetti.
Şam yönetiminin bu beklentisi karşılıksız kalmayacak gibi görünüyor. Zira aynı etkinlikte bir “siftah” da yapıldı. Çin-Arap Mübadele Derneği Başkan Vekili Kin Yong’un açıklamasına bakılırsa, Çin şirketleri Suriye’de bir sanayi parkının oluşturulmasına yönelik olarak 2 milyar dolarlık yatırım yapma hazırlığındalar. Yong’a göre, proje şu aşamada 150 civarında Çin şirketini bir araya getiriyor.
Tabii proje böylesine büyük olunca hukuki çerçevesi de ayrı bir hazırlığı gerekli kılıyor. Suriye Büyükelçiliği, Çin-Arap Mübadele Derneği ve Beijing merkezli Şijing hukuk firması 4 Temmuz 2017 tarihinde bir anlaşma imzalayarak, Suriye’nin yeniden inşasına yönelik hukuki ve teknik konuları çözmek, Çin şirketlerine ihtiyaç duyacakları yatırım ortamının kolaylaştırılmasını sağlayıcı yasal destek vermek gibi konularda çalışacak özel bir komisyon kurmuş.
“Uluslararası Şam Fuarı”na resmi düzeyde katılan 23 ülkeden biri olan Çin, Suriye ile ilişkilerini 2011 yılında başlayan savaş ile birlikte geliştirme yoluna gitmiş bir ülke değil. İlişkiler eskiye dayanıyor. Suriye, 1956’da Mısır ile birlikte Çin Halk Cumhuriyeti’ni tanıyan ilk Arap ülkelerinden biri olmuştu. İki ülkenin ticaret hacmi yılların seyri içinde artmış ve Çin Suriye’nin en büyük ticari partneri haline gelmişti. Öyle ki, Şam savaşın hemen öncesinde Çin’den büyük kısmı iletişim ve elektronik teknolojileri ile ağır sanayi mamullerine dayanan 2,4 milyar dolarlık ithalat yapıyordu. Bu rakam ülkenin en büyük stratejik müttefiki görülen Rusya’dan yapılan ticaretten de büyüktü.
Çin’in Suriye’de petrol arama çalışmalarını da içeren milyar dolarlık petrol yatırımları da bulunuyor. Çin Milli Petrol Şirketi, Suriye’nin Hayan petrol sahasında faaliyet gösteren ülkenin en büyük iki petrol şirketinde de hisse sahibi. Çin’in bu alana yönelik yatırımları savaş nedeniyle sekteye uğramış olsa da, işgal altındaki petrol sahaları IŞİD’in elinden kurtarıldıkça, Şam – Beijing işbirliğinin eski günlerine dönme umudu da artıyor.
Çin Suriye’ye BM Güvenlik Konseyi’nde de destek vermiş bir ülke. Konsey’de Suriye’ye yönelik yaptırımlar uygulanması yönündeki karar tasarılarını Rusya ile birlikte veto eden Çin’in bu desteği Suriye yönetimi için çok kıymetli. Ancak destek sadece diplomatik düzeyde kalmıyor. Gerçi Beijing yönetimi Suriye Savaşı’nda Şam yönetimi safında savaşmak üzere askeri birlik göndermiş değil. Ancak Çin’in resmi İngilizce yayın organı Global Times’ın da teyit ettiği üzere, Beijing yönetimi bu ülkeye makineli silahlar, uzun namlulu keskin nişancı tüfekleri ile roket bataryaları gibi askeri teçhizat sağlıyor. Bu sebeple de Çin’in Suriye’de teçhizat eğitimi vermek üzere çok sayıda askeri danışmanı ve eğitim amaçlı askeri personeli bulunuyor.
Unutmamak gerekir ki, Suriye tarihi İpek Yolu’nun önemli kavşaklarından olan Palmira ve Halep gibi kentlere ve Akdeniz’e çıkışa sahip bir ülke. Bu nedenle de, Çin tarafından bu tarihi rotaya referansla geliştirilen “Tek Kuşak, Tek Yol” projesinde de jeo-stratejik kıymetiyle rol sahibi olması beklenen bir ülke Suriye.
Daha önce de bu sütunlarda yazdığım gibi, Çin, izlediği bu “Tek Kuşak Tek Yol” stratejisi kapsamında, Güneydoğu Asya ve Orta Asya üzerinden Avrupa'ya ulaşacak bir yeni İpek Yolu’nun inşasını hayal ediyor. Yeni dünyanın merkezi olma iddiasındaki Çin’in özellikle odaklandığı yüksek hızlı kıtasal demiryolu şebekesinin (yeni Demir İpek Yolu) iddiası, yakın bir tarihte Asya ve Avrupa’daki 40 ülkeyi ve dünya nüfusunun yüzde 75’ini birbirine bağlamak.
Bu kuşağın ana güzergâhındaki trenler en az 320 km/saat hıza sahip olacak, bu sayede Şangay’dan Berlin’e artık 15 değil 2 günde gidilecek. Söz konusu Yeni İpek Yolu Avrupa’ya bir yandan Hazar Denizi ve Karadeniz’in kuzeyinden bağlanacak iken bir yandan da bir ticaret yolu Suriye üzerinden Akdeniz’e açılacak.
Çin Çağdaş Uluslararası İlişkiler Enstitüleri’nde görev yapan araştırmacılardan Çen Fengying’e şu sözleri söyleten Suriye’nin işte bu strateji kapsamında oynaması düşünülen rolü:
“Suriye İpek Yolu üzerinde yer alan bir ülke. Eğer bu ülkede durum yeniden normale dönerse, ‘Tek Kuşak Tek Yol’ projesi çerçevesinde Suriye ekonomisinin çeşitli sektörlerine yatırım yapabileceğiz.”
Velhasıl Suriye topraklarında Şam yönetiminin düşmanlarına silah atan belki tek bir Çinli asker yok. Ama Suriye Savaşı’nı Çin (de) kazanacak gibi görünüyor!
Twitter: @akdoganozkan