Suriye’de Halep Savaşı’nı kaybeden cihatçılar onlarca parçalı yapı ve dağınık halden kurtularak Suriye Arap Ordusu karşısında daha “çetin ceviz” görüntüsü verdikleri ve böylelikle uluslararası güçlerin silah ve mühimmat desteğine daha kolay mazhar olmalarına olanak verecek dört parçalı bir yapıya geçti.
Geçtiğimiz hafta içinde İdlip’te bazı grupların kendilerini feshetmesi ve yeni oluşturulan çatı örgütlerde birleşme yoluna gitmesiyle şekillenen süreçte, Suriye’nin kuzeyindeki cihatçıların oluşturduğu silahlı muhalifler an itibarıyla Tahrir’uş Şam, Ahrar’uş Şam, Feylak’uş Şam ve Özgür Suriye Ordusu şeklinde “4 köşeli” bir yapı arz ediyorlar.
Söz konusu birleşmeler Astana müzakerelerinin katalizör etkisinin hızlandırdığı bir polarizasyon süreci sonunda gerçekleşti. Gelişmelerin, bir yandan Batı’nın desteğini almış, “ılımlı cihatçı” da denilen (Ahrar’uş Şam gibi) güçleri sevindirdiği, bir yandan da böyle güçlü bir desteğe bir türlü kavuşamamış, üstüne üstlük BM tarafından da “terörist örgüt” damgası yediği için her türlü ateşkesin dışında tutulan el Kaide geleneğinin uzantısı olan (Nusra Cephesi gibi) yapıları memnun ettiğini söyleyebiliriz. Kısacası Suriye’de belli başlı cihatçı güçler son gelişmelerle dört köşe (!) bir kıvama gelmiş oldular.
Yani....
Son gelişmelerle Suriye’deki el Kaide uzantısı güçler başka gruplarla birleşmek suretiyle kendisini uluslararası tecritten kurtarmaya yönelik çok önemli bir adım atmış oldular. Bunun karşılığında “ılımlı cihatçılar” olarak da nitelenen diğer gruplar ise güçlerini birleştirip saflarını tahkim ederek kendilerine sunulan uluslararası desteğin daha bir güvenle artmasına olanak verecek bir çaba içinde görüldüler.
Yıllardır son derece parçalı bir yapı arz eden Suriye silahlı muhalefeti bir hafta gibi bir süre içinde nasıl silkelendi ve bir kaç kutupta birleşecek şekilde İdlip’te nasıl yeniden dizayn edildiler, önce onu özetleyeyim.
Önce el Kaide cephesi...
2012 yılının başında el Kaide geleneğini temsil iddiasıyla Nusra (Nusret) Cephesi adıyla kurulan ve Suriye’nin kuzeyindeki belki de en etkin cihatçı güç olarak beliren Şam’ın Fethi Cephesi (Fethu’ş Şam), 28 Ocak Cumartesi günü yeni bir oluşuma hayat vermek üzere kendisini feshetti. Peki feshedip ne yaptı? Şam’ın Fethi Cephesi (ŞFC), Nureddin Zengi Hareketi, Liva el Hak, Ceyş’ul Sünne ve Ensarüddin Cephesi isimli gruplarla birlikte Heyet Tahrir’uş Şam (Şam’ın Kurtuluşu Heyeti) isimli yeni bir oluşum çatısı altında bir araya geldiklerini açıkladılar.
“Suriye Devrimi”nin ülke dışı unsurlar tarafından “çalınmaya” çalışıldığını ve bu süreçte kendilerinin “Haçlı güçler” tarafından hedef alındığını ileri süren gruplar bundan böyle Heyet Tahrir’uş Şam adıyla faaliyet gösterecekler. Böylelikle Suriye el Kaide’si daha geniş bir pota içinde kendisini eriterek izini biraz daha kaybettirmiş oldu. Şimdi artık ne el Nusra, ne de el Nusra iken kendini feshederek ve el Kaide ile bağlarını koparıp ad değiştirerek “rölans” yapan Şam’ın Fethi Cephesi (ŞFC) var. Artık pek çok grubu aynı çatıda buluşturan Heyet Tahrir’uş Şam, yani Şam'ın Kurtuluşu Heyeti var.
Yeni çatının en büyük bileşeni olduğu için Tahrir’uş Şam’ın başına ŞFC’nin lideri Ebu Muhammed el Colani’nin gelmesi beklenirdi belki. Ama, hayır! Yeni oluşum kendisine lider olarak ŞFC’nin muhalefet saflarındaki en büyük rakibi olan Ahrar’uş Şam’ın eski liderlerinden ve örgütün kuruluşundan bu yana Şura Konseyi üyesi olan Şeyh Haşim Ebu Cabir’i belirledi. Halepli bir makine mühendisi olan ve İslamcı düşünce ve eylemlerinden ötürü 2005-2011 arasında cezaevinde yatan Ebu Cabir, Ahrar’uş Şam bünyesindeki “şahin” olarak nitelenen gruplardan Ceyş’ül Ahrar’ın lideriydi ve bu grup İdlip’te muhalif güçler arasında son günlerde yaşanan çatışmalarda ŞFC’ye karşı safta savaşmayı reddetmişti. Bu arada hemen hatırlatalım, Ebu Cabir yeni oluşuma geçen tek üst düzey Ahrarcı değil. Eski Ahrarcılardan olan ve örgütün 2014’ten sonra askeri kanat sorumluluğunu yürüten Ebu Salih Tahhan ile örgütün kadılığını yapan Ebu Muhammed el Sadık’ın da Tahrir’uş Şam saflarına geçtiği bildiriliyor.
Son yıllarda Suriye silahlı muhalefetinin en büyük gücü olarak belirmiş el Nusra’nın bu gelişmelerle kendisini Tahrir’uş Şam potasında eriterek tecrit edilme yolundaki uluslararası planları en azından şimdilik boşa çıkardığını ve daha örtük hale gelmiş el Kaide bağlantılı cihatçı anlayışı ülkenin kuzeyinden silmenin çok da kolay olmayacağını göstermiş oldu.
Nitekim dün, yani 29 Ocak Pazar günü akşam saatlerine doğru Tahrir’uş Şam’a başka katılımların da olduğu haberleri geldi. Tam 12 örgüt daha yeni oluşuma katılıyordu. Bunlar, daha önce Ahrar’uş Şam çatısı altındaki üç örgüt (Süreyya’ul Aksa, Sukur’ül İzz, Liva’ül Abbas) ile Kataib’ül Sahabe, Katibat’ül Raşid, El Aşida, Katibat Kafafül’uş Şüheda, Cemaat Fursan’ul Süne, Katibat Usud Rahman, Liva Ahrar Cebel, El Cenah’ül Kürdiyye ve Katibat Usud’ul Harb.
Bölgedeki gözlemciler, Ahrar’uş Şam çatısı altındaki gruplardan Liva Temkin ile yine El Kaide bağlantılı Türkistan İslam Partisi’nin (TİP) de önümüzdeki günlerde Tahrir’uş Şam saflarına geçmesini beklediklerini, onları başka bazı grupların da takip edebileceğini belirtiyorlar.
Tahrir’uş Şam (Şam’ın Kurtuluşu Heyeti) lideri Ebu Cabir, ilk icraatlarından biri olarak, Suriye’nin kuzeyinde bir süredir çatıştıkları Sukur’uş Şam ve Ahrar’uş Şam gibi gruplara karşı ateşkes ilan etti. Cabir’in bu ateşkesi fırsat bilerek Tahrir’uş Şam’ı yeni katılımlarla daha da büyütmeye çalışacağı tahmin ediliyor. (Ancak söz konusu gruplar arasındaki çatışmaların tam olarak kesilmediği ve yer yer sürdüğü de gelen haberler arasında.)
Öte yandan, Nureddin Zengi saflarında savaşan mücahitlerin tamamının Tahrir’uş Şam’a katılmadığı, yüzde 30’a yakın bir kısmının da Feylak’uş Şam örgütüne geçtiği ileri sürülüyor.
Tahrir’uş Şam cephesinde bu gelişmeler yaşanırken, saflarında önemli ölçüde gedik açılmış olan Ahrar’uş Şam cephesi boş durmadı tabii. 28 Ocak Cumartesi günü örgüt tarafından son derece önemli bir birleşme çağrısı yapıldı. “Devrim Gemisi batmadan önce son kez bu çağrıyı yapıyoruz” ifadesinin kullanıldığı açıklamada, ŞFC ile mücadele eden muhalif gruplar arasında kalıcı bir birlik oluşturmak üzere ortak askeri ve siyasi yapıların kurulması çağrısında bulunuldu. Bildiride birleşmeyi hedefleyen grupların alimler ve askeri komutanlardan teşekkül edecek bir Yüksek Şura Meclisi ile merkezi bir genelkurmay yapılanması oluşturması ve yine merkezi bir siyasi ve şer’i birlik teşekkül ettirmesi, ayrıca ihtilafların çözümünde rol oynamak üzere Şer’i Mahkemeler Birliği kurması gerektiği ifade edildi.
Ahrar’uş Şam bildirisinde, ŞFC’ye de seslenilerek, Cebel’üz Zaviye’de ve diğer bölgelerde Ahrar karargâhlarına yönelik olan yapılan saldırıların derhal sonlandırılması çağrısı yapıldı.
Özgür Suriye Ordusu çatısı altındaki kimi unsurların da Ahrar’uş Şam’a katılabileceği ileri sürülürken, bildirinin yayınlandığı gün geç saatlerde Ahrar'uş Şam’ın Feylak’uş Şam ve Ceyş’ul İzza ile birleşeceği ve bu grupların tamamının kendilerini feshederek “Cephet’üş Tahrir Suriye” (Suriye Kurtuluş Cephesi) isimli yeni bir örgüt çatısı altında bir araya gelecekleri iddia edildi.
Cephet’üş Tahrir Suriye çatısı altında bir araya gelebileceği söylenen gruplar bu adımlarını somutlaştırırlarsa, hem ŞFC’nin hem de Suriye Arap Ordusu’nun karşısında daha mukavim bir hale gelecekler.
Hatırlayanlar olacaktır, geçen hafta kaleme aldığım “Suriye’de İsyancıların İç Savaşına doğru” başlıklı yazıda, İdlip bölgesinde özellikle Astana’daki “barış görüşmelerinin” arifesinde ilginç bir hareketlilik yaşandığına dikkati çekmiş ve şöyle demiştim: “Bu hareketlilik bize Suriye’nin batısındaki coğrafyada savaşın bundan sonraki fazının “rejim muhalifi” güçlerin- Suriye Arap Ordusu’na karşı bir mücadelesinden ziyade bu isyancı güçlerin- kendi arasında geçebileceğini gösterir bir karakter arz ediyor. Hatta şöyle söyleyelim, savaşın bu perdesinin “muhalifler arası iç savaş” şeklinde yaşanabileceği yolunda güçlü emareler var.”
Evet geçtiğimiz hafta, en temelde bu emarelerin iyiden iyiye yoğunlaştığını, belli başlı gruplar arasındaki mücadelenin epeyce şiddetlendiğini gördük. Silahlı muhalif grupların polarizasyonu olarak değerlendirilebilecek bu yeniden yapılanma sürecinin bundan sonra nasıl ilerleyeceğini ve neye doğru evrileceğini hep birlikte göreceğiz.
Ama şimdi “ne oldu da bir hafta içinde bu aşamaya gelindi?” sorusuna cevap arayalım. Yani İdlip’i elinde bulunduran cihatçı muhalefetin Astana sürecinin hemen akabinde hangi gelişmeler eşliğinde yeniden şekillendiğini özetlemeye çalışalım.
Şam’ın Fethi Cephesi (ŞFC) daha Astana’da barış görüşmeleri sürerken İdlip kırsalındaki Maar Şevrin bölgesinde uzun süredir yolsuzlukla suçladığı Ceyş’ul Mücâhidin (Mücahitler Ordusu) grubunun karargâhı ile denetim noktalarını ele geçirdi. ŞFC aslında bölgede son yıllarda pekiştirdiği hakimiyetini biraz da “ılımlı” diye nitelenen bu grupların desteğine borçluydu. Örneğin Ceyş’ul Mücâhidin örgütü daha geçtiğimiz yılın ekim ayında ŞFC’nin kendisini temsil ettiğini söylüyordu. Oysa şimdi savaşma noktasına gelmişlerdi.
Devam edelim... ŞFC aynı gün (yani 24 Ocak’ta) muhalifler tarafından daha önce Halep’te kurulmuş olan Cebhet’üş Şamiyye’ye (Şam Cephesi) de saldırdı ve bu örgütün Anadan’daki silah ve mühimmat depolarına el koydu. Sukur’uş Şam (Şam Kartalları) ile Feylak’uş Şam örgütleri, ŞFC’ye saldırı çağrısı yaptı. Bir ara ÖSO saflarında olan Ceyş’ul İdlib el-Hur (Hür İdlib Ordusu) ve Fursan’ul Hakk Tugayı’nın ŞFC ile çatışmayacağı, bunun için de bu çatışmalarda tarafsız kalacağı haberleri geldi. Bu arada Cebel’üz Zaviye yakınlarında da çatışmalar olduğu ve Ahrar’ın kendisini çatışmaların olabildiğince dışında tutmaya çalıştığı, bu şartlar altında da ŞFC ile Cund’ül Aksa’nın diğer cihatçı gruplara çok zorlanmadan üstünlük sağladığı görüldü.
Özgür Suriye Ordusu’nun bir bileşeni olarak Halep’te savaşmış ve TSK’nın Fırat Kalkanı harekâtına uzun süre destek vermiş olan Nureddin Zengi Hareketi’nin ise bu yeni süreçte ŞFC’yi desteklediği bildirildi.
Aynı gün ŞFC ile Sukur’uş Şam’ın Maaret el Numan şehrinde, Devlet Hastanesi’ne yakın noktada çatıştıkları haberleri geldi.
ŞFC 25 Ocak’ta, Ahrar’uş Şam yetkililerinin de teyit ettiği üzere, İdlip Merkez Cezaevi’ni kuşatarak önce top atışı yaptı daha sonra da silahlı saldırıda bulundu. ABD’nin de desteklediği Ceyş’ul Mücahidin (Mücahitler Ordusu) grubunun aynı gün Şam’ın Fethi Cephesi’ne silahlarını teslim ettikleri yönünde haberler alındı. Gün içinde Tecemmü Festakim’in (Festakim Birliği), Suvvar el Şam’ın (Şam Devrimcileri) ve de Ceyş’ul İslam (İslam Ordusu) ile Ceyş'ul Mücahidin’e (Mücahitler Ordusu) bağlı bazı birliklerin Ahrar’uş Şam saflarına geçtiği bildirildi.
26 Ocak’ta Ahrar’uş Şam’ın El Bab kentinin batısındaki Dana köyü yakınlarında ŞFC ile şiddetli çatışmalar içinde olduğu haberleri geldi. Ahrar’uş Şam kaynakları İdlip’in Cebel’üz Zaviye bölgesindeki ŞFC saldırılarını püskürttüklerini açıkladılar.
Öte yandan, 26 Ocak tarihli çok önemli bir başka gelişmede, Suriye’nin kuzeyinde Ahrar’uş Şam’a yakınlığıyla bilinen ve bölgede etkili isimlerden olan 23 din adamı, belli başlı muhalif gruplara Ahrar’uş Şam ile birleşmeleri yönünde çağrıda bulunan bir bildiriye imza attılar. Özellikle Sukur’uş Şam, Ceyş’ül Mücahidin, Tecemmü Festakim, Ceyş’ul İslam, Cephet’üş Şamiyye ve Feylak’uş Şam isimli gruplara seslenilen bildiride, Ahrar’uş Şam’a da bu altı grubu himaye etmesi çağrısı yapılıyordu.
Bildiri, Suriye İslami Konseyi’nin Müslümanları tekfir edip, kanlarını helal görmekle suçladığı ŞFC’yi bu nedenle açık bir biçimde “harici” ilan ettiği, yani ŞFC’nin artık IŞİD ile bir tutulacağının açıklandığı günün ertesinde gelmişti. Ve de Tecemmü Festakim (Festakim Birliği) ile bazı Ceyş’ul Mücahidin (Mücahitler Ordusu) birlikleri Ahrar’uş Şam ile birleşme görüşmeleri yürütmekteydi.
Derken, bildiride çağrı yapılan altı grubun tamamının Ahraru’ş Şam ile birleşme konusunda anlaştıkları haberleri geldi. Denildiğine göre, Ceyş’ul İslam’ın (İslam Ordusu) Şam kırsalındaki ana yapılanması bağımsız faaliyet göstermeyi sürdürecek, ancak İdlip, Halep ve Lazkiye’deki güçleri Ahrar’uş Şam’a katılacaktı.
Sukur’uş Şam, Ceyş’ül Mücahidin ve Cephet’üş Şamiyye açık biçimde ŞFC ile savaşta olduklarını beyan etmişlerdi. Ahraru’ş Şam’ın ŞFC özelinde nasıl bir tavır alacağı merak ediliyordu. O gün Ahrar’uş Şam, bu gruplara silahlı saldırıda bulunulması halinde, bunu savaş nedeni sayacağını duyurmakla yetindi.
Bu arada Halzum’da bir grup kadının bölgede ŞFC’yi protesto eden bir gösteri gerçekleştirdiği duyuldu. ŞFC’nin açtığı ateş sonucu göstericiler arasında yer alan kadınlardan biri ile bir çocuğun yaralandığı bildirildi.
Yine 26 Ocak’ta ŞFC, İdlip’in Sermede bölgesinin batısındaki, Ceyş’ul İslam’a ait Kefer Daryan kontrol noktasını çok büyük bir çatışma olmadan ele geçirdi.
Bu arada, İncirlik’ten kalkan bazı Amerikan uçakları da İdlip’teki bazı ŞFC noktalarını vuruyordu. İddialara göre, Amerikalılar hedeflere yönelik koordinatları Ahrar’dan alıyordu. Aynı gün içinde Ankara da Nusra Cephesi’nin (yani ŞFC’nin) bir terör örgütü olduğunu açıklıyordu. Bir zamanlar Batı’ya “El Nusra’ya niye terör örgütü diyorsun” diye çıkışan ve “Batı’nın mantalitesi şöyle çalışıyor. İyi terörist, kötü terörist, anlayış bu. Bu anlayışı tersine biz değiştireceğiz," diyen Ankara bir konuda daha u-dönüşü yapıyordu.
27 Ocak epeyce hareketli bir gün oldu. İdlip merkezli kaynakların bildirdiğine göre, ŞFC Babsika’da Sukur’uş Şam ile Ceyş’ul İslam’a ait olan (ve de artık Ahrar’uş Şam’ın himayesinde görülen) mevzileri tankların da kullanıldığı saldırılarla top atışına tuttu.
Ehsem’de göstericiler ŞFC saldırılarının sonlandırması amacıyla bir protesto gösterisi gerçekleştirdiler ve yerel bir ŞFC liderinin evine doğru yürüyüşe geçtiler.
Din alimlerinin bir gün önce yaptığı birleşme çağrısına Ahrar’uş Şam 27 Ocak’ta cevap verdi. Örgüt, Suriye’nin kuzeyindeki çatışmaların sona erdirilmesi ve muhalefet cephesinin ortak bir liderlik oluşturması için 48 saat içinde müzakereler yapılması çağrısı yapıyordu. Bu arada ŞFC saldırılarının tekrarlanması üzerine Ahrar’uş Şam aynı gün içinde Cebel’üz Zaviye’ye takviye birlikler gönderiyordu.
27 Ocak’ı takip eden cumartesi günü ise İdlip’te yazının başında aktardığım birleşme temelli gelişmeler meydana geliyordu. Yıllardır son derece parçalı bir yapı arz eden silahlı muhalefet kanadındaki bu birleşme ve kutuplaşmalar tarihin hızlandığının, İdlip’in ise ısınmakta olduğunun işaretiydi!
twitter: @akdoganozkan
Not: “Suriye el Kaide’si” olarak da lanse edilen Şam’ın Fethi Cephesi’nin İdlip’teki hasmı olarak beliren diğer cihatçı örgütlerle nasıl bir derdi var, bu ihtilaflara dair ne düşünüyor, kendilerini nasıl savunuyorlar, merak edenler ve bu konuda klişe ifadelerin dışında biraz daha bilgi sahibi olmak isteyenler için Ümit Kıvanç’ın örgütün bir bildirisinin İngilizcesinden P24 için çevirdiği ve 27 Ocak’ta yayımlanan metin oldukça yararlı; buradan okuyabilirsiniz.