Donbas bölgesindeki savaşta günde yaklaşık bin civarında asker kayıp verdiği ortaya çıkan Ukrayna savunmasının üst düzey iki ismi, Rusya karşısındaki muharebeleri sarsıcı kayıplar vererek sürdürmekte artık iyice zorlandıklarını açıkladı. Silah ve teçhizatlarının yüzde 50’sini yitirdiklerini, müttefiklerinin de destek vermeye yönelik ilgilerinin azaldığını savunan iki komutan, Batı’dan uzun menzilli, hassas silahlar almalarının elzem olduğunu dile getirdi.
Ukrayna yönetiminin Satın almalardan Sorumlu Savunma Bakan Yardımcısı Denys Sharapov ile Ukrayna Kara Kuvvetleri Lojistik Komuta Merkezi Komutanı Tuğgeneral Volodimir Karpenko, Batı’ya yönelik son bir destek çağrısı olarak da yorumlanabilecek söz konusu röportajı, ABD’nin önde gelen savunma teknolojileri dergisi National Defence’in Genel Yayın Yönetmeni Stew Magnuson’a 13-17 Haziran tarihleri arasında Paris’te düzenlenen dünyanın önde gelen savunma teknolojileri etkinliği Eurosatory 2022 sırasında verdiler.
Etkinliğin sergi salonundaki Ukrayna standında 15 Haziran günü Magnuson ile konuşan Sharapov, Batı’dan çok ciddi bir destek aldıklarını, ancak bu desteğin bile 2 bin 500 km’lik cephe hattına sahip Ukrayna ordusunun ihtiyaçlarının sadece yüzde 10-15’ini karşıladığını söyledi. Ukrayna Savunma Bakan Yardımcısı, “Topçu sistemlerine ihtiyacımız var, top mühimmatına, zırhlı piyade araçlarına, tanklara ihtiyacımız var. Hava savunma sistemlerine ve çok namlulu roketatar sistemine gerçekten ihtiyacımız var,” dedi. Savaşı kazanacak olan tarafın modern, çok hassas vuruş hassasiyetine sahip sistemleri ilk kullanmaya başlayacak taraf olacağını ileri süren Sharapov, Rusya’nın sahadaki üstünlüğünü kırabilmek için “yüksek vuruş hassasiyetine sahip uzun menzilli füze sistemleri tedarikinin elzem” olduğunu dile getirdi.
Tuğgeneral Volodimir Karpenko ise, bir tugayın cephe hattında yaklaşık 40 km’lik bir yayılım gösterebildiğini, aktif muharebe sahasını kapsamak için 40 tugaya ihtiyaç duyduklarını, her tugayın da 100 zırhlı piyade aracı, 30 tank, 54 topçu sistemiyle teçhiz edilmesi gerektiğini, bu şekilde 40 tugay donatılması lazım geldiğini kaydetti. Çatışmalar sonucunda silah ve teçhizatlarını yüzde 50 oranında kaybettiklerini de vurgulayan Ukraynalı general şöyle konuştu:
“Bugün itibariyle ağır teçhizatımızın yüzde 50’sine yakınını kaybetmiş bulunuyoruz. Yaklaşık bin 300 piyade savaş aracı, 400 tank ve 700 topçu sistemi yitirdik. Topçu sistemlerimizin ihtiyaç duyduğu araç sayısı 700 ise, imha edildikleri için bunların yerine yenilerinin konulması gerekiyor. Oysa dış yardım ile sadece 100 araç alabildik. Tabii bunların dışında savaşta görev yapan sıhhiye birliklerinin, hava kuvvetleri birliklerinin ve özel kuvvetler ile diğer ordu birimlerinin de ihtiyaçları söz konusu.”
Karpenko, Ukrayna ordusunun etkili menzilini 60 km’ye uzatacak insansız hava araçları ile Çok Namlulu Roketatar sistemleri tedarikinin kendilerini savaşta avantajlı kılarak anlamlı bir başarı getireceğini savundu.
Topçu sistemlerinde Rusya’nın belirgin bir üstünlüğe sahip olduğunu belirten Ukraynalı general ellerindeki topçu sistemlerinin zafiyetine de değindi: “Örneğin, M777 topçu sistemlerimiz, düşman topçuları tarafından gerçekten hasar görmeye meyillidir. M777'nin her bataryasında altı parça var. Her topçu temasından sonra, bazı parçalar şarapnel hasarı alıyor ve iki topçu parçasını alıp bakımını yapmak için cephe hattının gerisine taşımak zorunda kalıyoruz. Bu her gün yaşanan bir şey.”
Ağır silahlara ivedilikle ihtiyaçları olduğunu belirten Karpenko’nun, Stew Magnuson’a verdiği demecinde, yer yer patetik diyebileceğimiz ifadeler kullandığına da tanık olduk. Ukrayna’nın 20 yıl önce Eurosatory fuarlarına üretici bir ülke olarak katıldığını belirten tuğgeneral, bugün ise etkinlikte satıcı değil en büyük tüketici olarak yer aldığını ifade etti.
Karpenko’nun bu mülakatta, özellikle Amerikan yapımı lazer güdümlü tanksavar füzesi Javelin ile ilgili ifadelerini de içeren son sözleri Ukrayna’da dördüncü ayını yaşadığımız proksi savaşının bir halkı hangi noktaya getirdiğini göstermesi açısından daha da patetik:
“Diğer ülkelere bize güvenebileceklerini göstermek istiyoruz. Silahlarınızı, teknolojilerinizi en iyi şekilde kullanmaya ehil olduğumuz konusunda bize güvenebilirsiniz. Onları nasıl kullanacağımızı biliyoruz. Onlarla nasıl savaşacağımızı biliyoruz. Ve büyük ölçüde Ukrayna silahlı kuvvetlerinin çabaları sayesinde birçok yabancı marka şu anda gazetelerin manşetlerinde yer alıyor. İnsanlarımız yeni doğan çocuklarına Javelin adını veriyor.”
Mülakat, Avrupa’nın üç büyük ülkesi Almanya, Fransa ve İtalya liderlerinin olası bir ateşkes planının ayrıntılarını konuşmak için Kiev’e giderek Ukrayna Devlet Başkanı Volodimir Zelenski ile görüşme yaptıkları günlere denk geldi. Bu açıdan bakıldığında, bu sözler, Kiev yönetiminin ABD ve NATO’ya yönelik son bir destek çağrısı olarak yorumlanabilir, elbette. Ancak mülakattaki ifadelerin onun ötesinde de anlamı var sanıyorum. Gerçi bu sözler, Ukrayna’nın 2014’teki Meydan Darbesi’nden bu yana neler yaşadığını anlatmıyor. Donbas Savaşı’nın aslında sekiz yıl önce başladığını söylemiyor. ABD’nin Rusya’yı ve Çin’i zayıflatma stratejisinde Ukrayna’yı bir piyon olarak nasıl kullandığına, bir ülkenin kötü bir yönetim ile nasıl üreticilikten tüketiciliğe geçirildiğine değinmiyor. Neticede Ukraynalı general, insanların çocuklarına Javelin ismi koyacak kadar büyük bir çaresizlik içine nasıl itildiğini de söylemiyor belki.
Ama bazen anlatılmayanlar anlatılanlardan çok daha gürültülü bir şekilde hissettiriyor kendisini.
Özellikle de, Kiev yönetiminin daha bir hafta önce Batı’dan 300 roket namlusu, 500 tank ve 1000 Howitzer uzun menzilli topçu sistemleri istediğini yazan Guardian haberini hatırlarsak, o vakit Ukraynalı tuğgeneralin bu sözlerini, “bırakın bebeklerimize Howitzer ismi de koyabilelim” şeklinde de okuyabiliriz sanıyorum.
Ayrıca, Ukraynalı Savunma Bakan Yardımcısı’nın görüşmede, ülkesinin Rusya Federasyonu birlikleriyle 2 bin 500 km’lik cep hattında savaştığını ifade ettikten ve bu savaşın Avrupa için “kıymetini” belirttikten sonra, Kiev-Paris arasının da 2 bin 500 km olduğunu hatırlatması, “Kiev düşerse, yarın Paris de düşer” anlamında bir başka patetik hipotezin de çaresizce devreye sokulmaya çalışıldığını gösteriyor.
Görüşmede, Ukrayna ordusunun ihtiyaçlarının sadece yüzde 10-15’inin karşılandığı ifade ediliyordu. Şimdi bütün bu çağrı ve vurgulardan sonra geri kalan açık kapatılır mı, kesin olarak bilmiyoruz belki ama, Ukraynalıların yavaş yavaş kendilerini bu savaşa arkadan itekleyenler ile yüzde 85-90 oranında “yalnız bırakanların” aynı aktörler olduğunu iyice idrak etmelerinin vakti çoktan geldi de geçti.