Koronavirüs nedeni ile yaşadığımız kapanma süreçleri ve devamında tercih edilmeye başlanan evden çalışma yöntemi, yaşamımızda birçok değişime neden oldu. Ofisten uzak kalmak, rahat ve stressiz yaşam felsefesinin benimsenmesine yol açarken, yeme-içmeden giyinmeye, günlük hayattaki alışkanlıklarımızın radikal bir şekilde yeni metotlara yönelmiş olduğunu fark ediyoruz.
Fransa'da, genç nesil kadınlara yönelik yapılan bir araştırma, "no bra"(sütyensiz hayat) felsefesinin tekrar gündeme geldiğini gösteriyor. Pandemi öncesi yüzde 4 olan savunucuların yapılan son anketlerde yüzde 18'lere ulaştığını gösteriyor.
Kadınların sütyen takmanın eşitsizlik olduğu tezini savunmaları bir hayli eskilere dayanıyor.
Pandemi sonrası tekrar sorgulanmaya başlanan "Sütyen takmak kadınlara dayatılmış bir sosyal alışkanlık mı?" sorusu 1968 yılında Amerika'da ortaya atılmış ve kitleleri sokağa dökmüştü.
"Miss America" güzellik yarışması sürecinde, "Radical Women" çatısı altında eyleme başlayan kadınlar, New York caddelerine yerleştirilen çöp tenekelerini sütyen, peruk, takma kirpik, rimel gibi dişilik simgeleyen ürünleri atarak rahatsızlıklarını dile getirmeye başlamışlardı.
New York'tan tüm ülkeye yayılmaya başlayan protestoların San Francisco ayağında ise Feminist Yazar Germaine Greer önemli bir rol üstlenerek "Benim vücudum, benim seçimim" sloganı ile ünlenmişti.
Vietnam Savaşını protesto etmek amacı ile sokaklara dökülen askeri celp almış Amerikalı askerlilerle kader birliği yapan kadınların eylemi dünya basınında yer bulmuştu.
1969 yılında, gazeteci ve kadın hakları savunucusu Gloria Steinem , "No Bra" (Sütyensiz Hayat) sloganı ile eylemi Amerika dışına taşımış ve dünyanın birçok ülkesinde adını duyurmuştu.
ABD'nin ikinci dalga feminist haraketlinin sembol ismi haline gelen Steinem, dönemin ikonlaşmış kadın yıldızları tarafından da desteklenmiş ve İngiliz film yıldızı Jane Birkin, başrolünü oynadığı Slogan filminin gala gösterimine iç çamaşırı giymeden katılarak ortalığı birbirine katmıştı.
Tarihte bilinen en eski sütyen sembollü özgürlük eylemi 1889 yılına dayanıyor. Paris'te düzenlenen ve aralarında Eyfel Kulesi'nin de bulunduğu yapıtların inşasına paralel olarak düzenlenen yaratıcılık fuarında, korseyi ikiye bölerek bugünkü anlamda sütyen tasarlayan Herminie Cadolle kadınların gözdesi haline gelmişti.
Anarşist Louis Michel'le iş birliği yaparak kadınlara özgürlük ve eşitlik isteyerek feminist harekete öncülük eden Codell, ilk modern sütyen atölyesini açan iş insanı unvanını da elde etmişti.
Günümüzde tekrar tartışılmaya başlanan sütyensiz yaşam polemiği şüphesiz her bireyin kendi tercihine kalmış bir olgu. Beçanson Ünüversitesinde öğretim görevlisi olan Prof. Jean – Denis Ruoillo'nun 2013 yılında yayımlamış olduğu bir rapor tekrar güncellendi.
Rouillon'a göre kadınların sütyen takma alışkanlığının ana nedeni psikolojik ve estetik kaygılara dayanıyor ve uzun süre kullanılan bu iç çamaşırının sağlığa zarar verebileceğini savunuyor.
Koronavirüs'ün etkisi azalmaya başlayınca özgürlüğün ne denli önemli olduğunu anlamış olduk. Birkaç arkadaş bir araya gelip bir yerlerde oturarak sohbet etmeyi bile özlediğimiz günleri umarım bir daha yaşamayız.
Yaşasın özgürlük!
Mutlu pazarlar.