Moda tarihin en önemli ilk akımları 1930 ve 1950'li yıllarda daha sonraları "Modanın Başkenti" unvanını alacak olan Paris'te gerçekleşti. "Coco" lakaplı Gabrielle Chanel ve "New Look" çıkışı ile Christian Dior bu eğilimlere öncülük etmiş oldular.
1960'lı yılların ikinci yarısında ise Londra, "Swinging London" akımı ile sanat, kültür, müzik ve modayı etkileyerek tüm dünyayı kasıp kavuracak olan bir fırtınanın ateşini fitillemiş oldu.
Modernizm ve eğlence kodları ile hedonizm felsefesini benimseyen bir kitleninin başlattığı bu güçlü akımın moda ayağının sembolü ise şüphesiz "mini etek" oldu.
Londralı tasarımcı Mary Quant'ın "Kadınlara otobüse yetişmeleri için bir olanak sağlıyorum" esprisi ile yorumladığı bu moda eğilimi, 1970'lerin ilk yıllarına kadar hüküm sürerek moda tarihine geçti.
Swining London felsefesinin İngiltere'deki süksesi kısa sürede Avrupa ve Amerika'ya yayıldı.
Dört erkekten oluşan Beatles grubunun müzikal mesajları tüm dünyayı kasıp kavururken, Pop-Art fırtınası da Andy Warhol'un öncülüğünde 1960'lı yıllara damgasını vurmuş oldu.
1955 yılında moda dünyasına adım atan Mary Quant, kadınların daha özgür olmaları gerektiğini savunuyordu. "Bazzar" olarak adlandırdığı küçük butik kısa sürede Londralı genç kızların King's Road'a akın etmelerine neden oldu. İstatistiklere göre 1960 yılında yedi milyon kadının gardırobunda en azından bir "Mary Quant" imzalı ürün bulunuyordu.
Tasarımcıyı dünyaca ünlü bir ikon haline getirecek olan defile ise 1965 yılında gerçekleşti ve mini etek kadınların hayatına girmiş oldu.
İngiliz model ve aktris Jean Shrimpton'un, Avustralya'da gerçekleşen Melbourne Cup'da çekilen mini etekli fotoğrafı dünyada bir skandal olarak nitelendirilirken, başka bir manken Twiggy, ünlü tasarımcı ile birlikte mini etekli dönemin sembolü haline geldi.
Aynı dönemde Paris'te ünlenen tasarımcılardan André Courréges ise, dünyanın en prestijli moda etkinliği olan Haute-Couture defilesinde mini eteği başka bir boyuta taşımış oldu.
PVC'den tasarlanmış renkli mini trapez etekler ve fütürist giysiler bu kez geniş kitlelerden aristokrasiye ve zengin zümreye empoze edildi.
Couréges ve Quant arasında yaşanan "mini etek fikrinin ilk yaratıcısı benim" kavgası ise dünya basınında uzun süre gündemde kaldı.
André Couréges'le Paris'teki yaşantım boyunca birkaç kez bir araya gelme şansım oldu. Bir sohbet esnasında bu konuyu dile getirdiğimde aradan yıllar geçmiş olmasına rağmen hâlâ iddialı olduğunu hissetmiştim.
Dünyanın önemli müzelerinden biri olan Londra Victoria Albert Museum, çok kısa bir süre önce sona eren ve "Moda akımlarının annesi" unvanı ile de bilinen Mary Quant'a ithafen retrospektif bir sergi düzenledi. Tasarımcının 20 yıllık profesyonel hayatında gerçekleştirdiği koleksiyonlardan alıntılar, illüstrasyon ve çizimlerden oluşan sergiyi çok arzu etmeme rağmen pandemi nedeni ile ziyaret edemedim.
Mini eteğe benzer giysilerin, 1920'li yıllarda kabarelerde dansçı kadınlar tarafından kullanıldığı biliniyor. Josephine Baker'ın 1926 yılında Paris'in ünlü kabaresi Follies Bérgere'de giydiği muzlardan oluşan mini etekli sahne kostümü belki de bu önemli akımın ilk tohumu olmuştu.