Vektörlerin değişmeye başlamasından söz etmiştim bundan iki - üç sene evvel T24'te yazmaya başladığım yazılarda. Bundan kastım ekolojinin ve iklim değişimi/ısınması üzerine kurulu bir anlayışın yavaşça siyasi alana yerleşmeye başlamasıydı. Daha önce de işaretlerin yer değiştirmesinden bahsettiğim 1980'li yılların sonundan 2018 yılına geldiğimizde, işaretlerin değil ama vektörlerin değişmekte olduğu üzerine bir iddiada bulunmuştum. Bu durum, aynı zamanda, toplumsal duyarlılıkların değişmeye başladığını bize göstermekteydi. Bu değişim gittikçe sanayileşmenin sıkıntılarını yaşamaya başlayan tarımdaki değişimler (monokültür) eksiklikler (biyoçeşitlilik), yeni hastalıkların baş göstermesi (hipertansiyon, nefes darlığı, entoleransın çoğalması, obezlik vb.) kötü ve hızlı yemek yemenin getirdiği sıkıntılarla kendini gösterdi. Denizlerin kirlenmesi ve hava kirliliğiyle devam eden ekolojik bir kriz insanların nezdinde algılanmaya başlamıştı. "Plastikleşen" dünya ve aşırı tüketim kendi sıkıntılarını ifade etmekteydi.
Bugün, her yerde değil belki ama Fransa'da siyasete olan güvenin en aza indirgendiği sosyal bir ortamda, ne sağın ne de aşırı sağın beklentilerini karşılayabilen bir seçim sonucu kendisini belirgin kıldı. Ekolojistlerin bu kadar etkili olacağının beklenmediği bir dönemde Fransa, ekolojistlerin başarısı üzerine bir yerel seçim geçirdi. Siyasete olan inancın kaybolması ve siyasetin krizi yaşandı bu seçimlerde. Aynı zamanda siyasi temsil krizi belirgin oldu (yüzde altmış oy kullanmadı). Uzun zamandan beri tartışılan bu durum bugün kendisini açığa çıkarmış bulunmakta. Sağ ve sanayi sonrası toplumun muhafazakâr yapısıyla birlikte göçmenlerin, banliyölerin krizi başka bir dinamiği ön plana çıkarmaya başladı. Güvensizlik yabancılara karşı olmaktan çok klasik siyasete karşı çıkanların duyarlılığını ortaya koydu. Yıllarca güvenlik söylemini sürdüren sağ ve aşırı sağın muhafazakâr siyaseti büyük bir yenilgi aldı; çünkü güvenlik sorunu yer değiştirmiş vaziyette: Ekolojik krizin rizikoları, göçmenlerin veya yabancıların rizikosunun önüne çıktı. İnsanlar doğanın ve iklimin tahribatını, güvenlikleri açısından, göçmenlerden daha önemli bulmuş durmaktalar. Hem hükümet hem de muhalefet ekolo - solun etkisini engelleyemedi. Ne sağ ne sol artık. Yeni bir nesil yeni bir siyaseti arzulamakta. Arzuların yönü ekolojist bir bakışa doğru yöneldi. En ilginç örnek: Marsilya'da yılların (yirmi beş sene) sağcı seçmeni ekolo - sola geçti.
Toplum; hem soldan (sosyalist ve komünist) hem sağdan (liberal ve cumhuriyetçi) memnuniyetsizliğini yıllarca gösterdikten sonra, bugün doğa karşıtı siyasetin eleştirisiyle, kendisine öncü bir yol gösterdi: Yeşil Ekoloji. Toplum artık bıkkınlığa varan bir siyasetten sıkılmış olduğunun altını çizdi. Fransa'nın birçok yerinde, biyolojik/doğal yiyeceklerin ve içeceklerin alış verişinin öne çıktığını senelerden beri izlemekteydik. Bu gayrı - memnun halin siyasete bu kadar kuvvetli bir şekilde damga vurabileceğini, sanırım, kimse tahmin etmemekteydi ya da çok az insan bunu tahmin edip, bekliyordu.
Birçok yerde ekolojistler ve sol birbirlerini destekledi. Bu ikili dinamikteki toplum, uzun zamandan beri hem sağdan hem de soldan gelen neoliberal ekonomik kararlardan bıkkınlığını gösterdi. Sağ ise Cumhuriyetçi değerler üzerinden sürdürmekte olduğu siyaseti ileri götürmekte sıkıntı yaşamaktaydı; bu sefer bu sıkıntı siyasi bir yenilgiyle birleşti. Aşırı sağ, her ne kadar bazı yerlerde başarı göstermiş olsa bile, toplumsal alandaki etkisini ekolojistlerin gösterdiği kadar kuvvetli bir şekilde gösteremedi.
Bu seçimler birkaç noktayı işaret etmekte: Güvenlik üzerine kurulu söylem, göçmen veya mültecilerden korkmak yerine doğa ve iklim tahribatından korktuğunu göstermekte. Güvenlik, "yabancıların gelip Fransızların işlerini ellerinden alacağından" korkmaktan vazgeçmiş gözükmekte (otuz yıldır süren bir siyasi söylem bu). Doğanın tahribatından korkmaya doğru yüzünü çevirmiş bulunmakta. Toplumun tümü ekolojist olmasa bile, çoğunluğu eski siyasi söylemlerden bıktığını göstererek, büyük bir oranda oy atmamayı tercih etti.
Fransa, tarihinde bir ilke daha imza attı. Marx'ın 19. yüzyılda tespit ettiği gibi bu toplum devrimciliğiyle öne çıkmaktaydı. Bu sefer de siyasetin klasik anlamda yok olmakta olduğunu gösterdi. Oy atmama tercihi bir siyasi partiyi savunmanın önüne geçti. Başka bir açıdan bakıldığında bu durum siyasi ekolojist hareketin imkanlı bir siyasi geleceği olduğunu ön plana çıkardı. 1990'ların hemen başında solu ekolojiyle birleştirmeye çalışan Félix Guattari'nin ruhu şad olsun!
Vektörlerin değişmekte olduğunu yazmıştık; ama bugün vektörlerin değişiminin izlerini takip ettik ve değişimin var olduğunu gösteren bir deneyi yaşamış olduk. Baştan kabul etmenin zor olduğu bir şekilde ekolojinin siyasi rolünün saptanmasının önünü açan işaretleri izledik ve sonunda ekolojistlerin siyasi başarısının örnek olduğu bir seçim gördük. Bu hareket git gide daha demokratik daha yeni değerlerin işleyeceği bir siyasetin başlamakta olduğunun ön işaretlerini ortaya koydu.
Sağdan ve soldan umudu kesenlerin önünde yeni bir siyasi ufuk belirdi: Ekoloji hayaleti Avrupa'yı sarmakta. Bugün neoliberalizm sonrası bir küreselleşme sadece Avrupa'nın değil, artık tüm dünyanın dinamiklerini taşımakta.
İzlemeyi sürdürelim; bu siyasetin bir geleceği olup olmayacağının yeni deneyleri önümüzdeki siyasal söylemin içinde yer almaya devam edecek gibi duruyor. Bunu, kapitalizmin sonu olarak okumaktan çok yeşil - ekolojik sürdürülebilir bir kapitalizmin işaretleri olarak görmek, belki de, daha mümkündür.