Bugünün bazı güncel diye adlandırılan “sanatçılarına” baktığım ve onlarla konuştuğum zaman, bilhassa sanat tarihini kafalarından silenleri düşündüğümde, bana üzücü gibi gelen nokta onlar hakkında hiçbir zaman güzel bir sanat kitabı yazılamayacağıdır. İlk olarak dostu Robert Lebel ve daha sonra Richard Hamilton, Jean Clair, Thierry de Duve, Jean-François Lyotard, Bernard Marcadé veya en son Eric Alliez, Marcel Duchamp üzerine yazdıklarında, sanat tarihinin içinden geçerek, bunu bambaşka yerlere çekmiş olan sanatçının üzerine “güzel kitaplar” yazıldığını görmek, sanatın ve içinden geçtiği tarihin kendine has öğeleriyle birlikte ne kadar değerli olduğunu anlamak, bunun üzerine tekrar düşünmek herhalde Roland Barthes’ın deyimiyle anarsam, “okumanın verdiği zevk” ile yazmanın zevkinin birbirleriyle buluşma anı olacaktır.
Neden sıkıntılı dönemlerde şairlere ihtiyaç olduğunu sormak gibi, bugünü anlatan bir dönemde de siyasetin vermiş olduğu direnme hareketlerinin yaratıcılığı kalmayan sıkıntılı hallerini izlemek bir o kadar üzücü durmakta değil midir? Sanatı sevenler için… Kendine has söyleminin içinden geçen bakışıyla sanatçıların düşüncelerinin yazıya çevrildiği sanat tarihi burada çok önemli bir yere sahip olmakta. Geçmişin sadece siyasi veya sosyal olaylarını değil ama çizgilerinin ve söylemlerinin içinden geçen bir görselin ve okunanın ne kadar önemli olduğunu anlayamamak belki de bugün sanatların en büyük sıkıntısı olarak durmakta.
Her şeyi politik direnmeye çeken bir siyasi bakışın, Deleuze’ün “sanatın klişelere karşı bir direnme” biçimi olduğunu yazdığını herhalde hiç anlamamış olanlara ait olduğunu düşündürmekte bana; çünkü direnme siyasi bir direnme değil direkt olarak, sanatın kendi dili içinden geçen bir tarihinin klişelerine bir direnme olduğunu anlayamamak bana üzücü gelmekte.
Senelerin verdiği bir düşünme ve okuma sayesinde bu eksiklik giderilebilir mi? Çocukça olan bu bakışa verilecek en güzel hatırlatma belki önce Proust ve sonra da Jankelevitch olacaktır. Biri kolektif bellek ile öznel belleği iç içe sokarak, yazılarından bir eser ortaya çıkarırken tüm edebiyat dünyasını anan, diğeri ise ölümünün hemen ardından Ravel üzerine yazdığı kitapla döneminin düşüncesini sanatla ve sanatın tarihi dönemiyle kesiştiren bir filozof olarak yazının okunmasının zevkini okuyucularına tattıracaktır.
Maurice Ravel’in dehasının hem Şopen’den hem de öğretmeni olan Fauré’den geldiğini yazarken Jankelevitch, bize düşüncenin getirdiği refleksiyonun sanat eserinin etrafından geçmekte olduğunu hatırlatmaktadır. Bu sadece müzik tarihi değil, ama edebiyat tarihine de bağlı olarak işlemektedir. Satie ve Rus müzisyenleri olmaksızın ve 1890’dan 1905’e gelen bir zaman çizgisinin içine aldığı yenilikler yapılmasaydı, belki de Ravel’in dehası bu şekilde çalışmak imkanına kavuşamayacaktı. Stravinsky ve Jazz ve de çok seslilikle ilgili olarak genişlemeseydi Ravel’in Debusy’nin sanatına olan dikkati bu kadar gelişemeyecekti belki de?
Yenilik bu ilişkilerden geçmekten başka neye bağlı olabilecektir ki? Eğer sanatçı bir evvelkileri bilemezse yapacağı yenilik “Amerika’yı yeniden keşfetmekten” başka ne olabilir ki? Tıpkı felsefenin geçmişi olmadan yeniliği olamayacağı gibi. Walter Benjamin’in, eğer arkasında Alman Romantizmi, Marksizm, Yahudi Mesyanizmi olmasaydı tarih tezlerinin yeniliği pek anlaşılamayacaktı.
Geçmişten gelen düşünürlerin veya sanatçıların yeniden güncelleşmeleri gibi bir ilişkiden söz etmekteyim; ama bu yakın geçmişte duran birisinin gelip de bugün bir yer edinmesinden çok daha fazla uzaklardan gelen sesin duyulur kılınması olacaktır. Merakın ve tekniğin yenilenmesiyle birlikte girilecek olan bir maceraya atılımdır sanatçıyı yaratıcı kılan.
Bugün belki de “sıkıntı dönemlerinde” yaratıcılığa” tekrar ihtiyaç duymaya başlayacağımız bir zaman birimine girmeye başladık: Bir çaba daha!
Ali Akay kimdir? Ali Akay Paris'te, 1976-1990 yılları arasında Paris VIII Üniversitesi'nde Sosyoloji, Felsefe ve Siyaset Bilim okudu. 1990 yılından beri İstanbul'da, Mimar Sinan Güzel Sanatlar Üniversitesi Sosyoloji Bölümü'nde öğretim üyesidir. Aynı Üniversitenin Resim Bölümü'nde 1992 yılından beri doktora derslerini sürdürmektedir. Yurt dışında Paris, New York ve Berlin'de dersler vermiştir. Türkiye'de ve yurt dışında birçok kurumsal ve kurum dışı sergilerin küratörlüğünü yapmıştır. 1992 yılında Toplumbilim dergisini kurmuş ve 2011 yılına kadar bu dergiyi sürdürmüştür. 2011 yılında, Toplumbilim dergisinin yeni ismiyle şu anda devam etmekte olan Teorik Bakış dergisini kurmuştur. Yurt içinde ve yurt dışında yazıları yayımlanmıştır ve sanat, sosyoloji ve felsefe üzerine birçok kitabı vardır. |