Klasik anlamıyla faşizmi hepimiz biliyoruz. Mussolini, Hitler, Franco filan. Ama günümüzdeki anlamıyla faşizm nedir? Modern dünyada faşist kime denir ya da kime denmeli? Sadece aşırı sağcılar mı faşisttir örneğin? Solcular faşist olamaz mı? Ülkede sadece Türk milliyetçilerine özgü bir "defo" mudur bu? Kürt milliyetçileri faşist olmaz mı mesela?
Faşizm aslında insana özgü psikolojik bir "defo"dur. Aşırı sağcılık, "benim milletim/etnik grubum en üstündür, en iyidir; diğerleri kötüdür!" anlayışını temel felsefe kabul ettiğinden, faşizme daha yatkındır kuşkusuz. Ama her milliyetçiye faşist damgası yapıştırmak da haksızlıktır. Her ideolojinin, her siyasi, etnik, dinsel, mezhepsel ve felsefi aidiyetin, grubun, kitlenin, kategorinin faşisti de vardır; faşist olmayanı da.
Faşizm bir süreçtir. Tek bir nokta değil, başlangıç noktasından ileriye doğru uzanan fonksiyonel bir çizgidir. Çizginin daha başındaki faşist, "ben ne dersem o!", "benim sözümün üstüne söz söylenemez!", "sen o (kutsal) kişinin adını dahi ağzına alamazsın!" ile başlar. Kendisi gibi düşünmeyen için, "Müslüman mahallesinde salyangoz sattırmayız!", "ya sev ya terket!" ve "insan içine çıkamamalılar!" ile devam eder. İktidarda olanların, toplu barışçıl protesto gösterilerini kasten kriminalize edip, bu yolla kitleleri tehdit ve sindirmeleriyle perçinlenir (Ben söylemiyorum, Kavala kararında AİHM söylüyor!). Hazzetmediği muhalefet liderini hapse attırmakla, hatta linç ettirmeye yeltenmeyle daha uç noktalara doğru ilerler.
Otoriterlik hatta diktatörlük ile faşizm arasındaki fark ise zorbalık noktasında. Modern otoriterler hatta diktatörler, muhalifleri, başlarını kaldırıp isyan etmedikleri ve muhalefetlerini "sessizce" ve fazla etliye sütlüye dokunmadan yaptıkları sürece tolere ediyorlar. Faşizmde ise kurumsal bir zorbalık var. Kendisi gibi düşünmeyeni, muhalefetini isyankarlık boyutunda dile getirmese bile, illa kendisi gibi düşünmeye totaliter bir zorlama var. Aksi halde, en hafifinden, psikolojik yıldırma, trollere taciz ettirme; hatta "sokağa bile çıkamaz duruma düşürme"; olmadı, soruşturmalarla, ihraçlarla hatta hapse attırmalarla süründürme; daha da olmadı lümpenlere "linç ettirme" var.
Modern faşizmin en baskın özelliği, liderin veya partinin günlük politikasını ve dünya görüşünü kitlelere empoze ederken, toplumun kutsallaştırdığı değerleri kullanması. Bunu yaparken fikirlere değil duygulara odaklanması. Bu değer genellikle dinsel veya vatanseverlik motifleriyle süslenir. Toplumun kutsal saydığı tarihsel kişilikler de kullanılır. Bu ölmeyen taktiğin en somut aracı ise "dil"dir (BKZ: Ragıp Duran: "Kelime değil anlamdır esas olan", ArtıGerçek, 30 Ocak 2020).
Sözcük/dil, bir insanın görünen yüzüdür, vücududur. Sözcüğün anlamı ise onun omurgasıdır, iskeletidir. Maddi veya soyut bir olguyu ifade etmek için hatalı/yanlış sözcük/dil kullanıldığında, omurga/iskelet ile, içinde bulunduğu vücut/gövde arasında derin bir uyumsuzluk baş gösterir. Omurga vücuda sığmaz ve onu taşıyamaz olur. "Omurgasızlık" böyle oluşur.
Faşizmin kitleleri etkilemek, kafalamak, kandırmak için en rutin silahı budur.
Genelleştirilmiş, soyut, gösterişli, havalı, kitlelerin egolarını, aşağılık komplekslerini, tarihsel ve psikolojik "içinde kalmışlıkları"nı aşka ve dolduruşa getiren; bilinçaltı hayallerini okşayan ve umut satan kalıplaşmış sözcükler ve kavramlar icat etmek. Bu kalıpların dışına çıkarak özgür düşünmenin ise sapkınlık, anarşistlik, aşırılık, vatana ihanet, "dinden imandan çıkma" anlamına geldiğini empoze etmek.
Bunu yaparken faşizmin dil kullanımında nüanslar kaybolur; kalıplarla konuşma ön plana çıkar. Mevcut deyim ve kavramlar tahrif edilir. Bir "iktidar dili" oluşturulmaya çalışılır. Özgürlükçü dil ve kavramlar ötekileştirilmeye ve kriminalize edilmeye başlanır. Kalıplarla konuşma bir süre sonra ortalama insanın kalıplarla düşünmesine yol açar. Sokaktaki ortalama insan, düşünürken bile kalıpların dışına çıkamaz olur.
Faşizmin kullandığı kavram ve sözcükleri kullanmamalı. Aynı şeyi ifade etmek için farklı terimleri kullanmalı. Örneğin, komünist yerine sosyalist veya toplumcu; liberal yerine özgürlükçü; millet yerine halk veya toplum demeli! "Dış güçler", "beka", "milli birliğe en çok ihtiyacımız olan şu günlerde…", "kanları yerde kalmayacak", "bölücülük yaptırmayız", "vatanı böldürmeyiz", "mukadderat", "takdir-i ilahi" gibi kalıplaşmış söylemlere dikkat etmeli!
Çevrendeki insanların farklı şeyler yapmasını, farklı şeyler giymesini, farklı şeylerden konuşmasını, farklı yerlere gitmesini; kısacası her fırsatta rutinden çıkmasını şiddetle teşvik etmeli! Rutin, faşizmin en büyük yardımcısıdır. Sıradışılık ise en büyük düşmanı. Renkli ve değişik şeyler giyinmeli; ülke içi ve dışında farklı yerleri gezmeli ve görmeli; değişik ve farklı ortamlarda bulunmalı; sanatsal kültürel faaliyetlere katılmalı; egzantirik ve sıra dışı insanlarla tanışmalı, konuşmalı.
Sorgulayıcı olmalı! Çocuğunu sorgulayıcı yetiştirmeli. Hiçbir şeyin sana empoze edilmesine izin vermemeli. Dogmalarla savaşmalı. Dogmalar faşizmin en büyük dostudur. Sorgulama ise en büyük rakibi.
Putları yıkmalı! Faşizm, putlar yaratıp, o putların sembolize ettiği kavramın çevrelediği çembere kitleleri hapsedip; putları kitleleri kontrol etme aracı olarak kullanmayı sever. Çok da sevsen, çok da saygı duysan, hiç kimseyi putlaştırmamalı. Buna Atatürk de dahil.
Bunları kitleleri provoke etmeden, kimseyi ötekileştirmeye çalışmadan yapmak çok önemli bu arada. "Armudun sapı, üzümün çöpü" tarzı, siyasetteki her sivrilen ve geleceği olan demokrat potansiyel lidere kulp bulmaya çalışılırsa, demokrasiye geçiş için, değil 2023’e, 2071’lere kadar da beklemek gerekebilir. Ölümsüzlük iksiri bulunursa o da!
*Prof. Dr., Ankara Üniversitesi Hukuk Fakültesi.