Son zamanlarda kamuda üst düzey görevlerde bulunan bürokratların kendi maaşları dışında kamudaki başka ilave postlardan da birçok ücret aldıklarına yönelik haberler arttı. Öyle ki kamuda 3 veya 5 hatta daha fazla yerden ücret alanlar olduğu anlaşılıyor.
Yani bu konuda işin suyu çıkmış gibi.
İşin hem hukuksal hem de etik ve vicdani boyutunu ayrı ele almak lazım.
Çünkü bazen hukuka yani kitabına uydurulmuş her şey ahlaka ve vicdana da uygun olmayabiliyor.
Bu nedenle hukuk ile ahlak-vicdan arasında uyumsuzluk varsa hukuk kuralını revize etmek gerekebiliyor.
Yani etiği hukuka değil, hukuku etiğe uydurmak önemli.
Bu noktada kavramsal açıdan ahlak, etik, vicdan gibi kavramların aralarındaki nüanslara girmiyorum. Kastım daha çok ahlak ve etik kavramlarının doğruluk ve dürüstlük boyutlarıyla algılanması.
Hukuksal açıdan bakarsak, hangi görevde olursa olsun kamuda çalışanların kendi görevleri dışında başka görev almaları durumunda ilave ücret almalarını düzenleyen genel bir yasal düzenleme var:
631 sayılı KHK'nın 12. maddesi.
2001 yılında, yani Ecevit koalisyon hükümeti zamanında getirilmiş ve halen yürürlükteki bu hükme göre kamuda çalışan biri, kendi kurumu bünyesinde olsun başka kurumlarda olsun, asıl görevi dışında yürüttüğü görevlerden sadece biri için ilave ücret alabilir. Birden fazla ilave görev için ücret alması kanunen yasak.
Bu noktada belirtelim ki burada yasak olan, ilave birden fazla görev almak değil. Birden fazla ilave ücret almak yasak. Birden fazla ilave görevi olan ya bu ilave görevlerin birinden fazlası için ücret almayacak; ya da aldığı birden fazla ilave ücreti devlet hazinesine iade edecek.
Bu kural hangi statüde olursa olsun kamuda çalışan herkes için geçerli ve bağlayıcı. Tabii aksini öngören açık bir istisnai kanun hükmü yoksa.
Kamu görevlilerinin özlük hakları Anayasaya göre CBK ile düzenlenemeyeceği için bu konuda Cumhurbaşkanı tarafından istisna getirilebilmesi de hukuken mümkün değil.
Bu kurala uymayan ise disiplin suçu dışında, görevi kötüye kullanma suçu işlemiş olur.
Gerçi anılan kanun (KHK) maddesinde 2011 yılında yapılan değişiklikle söz konusu birden fazla ücret alamama kuralı biraz sulandırılmış. Önceki halinde kişinin kendi asli görevi gereği zaten yapması gereken ilave görevler için ayrıca ücret alamayacağı kurala bağlanmıştı. 2011'de bu ifade kaldırılarak, kişilerin zaten asıl görevleri icabı yapmaları gereken bazı görevler için bile (birden fazla olmamak kaydıyla) ek ücret almalarının önü açılmış. Bu konudaki ihtilafları gidermeye de Maliye Bakanlığı yetkili kılınmış.
Yeni haliyle biraz sulandırılmış olsa da kanunla öngörülen kural yine de isabetli.
Kuralın yukarıdaki 2011 değişikliğinin yanlışlığı dışındaki en büyük eksikliği ise, ilave alınabilecek bu tek ücret için objektif ve adil ve bir üst limit öngörülmemiş olması.
Bu noktada ilave yapılan bu görev için asli görevinden aldığı maaşın yarısını geçememe veya -daha objektif ve makul bir standarta bağlanmış olan- KİT yönetim kurulu üyelikleri için öngörülmüş tutarı geçememe gibi bir kuralın da bu hükümde yeralması isabetli olurdu.
Nitekim TT ve Turkcell yönetim kurulu üyeliği gibi bazı görevlerin aylık 100-120 bin TL civarında geliri olduğu söyleniyor. Edindiğim bilgilere göre KİT'ler dışındaki kamu şirketleri, kamu iştirakleri veya özel statülü birçok kurum/kurul için bu ilave görevlerden genelde aylık 15-20 bin TL civarı ek ücret alınıyor. Bazı görevlerin ücreti ise aksine oldukça mütevazı.
Bu konuda ek görev olarak KİT'lerde yönetim kurulu üyeliği yapanlar; kamu bankalarında veya KİT statüsü dışındaki kamu şirketlerinde veya kamu iştiraklerinde görev yapanlar ve kamudaki birtakım kurullarda/komisyonlarda ek görev yapanları birbirinden ayırmak lazım.
Ek görev olarak KİT yönetim kurullarında üyelik yapanlar için ücret makul bir standarta bağlanmış durumda ve öyle fazla abartılı değil. Fakat bunlar için temel sorun, gerçekten de KİT'lerde yönetim kurullarına ihtiyaç olup olmadığı.
Kamuda birçok üst düzey görevlerde bulunmuş tecrübeli bir bürokrat dostum KİT'lerdeki yönetim kurullarının zaten sembolik konumda olduğu ve kaldırılmasının daha isabetli olacağı görüşünde.
Kamu bankalarında veya KİT statüsü dışındaki kamu şirketlerinde veya kamu iştiraklerinde görev yapanlar için ise yönetim kurulları kendi ücretlerini kendileri belirliyor ve hiçbir objektif yasal üst limiti yok. Ayrıca bunların kendi üst yöneticileri aynı zamanda kendi iştiraklerinde de ilave görev alabiliyor ve buralardan ayrıca yüksek meblağlı ilave ücretler alıyorlar. Yani bir koyundan birkaç post çıkarıyorlar. Dolayısıyla buralardaki ücret/ilave ücret sorunu önemli ve mutlaka makul biçimde kurala bağlanması gerekiyor.
Kamudaki birtakım kurullarda ek görev yapanlar (YÖK, Bilgi Edinme Kurulu gibi kamudaki çeşitli kurul, komisyon vs.) için ise alınan ilave ücret genelde sınırlanmış durumda.
Anladığım kadarıyla kamudaki bu birden fazla ücret alma konusunda kanunun birden fazla ilave ücret almayı açıkça yasaklamasına karşın uygulamadaki kamu vicdanını zedeleyen örnekler, ilgili kişilerin diğer ilave görevlerini bildirmemesi nedeniyle idareyi hataya düşürmesi veya yanıltması sonucu oluşuyor. Bazen de bu kişiler kendi ayrıcalıklı konumlarını veya siyasi güçlerini kullanıp siyasi baskı ile Hazine ve Maliye Bakanlığından lehlerine karar aldırıyorlar.
Ayrıca bu alınan ek ücretler için genelde ek vergi beyannamesi verilmediği ve bunun denetiminin fiilen yapılmadığı söyleniyor. Ek oluşacak verginin ilgili şirket tarafından üstlenilmesi ise farklı bir sorun. Burada değinmiyorum.
Örneğin öğrendiğime göre kamudaki binlerce çalışanı olan özel statülü önemli bir kurumun genel müdürü, hem genel müdürlükten, hem yasal olarak zaten yapmak durumunda olduğu kendi kurumunun yönetim kurulu başkanlığından, hem de tamamen alakasız bir kamu bankası yönetim kurulu üyeliğinden toplam 3 ayrı ücret alıyor ve bu duruma Maliye Bakanlığı olumlu görüş vermiş.
Bu noktada açıkça belirtelim ki gerek başka yaptığı ilave görevleri ilgili yerlere bildirmeyen, gerekse kanuna aykırı görüşler veren kamu görevlileri açıkça görevi kötüye kullanma suçu işliyorlar. Ayrıca disiplin suçları da cabası. Bu suçun zamanaşımının da en az 8 yıl olduğunu belirtelim.
Hukuksal boyutu bir yana bırakırsak, etik olarak bence üst düzey bir kamu görevlisinin kendi asli görevi kapsamında olan, zaten asıl görevi gereği veya asli göreviyle doğrudan bağlantılı ilave görevler için ayrıca ücret alması doğru değil. Bu durum bir koyundan birden fazla post çıkarmak anlamına geliyor ve yanlış. Kanunun önceki halinde bunun yasaklanması doğruydu. Sonradan kaldırılması ise çok yanlış.
Diğer yandan, zaten bir kurumun yöneticisi olan birinin tamamen alakasız başka bir yöneticilik görevini ayrıca icra etmesi de çok hatalı. Örneğin RTÜK veya TRT gibi zaten önemli bir kurumun baş yöneticisinin, sanki kendi kurumunda yeterince işi yokmuş gibi, ayrıca bir de kamu bankası yönetim kurulu üyesi yapılması gerçekten absürt bir durum. En başta, sanki memlekette o görevi yapacak başka kimse kalmamış gibi o kişiyi o ilave göreve atayanlar yanlış yapıyor. Ayrıca etiğe uygun olan, o kişinin de aslında bu ilave görevi kendisinin kabul etmemesi. Çünkü her iki işin de layıkıyla birlikte yapılabilmesi mantıken mümkün değil.
Bunun kamudaki bazı kurul ve komisyonlar için istisnaları olabilir. Örneğin Maliye veya Sayıştay'daki veya bakanlıklardaki teknik üst görevde olan birinin kendi uzmanlığına dair katkı verebileceği ilave görev olarak YÖK üyeliği veya kamudaki benzer kurul veya komisyon üyeliği yararlı olabilir. Ama ilave görevin biri geçmemesi ve alınan ek ücretin makul bir limite tabi olması kaydıyla.
Ancak kamu bankaları veya ücreti ballı bazı iştiraklerin yönetiminde ilave görev yapmanın "arpalık" niteliği dışında başka nedenini bulmak genelde zor.
Zannediyorum siyasi iradenin buradaki amacı, bu tür ilave görev ücretleriyle kamuda kendisi için çok önemli ve vazgeçilmez konumdaki ve nitelikteki bürokratları bu yolla biraz daha ödüllendirmek.
Böylece önemli bürokratik görevlerde olanlara, "bana sonsuz itaat ederseniz ve istediğim her şeyi gözü kapalı yaparsanız sizi maddi açıdan da ihya ederim" mesajı vermek.
Yani anlaşılan o ki bu tür cazip ilave ücretli görevler bürokratlar için bir tür "havuç" olarak kullanılıyor.
Ne var ki havuçlara hemen atlayıveren tavşanların sonunun genelde hayırlı olmadığı da bilinen bir olgu…