Erken seçim olmazsa, yaklaşık 1 yıl sonra yapılacak Cumhurbaşkanlığı seçimi ve genel seçimler için özellikle Cumhurbaşkanı adaylığı konusu siyaseti yoğun biçimde etkilemeye başladı.
Erken seçim olursa Seçim Kanununda son yapılan değişiklikler 1 yıl içinde uygulamaya geçemeyeceği için erken seçim olasılığı bence çok düşük. Çünkü barajın inmesi, ittifaklarda artık oyların sayılmaması ve seçim kurul başkanlarının en kıdemli hakimlerden olma zorunluluğunun kalkması iktidar bloğu için kendisine avantaj sağlayıcı hususlar olarak görülüyor.
Ayrıca ekonomik kriz bu haldeyken erken seçime gitmek iktidar için muhtemelen siyasi intihar olur.
Meğer ki bir yıl sonra ekonomik krizin çok daha yıkıcı olacağı ve siyaseten altından kalkmanın daha da olanaksız olacağı öngörülmüş olsun.
Ama yine de burası Türkiye.
Siyasette olan hiçbir şeye şaşırmam.
6'lı muhalefet bloğunun Cumhurbaşkanı adaylığı için en önemli gündem, İstanbul veya Ankara Büyükşehir Belediye başkanlarından birinin mi; CHP Genel Başkanının mı, yoksa üçüncü bir kişinin mi aday gösterileceği.
Bu noktada henüz 3 bilinmeyenli bir denklem bulunuyor.
Gerçi gelinen noktada 2 belediye başkanı ve CHP lideri dışında üçüncü bir kişinin adaylığına muhalefet kamuoyunu hazırlamak pek mümkün görünmüyor.
Dolayısıyla 6'lı muhalefet liderleri üçüncü bir kişiyi aday gösterse bile bu kişinin tüm muhalefeti kapsayıcı bir aday olması güç göründüğünden, muhalefet içinden de başka alternatif adayların çıkma olasılığı yüksek olur.
Bu nedenle muhalefetin adayının iki büyükşehir belediye başkanından biri ya da ana muhalefet partisi lideri olması dışında bir olasılık gerçekçi görünmüyor.
Diğer bir belirsizlik ise HDP'nin ayrı bir aday çıkarıp çıkarmayacağı.
Muhalefetin adayının ilk turda kazanma şansı olup olmadığı tamamen buna bağlı.
İki büyükşehir başkanından birinin adaylığında karar kılınırsa, parti üst yönetimlerindeki geleceğe yönelik pozisyon almalar bağlamında, CHP üst yönetiminin İmamoğlu'nun adaylığına değil M. Yavaş'ın adaylığına; İYİP üst yönetiminin ise M. Yavaş yerine İmamoğlu'nun adaylığına daha sıcak bakacağını tahmin ettiğimi daha önce yazmıştım.
Halktan yüzde 50'den fazla oy alarak Cumhurbaşkanı seçilen birinin, içinden geldiği veya aynı politik aileden geldiği partinin "doğal lideri" konumuna gelecek olması, mevcut parti üst yönetimlerini içten içe rahatsız edebilir diye hissediyorum.
Diğer yandan her iki büyükşehir belediye başkanının da - ana muhalefet partisi liderine oranla- Cumhurbaşkanı seçilme şansının bariz biçimde çok daha yüksek olduğunu anlamak için siyaset bilimi uzmanı olmaya da gerek yok.
Sokağa çıkıp bu konuyu sorduğunuz her kesimden 10 kişinin 9'unun düşüncesi de bu yönde.
Yoksa Sayın Kılıçdaroğlu'nun bu görev için liyakatinde ve yetkinliğinde hiç kuşku yok.
Yani realpolitik açısından önümüzdeki Cumhurbaşkanlığı seçiminde önemli olan Cumhurbaşkanlığı için en liyakatli adayın kim olduğu mu, yoksa bu en yaşamsal seçimde Cumhurbaşkanlığını kazanma ve dolayısıyla iktidarı değiştirme ihtimalinin/şansının en çok hangi adayda olduğu mu?
6 muhalefet liderinin bence yanıtlaması ve karar vermesi gereken husus bu.
Yanıtı da belli gibi aslında.
Ülkenin raylarının otokrat dünyadan tekrar demokrat dünyaya doğru yön değiştirmesi için belki de en yaşamsal seçimde kazanma olasılığı en yüksek olana yönelmeme lüksümüz yok gibi sanki.
Ama tabii ki takdir meşru karar vericilerin.
Bu arada ilaveten vurgulayalım ki İktidarın elindeki kamu gücü dikkate alındığında, Cumhurbaşkanı seçimini kazanmak için muhalefet adayının alması gereken oy oranının fiilen yüzde 50+1 değil, en az yüzde 52 üstü olması gerektiği de herkesin bildiği bir sır!
Bu nokta da kazanma şansı daha fazla olana yönelinmesini ayrıca zorunlu kılıyor gibi.
İki belediye başkanından hangisinin Cumhurbaşkanı seçilme şansının daha fazla olduğu sorusuna yanıt vermek ise oldukça güç.
İmamoğlu'na HDP tabanından ilave ciddi oy geleceği; M. Yavaş'a ise normalde iktidar bloğuna oy veren milliyetçi-muhafazakâr çevrelerden ilave ciddi oy geleceği kesin gibi.
Sonuçta üç aşağı beş yukarı oy potansiyelleri yakın görünüyor ve her ikisinin de seçilme şansı olağanüstü bir durum olmadıkça çok çok yüksek gibi.
İkisi arasındaki aday tercihinde belki de verilmesi gereken karar şu noktada düğümleniyor:
Yeni dönemde, yani "post AKP-MHP" döneminde, daha önce resmen hiç iktidarın parçası olamamış bazı toplum kesimlerini (Kürtler ve Solcular) iktidara entegre ederek "normalleştirmek" mi daha mantıklı, yoksa bir anlamda statükoyu koruyarak, yeni iktidarda ülkedeki milliyetçi-muhafazakâr-sağ çoğunluğun "anti-demokrat" kesimlerini ekarte edip, bunların yerine sağın "daha demokrat" ve "daha makul" kesimlerini koyarak ve merkez sol-merkez sağ-ılımlı milliyetçi-Atatürkçü ittifakı şeklinde bir tür "merkez koalisyonu" ile mi yola devam etmek mi daha "risksiz"?
Biri daha "idealist", diğeri daha "realist" bir tercih olacak sanki.
Belediye başkanlarının Cumhurbaşkanı adaylığı için hukuksal sorun bulunup bulunmadığı ise önümüzdeki haftanın konusu.