Geleneksel olarak sağcılar bizde hep millet iradesinin üstünlüğünü savunmuştur. Millet iradesinin tecelli ettiği parlamentonun iradesinin en üstün güç olduğu ve parlamento (TBMM) iradesinin başka organlarca sınırlanamayacağı fikri sağ cenahtaki demokratların 1950’lerden bu yana en klasik söylemlerindendir. Bkz. "Yeter söz milletin!" mottosu.
Solcular ise, çoğunluğun iradesinin her zaman en üstün güç olmaması gerektiğini; çoğunluk iradesinin çağdaş demokrasinin diğer prensipleriyle çevrelenmesinin modern demokrasinin gereği olduğunu; bu bağlamda TBMM iradesinin gerektiğinde diğer anayasa organlarca (AYM, CB, MGK gibi) sınırlanmasının meşru olduğunu savunmuşlardır.
Gün olup devran dönünce, özellikle yeni sistemde Cumhurbaşkanı'nın (CB) yetkileri ile parlamento (TBMM) yetkilerinin çatışma sorunu ortaya çıkınca (örneğin CBK’ler) işler tersine dönüverdi.
Daha önce ısrarla millet/parlamento iradesinin üstünlüğünü savunanlar bir anda tornistan ediverdi! Cansiperane biçimde CB iradesinin parlamento iradesine üstünlüğünü savunmaya başlayıverdiler.
Önceleri TBMM iradesini pek de önemsemeyen hatta küçümseyen kesim ise şimdi canla başla CB’ye karşı parlamento iradesinin üstünlüğünü savunmaya başladı.
En bariz örnek olan CBK’leri ele alalım:
Cumhurbaşkanlığı kararnameleri (CBK’ler) yeni sistemin en önemli hukuksal aracı konumunda. CB’nin kanuna yani parlamentoya ihtiyacı olmadan doğrudan ve ilk elden (asli) düzenleme yapmasına, kural (norm) koyabilmesine olanak veriyor.
Sistem değişikliği yapılırken, değişikliğe destek veren MHP’nin zorlamasıyla Anayasa’ya CBK’leri oldukça sınırlayan ve çevreleyen, kanunların CBK’lere açıkça üstünlüğünü öngören hükümler konuldu (Bkz. AY m.104/17). Bu bağlamda CB’nin bu yolla -KHK’ler misali- TBMM’nin yerine geçerek kanun kuvvetinde düzenleme yapabilmesine engel olundu.
Bu konuda Anayasa çok açık. CB, ekonomik haklar dışındaki temel hak ve özgürlükleri CBK ile düzenleyemiyor. Halen kanunla düzenlenmiş olan veya Anayasa'da kanunla düzenleneceği öngörülen konular CBK ile düzenlenemiyor. Kanunla CBK çatışırsa kanun üstün kabul ediliyor.
Hatta son derece enteresan biçimde, CB yani Yürütme’nin, öncesinde kanun kuvvetinde düzenleme (KHK) yapma ve böylece kanunu değiştirebilme veya yürürlükten kaldırma yetkisi varken, yeni sistemde (KHK’ler kaldırıldığı için) CB'nin (olağan dönemlerde) böyle bir yetkisi kalmadı.
Yani o kadar güçlendi denilen CB, yeni sistemde kanuna eşdeğer düzenleme yapma yetkisini açıkça kaybetti (yine de kendisine söylemeyin, ya da benden duyduğunuzu söylemeyin; bu yetkisinin kaldırıldığının halen farkında olmayabilir!).
Sonuçta teoride yani "kağıt üzerinde" de olsa, yeni sistem aslında bu konuda parlamento ile CB arasında hiç de fena olmayan bir denge kurmuş. CB, yürütme alanına ilişkin belli konularda TBMM’nin kanununa dayanma ihtiyacı olmadan ilk elden düzenlemeler yapabilecek (Merkezi idarenin teşkilat ve görevlerinin ve ekonomik hakların düzenlenmesi gibi). Ama kişi özgürlüklerine ve siyasal haklara, yerel yönetimler, üniversiteler ve meslek kuruluşları gibi özerk idarelerin yetki alanına CBK ile karışamayacak. Buna karşın CB, kanun kuvvetinde düzenleme yapamayacak. CBK ile kanun arasında, yani CB ile TBMM arasında ihtilaf çıkarsa, TBMM’nin kanunu üstün kabul edilecek.
Yeni başkanlık sistemi diğer konularda (örneğin Bütçe veya Meclis’in siyasi denetim yolları gibi) TBMM ile CB arasında ve ayrıca Yargı ile CB arasında hiç de adil bir denge kuramıyor. Kantarın topuzunu CB’den yana kaydırıyor. Ama CBK’ler konusunda aslında teoride iyi bir denge kuruyor. Bu noktada 2017 Anayasa değişikliği hazırlanırken MHP temsilcilerinin çabalarını takdir etmek gerekiyor. Bu çabalar olmasaydı yeni Sistemde CB’nin kararname ile istediği kanunu istediği biçimde değiştirme yönünde genel bir yetkiye sahip olması sürpriz olmazdı.
Bu konuda Anayasa'da öngörülen dengenin teoriden pratiğe de yansıtılabilmesi için kilit merci ise AYM.
Çünkü Yürütme yani "icra" yetkisini elinde bulunduran CB, Anayasa ile öngörülen bu sınırlamalara uymaz ve CBK’leri anayasal sınırları dışına taşırarak keyfi biçimde kullanmaya kalkarsa, Sistem’de bunu engelleyebilecek tek hukuksal güç AYM.
CBK’ler aslında teknik olarak "idari düzenleme" niteliğinde olmasına rağmen Anayasa bunların denetimini (niyeyse?) Danıştay yerine AYM’ye vermeyi tercih etmiş.
Bu noktada AYM çoğunluğunun potansiyel bir CB-parlamento çekişmesinde objektif ve tarafsız yargıç performansı gösterebilmesi tüm ülke ve tüm vatandaşların hak ve özgürlükleri için yaşamsal önemde.
Bu konuda belli ölçüde de olsa fikir verebilecek AYM kararları geçtiğimiz günlerde yayımlandı (RG, 13 Mayıs). CBK’ler hakkında AYM ilk defa önemli üç karar verdi.
AYM’nin CBK’ler hakkındaki bu ilk önemli içtihadı için söylemem gereken ilk şey, Anayasa'da kanunla düzenlenmesi öngörülen konularda CBK çıkarılmasının mümkün olmadığına oybirliği ile karar verilmiş olması.
Bu hususta teknik bir tartışma bulunuyordu. Anayasa’nın ilgili hükmündeki (m.104/17-3) "münhasıran" ifadesinin kanun yani parlamento lehine mi, yoksa CBK yani CB lehine mi yorumlanacağı belli değildi. AYM’nin bu içtihadında bu tartışmayı sonlandırıp bu noktada Parlamento yetkisi lehine yorum yapması tüm vatandaşların hak ve özgürlükleri lehine olumlu bir gelişme.
Bu yorumun "oybirliği" ile bu yönde yapılması ise daha da önemli. Bundan sonraki AYM üye dengesindeki değişimden etkilenmeyeceğini gösteriyor.
Böylece Anayasa'da açıkça kanunla düzenleneceği belirtilen konularda CBK çıkarılamayacağı AYM’nin oybirliği ile hüküm altına alındı. Bunun pratikteki anlamı, ekonomik-sosyal haklar dışındaki kişi hakları ve siyasi özgürlüklerin ve ayrıca örneğin, belediyeler gibi yerel yönetimler ve üniversitelerin yetkilerinin ve bunlar üzerindeki denetimin CBK ile düzenlenemeyecek olması.
Sonuçta, bir hak veya özgürlük sınırlamasının tek bir kişinin iradesine bağlı olması yerine 600 kişinin iradesine bağlı olması -ideal olmasa da- daha tercihe şayan bir durum.
* Prof Dr. Ali D. Ulusoy, Üniversitesi Hukuk Fakültesi.