CHP'nin kamuda türban serbestisini güvenceye alan kanun teklifi ve iktidarın buna Anayasa değişikliği önerisi ile yanıt vermesi gözleri tekrar türban tartışmalarına çevirdi.
Bakıyorum şimdi herkes bu konularda ahkam kesiyor ve özgürlükçü kesiliyor.
Bu konuda 28 Şubat döneminde korkudan hiçbir hukukçu akademisyenin yazı yazamadığı zamanlarda üniversitelerdeki türban yasağının hukuka uygun olmadığına dair makaleler yazıp yayımlatmış biri olarak birkaç söz söylemeye hakkım olduğunu düşünüyorum.
"Ülkede halen böyle bir sorun var mı/kaldı mı ki böyle bir tartışma yapılıyor?" sorusuna girmeyeceğim.
Yanıtı belli.
CHP'nin bunu gündeme getirmesinin iki nedeni var gibi.
Hem muhafazakâr kesime iktidar değişirse bu konudaki eski yasakların tekrar getirilmeyeceği güvencesi vererek ekstra oy devşirmeye çalışmak, hem de Kılıçdaroğlu'nun muhtemel CB adaylığı için muhalefetin dindar-muhafazakar kesiminin (Deva, Gelecek, Saadet hatta kısmen İyi Parti) onayını almaya zemin hazırlamak.
Dolayısıyla bu konunun tekrar gündeme getirilmesinin siyasi bir gerekçesi var.
Bu arada bu konunun kanun ile mi yoksa Anayasa ile mi düzenlenmesi gerektiği hakkındaki görüşüm, eğer mümkünse Anayasa ile düzenlemenin daha güvenceli olacağı.
Ancak amaç zaten bu konudaki eski yasakların geri gelmeyeceği hususunda muhafazakâr kesimlere mesaj vermekse, bizzat CHP tarafından verilecek bir kanun teklifinin yasalaşması da bu amacın gerçekleşmesini sağlar.
Burada önemli olan bu konuda getirilecek kanun/Anayasa hükmünün içeriğinin ne olacağı.
CHP'nin kanun teklifi açıklandı:
Kamuda ve meslek kuruluşlarına bağlı çalışan "kadınlar, yürüttükleri mesleğin icrası kapsamında giyilmesi gerekli cübbe, önlük, üniforma vb. dışında kıyafet giymek ya da giymemek gibi temel hak ve özgürlükleri ihlal edecek biçimde herhangi bir zorlamaya tabi tutulamaz".
İktidarın bu konudaki Anayasa değişikliği teklifi henüz açıklanmadı.
CHP'nin kanun teklifinde dikkatimi çeken birkaç husus var.
İlki, kadınlar hakkında öngörülen bu giyinme veya giyinmemeye dair zorlama yasağının niçin sadece kamuda çalışan veya meslek kuruluşlarına bağlı çalışan kadınlar için öngörüldüğü ve diğer kadınlar için öngörülmediği.
Örneğin üniversite öğrencisi kadınlar ya da özelde veya serbest mesleklerde çalışan kadınlar için niçin böyle bir güvencenin öngörülmediği.
Zira düzenleme tekniği açısından bir hakkı spesifik olarak sadece belli bir kesim için öngörürseniz, sanki bu hakkın diğer kesimler için kullanımı güvenceye alınmamış gibi bir sonuç ortaya çıkabilir.
O halde bu hususta teknik bir düzenleme sorunu var bence.
İkincisi, metnin içeriğine bakıldığında kadınlar için cübbe, üniforma, önlük gibi resmiyete ilişkin kısım dışında hiçbir kıyafet sınırlaması (giyinme veya giyinmemeye zorlama yasağı) koyulmasının kategorik ve mutlak biçimde yasaklanması, örneğin cübbe veya önlüğün içine hiçbir şey giymeyenlere de müdahale edilemeyeceği anlamına da geliyor!
Yani bu metne göre, cübbenin veya önlüğün altına sadece mayo giyerek gelene de hukuken karşı çıkılamayacak!
Hatta tersine, önlük veya cübbenin hatta üniformanın üzerine bir şeyler giyilmesine de müdahale edilemeyecek.
Aynı şekilde burada da düzenleme tekniği yönünden sıkıntı var.
Bu türden kategorik ve mutlak yasaklar düzenleme tekniği açısından sorunlu sonuçlar doğuruyor.
Üçüncüsü, CHP'nin bu teklifine göre kamuda çalışan her tür kamu görevlisi yüzünü tamamen kapatan peçe ve çarşaf ile de görev yapabilecek. Örneğin peçe ve çarşaf takan bir polise, subaya veya hakime kimse karışamayacak. Kamu görevlilerinin yüzlerinin bile görülmemesi mümkün olabilecek.
Memurlar için kılık kıyafet serbestisinde bu kadar ileriye gidilmesi CHP'nin gerçekten istediği bir şey mi bilmiyorum. Ama bence işin bu kadar ileriye gitmesi kamu düzeni ve kamu hizmeti gereklerine uygun değil.
Son olarak, teklifte olumlu bulduğum yönlerden biri, içeriğinin sadece türban yasağına engel olması değil, aynı zamanda ilerideki kamu çalışanlarına yönelik potansiyel bir türban takma zorunluluğuna da engel olacak olması.
Zira düzenlemenin içeriği buna da engel görünüyor ve isabetli.
Nitekim eski türban yasakları sonrasında köprünün altından çok sular geçtiği ve şimdi yeni potansiyel mağdur kesimin başörtülüler değil, tam tersine modern giyimliler (kısa etekliler vs.) olduğu da bir gerçek.
Dekolte giyimi nedeniyle özel olarak takılan bir şarkıcının sudan bir bahaneyle tutuklanması; özel sosyal medya hesabından içkili fotoğraf paylaşanın hapis cezası ile cezalandırılması ve muhalif bir çok şarkıcının konserinin yasaklanması gibi son zamanlardaki örnekler de bu tespiti kanıtlar nitelikte.
Önerim:
Peki "madem mevcut öneriyi teknik açıdan beğenmiyorsun, senin önerin nedir" diye sorarsanız, önerim şu:
"Kamu hizmeti yürütenler dahil hiç kimse inancı gereği istediği gibi giyinme hakkından mahrum bırakılamaz. Kamu hizmeti yürütenler için hizmetin ve kamu düzeninin gerektirdiği resmi kıyafet veya tanınmayı engellememeye yönelik istisnalar saklıdır."
Anayasa değişikliği yapılacaksa Anayasanın 40'ıncı maddesine bir fıkra olarak eklenmesi uygun olacaktır.
Ali D. Ulusoy kimdir? Halen Ankara Üniversitesi Hukuk Fakültesi İdare Hukuku Anabilim Dalı Başkanı ve öğretim üyesi olan Prof. Dr. Ali D. Ulusoy, 1968 yılı Mersin Mut doğumludur. Öğretim üyeliği yanında EPDK Hukuk Dairesi Başkanlığı, BDDK Hukuk Danışmanlığı, Başbakanlık Bilgi Edinme Kurulu Üyeliği, TOBB-ETÜ Hukuk Fakültesi kurucu dekanlığı ve İzmir Yaşar Üniversitesi rektör yardımcılığı gibi idari görevlerde bulunmuştur. ABD Los Angeles California Üniversitesinde (UCLA) iki yıl (2006-2007; 2017-2018) misafir öğretim üyesi olarak kalmıştır. 2011-2014 arası üç yıl Danıştay Üyeliği yapmış ve kendi isteğiyle ayrılıp üniversiteye dönmüştür. Uzmanlık alanları: İdare hukuku, İdari yargı, Ekonomik kamu hukuku, İdari yaptırımlar, İnsan hakları, Devlet-din ilişkileri. Lisans: Ankara Üniversitesi Hukuk Fakültesi. Yüksek Lisans: Fransa Bordeaux Üniversitesi. Doktora: Fransa Bordeaux Üniversitesi. Doçentlik:2002, Profesörlük: 2008. |