Geçen gün Karaburun'da olan hadise ülkede hukukun dibine kibrit suyu ekildiğinin en somut ve bariz kanıtı.
İktidara destek veren partinin ilçe başkanı Adliye'yi basıp racon kesiyor. Duruşmada tanıklara ve görevlilere saldırıyor.
Hukuka, adalete ve dolayısıyla meşru devlet erkine meydan okuyor.
Kendisini tutuklayıp görevini yapan hakim ve savcı çift ise HSK tarafından aynı günün akşamı taşraya sürülüp cezalandırılıyor.
Yerlerine getirdikleri ise dik duramayıp meslektaşlarını anında satarak hukuk ve adalete meydan okuyan bu kişiyi hemen serbest bırakıyorlar.
Bu sürme kararını verenlerin görevi kötüye kullanma suçu işlemeleri bir yana. Daha da vahimi, ülkenin yargı ve adalet sisteminin derinden bozulmuş hatta çürümüş olduğunu cümle aleme de ifşa etmiş oldular.
Günü vakti gelince inşallah hukuk önünde hesabını verirler. Tabii sorabilen olursa.
Koskoca bir hukuk ve adalet sistemini siyasetin bir ilçe başkanına ezdirip lime lime ettirerek kurban edenler adalet sistemine güveni derinden sarsarak, bu ülkeye ve topluma da büyük kötülük yaptılar.
Hukuk devletini ve ülkenin adaletini bir siyasi parti ilçe başkanına "gevdirmiş" oldular.
Siyasi partinin birinin (tabii iktidara yakın parti ise) bir ilçe başkanı aynı gün doğrudan HSK'ya ulaşabiliyor ve kararını beğenmediği hakim ve savcıyı aynı gün sürdürebiliyorsa ülkede hiçbir hakim ve savcının hukuksal güvencesi kalmamış demektir.
Bu arada yanlış anlaşılma olmasın.
Sorun somut olayda verilen tutuklama kararının hukuken doğru olup olmadığı meselesi değil.
Somut olay açısından tutuklamanın gerekli olup olmadığı tartışılabilir.
Ancak her durumda, adliye basarak tanık ve görevlilere saldıran birinin tutuklanmasının en azından çok ağır, fahiş ve kabul edilemez nitelikte vahim bir yargısal kusur teşkil ettiği söylenemez.
Dolayısıyla normalde HSK'nın aynı gün hemen acilen müdahale ederek hakim ve savcıyı sürgün etmesini gerektirecek bir durum olmadığı çok bariz.
Bu durumda geriye kalan tek olasılık, kararın bütünüyle siyasi saiklerle alınmış olduğu.
Zira HSK, fahiş hata ve çok ağır kusur teşkil etmeyen ve her tartışmaya açık tutuklama kararına aynı gün sürgün cezası vererek müdahale edecekse zaten ülkede fiilen yargı sistemi işleyemez.
Eğer HSK illa bir tutuklamaya karşı aynı gün acilen müdahale edecekse, bu yetkisini geçtiğimiz günlerdeki tamamen keyfi, ağır kusur ve fahiş hata teşkil eden sanatçı tutuklanmasına karar verenlere karşı kullansaydı.
O tür ağır kusurlu fahiş hatalı kararları verenlere dokunulmayıp hatta terfi ettirilerek sırtı sıvazlanıp, tamamen normal görünen veya en azından ağır hata teşkil etmeyen kararları veren yargıçlar hakkında siyasi saiklerle aynı gün sürgün cezasını reva görmek tam bir çifte standart.
Yargı erkinin en üst idari seviyesine ise hiç yakışmıyor.
Artık gerçekten hukuk yazmayı midem kaldırmaz oldu.
Bir süre siyaset yazmak en iyisi.
Zaten ülke siyasi açıdan normalleşmeden ve demokrasinin asgari kuralları tekrar tesis edilmeden hukuk ve adalet düştüğü bu kuyudan çıkamaz.
Bunun için de ön şart ve en acil olan siyasi değişim. İktidar değişimi.
Bu da önümüzdeki seçimlerin ülke için ne kadar yaşamsal önemde olduğunu gösteriyor.
Ya çağdaş demokrasiye yaklaşmak için en azından daha sağlam ve meşru bir zemin yeniden inşa edilecek.
Ya da Orta Doğu bataklığına daha da saplanarak ve otoriter bir "üçüncü sınıf, üçüncü dünya rejimi" içinde debelenip duracağız.
Bu noktada muhalefetteki tepeden tırnağa herkesin, genel başkanından en alt seviyedeki taraftarına kadar, gazetecisine, kamuoyu yoklamacısına ve ona buna ergen gibi atarlanmadan tek yapması gereken şey, armudun sapı üzümün çöpü demeden, önümüzdeki seçimde her kesimden en çok oy alma potansiyeli bulunan kişiyi aday gösterip, seçimi kazanmak için maksimum çabayı göstermek.
Gün kendini siyasette ispatlamaya çalışmak günü değil.
Gün, kendi seçmen tabanını diğer muhalefet parti tabanlarına göre biraz daha ön plana çıkarmaya ve siyasi pazarlıkta bir adım öne çıkmaya çalışma günü değil.
Gün romantik olarak en ideal adayı bulma günü değil.
Gün gerçekten kazanacak, kendisini kanıtlamış ve özellikle de önceki seçimde iktidar bloğuna oy vermiş kesimi mümkün olduğunca yanına çekerek seçimde en çok "artı değer" ortaya koyabilecek adayı ya da adaylardan birini gösterebilmek günü.
NOT: Gevdirmek: Birinin bir yerini bir yere kıstırarak ve geviş getirerek çiğnetmek, lime lime çiğnetmek, ağır biçimde ezdirmek (Yörük deyimi).
Ali D. Ulusoy kimdir? Halen Ankara Üniversitesi Hukuk Fakültesi İdare Hukuku Anabilim Dalı Başkanı ve öğretim üyesi olan Prof. Dr. Ali D. Ulusoy, 1968 yılı Mersin Mut doğumludur. Öğretim üyeliği yanında EPDK Hukuk Dairesi Başkanlığı, BDDK Hukuk Danışmanlığı, Başbakanlık Bilgi Edinme Kurulu Üyeliği, TOBB-ETÜ Hukuk Fakültesi kurucu dekanlığı ve İzmir Yaşar Üniversitesi rektör yardımcılığı gibi idari görevlerde bulunmuştur. ABD Los Angeles California Üniversitesinde (UCLA) iki yıl (2006-2007; 2017-2018) misafir öğretim üyesi olarak kalmıştır. 2011-2014 arası üç yıl Danıştay Üyeliği yapmış ve kendi isteğiyle ayrılıp üniversiteye dönmüştür. Uzmanlık alanları: İdare hukuku, İdari yargı, Ekonomik kamu hukuku, İdari yaptırımlar, İnsan hakları, Devlet-din ilişkileri. Lisans: Ankara Üniversitesi Hukuk Fakültesi. Yüksek Lisans: Fransa Bordeaux Üniversitesi. Doktora: Fransa Bordeaux Üniversitesi. Doçentlik:2002, Profesörlük: 2008. |