Anayasa Mahkemesi (AYM) geçtiğimiz günlerde (7 Nisan) bireysel başvuru sonucu verdiği kararında (Hüseyin El Başvurusu) bir ilköğretim öğrenci velisinin çocuğunun okulda zorunlu din dersinden muaf tutulma talebinin reddedilmesini insan hakkı ihlali olarak gördü (Kemal Göktaş’ın haberi, Kısa Dalga).
Öğrencinin velisi çocuğunun zorunlu din dersinden muaf tutulması için yazılı başvuru yapıyor.
Okul reddediyor. Gerekçe olarak ise Milli Eğitim Bakanlığının bu konudaki resmi yazısını gösteriyor.
Yazıda Bakanlık, sadece Musevi ve Hristiyan olduğunu belgeleyen Türk Vatandaşı ailelerin çocuklarının zorunlu din dersinden muaf tutulacağı ve bu durumda olmayanların muafiyet başvurularının kabul edilmeyeceği belirtiliyor.
Aile ret kararı üzerine 2009 yılında dava açıyor.
Ankara İdare Mahkemesi önce ilk derecede davayı kabul ediyor. Fakat Danıştay temyizde bozuyor ve karar ailenin aleyhine kesinleşiyor.
İç hukuk yolları tükenince aile 2014 yılında AYM’ye bireysel başvuruya gidiyor.
Sonuçta aile tam 13 yıl sonra hukuksal sonuç alabiliyor.
Kararın gerekçesi henüz yayımlanmadı.
İktidarın bu karara nasıl tepki göstereceği ve uygulayıp uygulamayacağı veya herkese/genele yönelik şekilde uygulayıp uygulamayacağı henüz bilinmiyor.
Anayasanın 24. Maddesinde "din kültürü ve ahlak bilgisi" dersinin ilk ve ortaöğretimde zorunlu ders olarak okutulacağı öngörülmüş. Yine aynı maddede "din eğitiminin ancak kişilerin kendi isteğine, küçüklerin de kanuni temsilcilerinin talebine bağlı olduğu" da ayrıca vurgulanmış.
Aslında teorik olarak Anayasa "din kültürü" dersi ile "din eğitimini" birbirinden farklı karamlar olarak görmüş. Okulda "din kültürü" dersi verilmesini "din eğitimi" verme olarak algılamamış.
Dolayısıyla "din kültürü" dersini zorunlu saymasına karşın, "din eğitimini" zorunlu saymamış.
Çünkü din kültürü dersinde sadece tek bir din ve mezhebin kurallarının öğretilmesini değil, mevcut tüm dini inançlar hakkında genel kültür niteliğinde bilgi verilmesini öngörmüş.
Yani dersin içeriği bu şekilde olsa anayasal sorun olmayacaktı.
Ne var ki Anayasa yapıcının baştaki bu "naif" yaklaşımı, siyasi iktidarların sonraki "kurnaz" yaklaşımları karşısında kaybetti.
Nitekim uzun süredir bu dersin içeriği başta teorik olarak öngörüldüğü şekilde değil, büyük ölçüde sadece Sünni İslam kurallarının öğretilmesi şeklinde verildiği için, doğal olarak dersin "zorunlu" olmasında hukuksal sorun oluşmuştu.
Maalesef dersin içeriğinden kaynaklanan bu hukuksal soruna zamanında Danıştay yani ulusal yargımız vaziyet edemediği için, bu konuda da bizi "terbiye" etmek ulusal üstü makamlara (AİHM) düştü.
AİHM, 2007 yılında Türkiye’yi bu nedenle mahkum eti ve okullardaki zorunlu din dersi uygulamasını insan haklarına aykırı buldu.
Ancak Türkiye bu kararı 2007 yılından bu yana uygulamıyor.
Mevcut uygulamaya karşı devletin savunması öteden beri bu dersin zorunlu din eğitimi niteliğinde olmadığı ve dersin çoğulcu, nesnel ve rasyonel bir din kültürü bilgisi verme amaçlı olduğu.
Yani devletin savunması, bu derste Sünni Müslümanlığın kimseye zorla empoze edilmeye çalışılmadığı ve genel din kültürü bilgisi içeriğinde verildiği.
Peki madem öyle, o halde Bakanlığın resmi kararı ile niçin Musevi ve Hristiyan T.C. vatandaşları bu dersten muaf tutuluyor?
Bir yandan biz bu dersi her inançtan olanlara genel ve objektif din kültürü bilgisi olarak veriyoruz deyip, diğer yandan İslamiyet dışında başka dinden olanlar bu derse girmeyebilir demek tam bir çelişki.
Üstelik gerek Sünnilik dışında başka mezhepten olanlar gerekse Ateist veya Deist/Agnostik olduklarını beyan eden T.C. vatandaşlarının (Musevi veya Hristiyan değilse) bu zorunlu dersten muafiyet başvuruları da kabul edilmiyor.
Nitekim somut davada başvurucu okul yönetimine kendisinin Müslüman olmadığını beyan etmesine karşın, yine de çocuğunun dersten muafiyeti kabul edilmemiş.
Bu durumda devletimiz vatandaşlarına aslında fiilen şunu empoze etmiş oluyor:
Bir şekilde baştan veya aileden Müslüman iseniz, sonradan kendinizi Ateist, Deist, Agnostik olarak kabul etmenizi yüce devletimiz sanki kabul etmiyor gibi. Zira başvurucunun "ben artık Müslüman değilim, kendimi artık Müslüman hissetmiyorum" demesini kabul etmemiş.
Ayrıca Alevilik gibi başka İslami mezhepten iseniz de zorunlu dersten muaf olamıyorsunuz.
Hukuki açıdan baktığımızda Anayasa bu dersi zorunlu tuttuğuna göre AYM bu dersten muaf tutulmamayı nasıl hak ihlali olarak gördü?
Gerekçeyi bilmemekle birlikte, sanırım AYM’nin buradaki mantığı, dersin zorunlu olmasına karşın Musevi ve Hristiyanlar için dersten muaf tutulma talepleri kabul edildiğine göre, aynı muafiyetin diğer farklı inançlara sahip olanlar (Aleviler, Ateistler, Deistler, Agnostikler vs.) ya da dini yönden "nötr" olmak isteyenler için de kabul edilmesinin hem eşitlik ilkesini gereği olması, hem de inanç özgürlüğünün ve çocuğunu kendi inancına göre yetiştirme hakkının gereği olması.
Zira madem bazı dinlere mensup olanların bu zorunlu dersten muaf olmasına devletimiz izin veriyor, demek ki devletimiz zaten bu dersi objektif din kültürü bilgisi şeklinde vermediğini de bizzat kendisi kabul etmiş oluyor.
O halde çocuğuna "din eğitimi" niteliğinde verilen bu dersten muaf tutulma sadece Musevi ve Hristiyanların değil, herkesin hakkı.
Eğer AYM’nin gerekçesi bu değilse de bence bu şekilde olmalı.