Şu fitness salonlarında kendi kendine yürüten veya koşturan bantlardan birinde olduğunuzu düşünün. Ayaklarınız yere değmiyor, havadasınız ve size koşma hissi yaratıyor.
Öyle ki gerçek olmayan bir enerji harcamasını vücudunuza gerçekmiş gibi algılatarak yalandan 'kan- ter' içinde bırakıyor sizi makine.
Siz de kendinizi avutuyorsunuz.
Şu kadar kalori yaktım.
Şu kadar kilo verdim diye...
İnsan beyninin ne kadar kolay kaldırılabileceğinin bir göstergesi.
Vücudunuzu terletmek için önce beyninizi kandırmanız gerekir.
Dünyanın dört bir yerinden “nasıl olur da militan topluyor IŞİD gibileri” diye düşünenler bu koşu bandının çalışma esasına baksınlar...
İsrail-Filistin arasındaki savaşla ilgili haberleri ve medyaya yansıyanları izlediğimde de yine koşu bandında hissediyorum kendimi...
Daha başlarken söyleyeyim İsrail ve Filistin ile ilgili ne kadar yazmak istesem de gerekli donanıma sahip olmadığımı fark ettiğimden beri utanmaktayım kendimden.
Emre Can Dağlıoğlu benim İMC'deki Gamurç programında Almanya'nın yaptığı Herero soykırımını anlatırken demişti ki: “Bırakın Herero soykırımını, Holokost hakkında bile Türkiye'de yeterli kaynak yok”
Evet yokmuş hakikaten.
Şalom takip etmekle olmuyor bu işler...
Ama bu beni var olanı analiz etmekten geriye de koymaz...
Sağ olsun Anadolu Ajansı...
Gazze'den dakika dakika haber geçerken editörleri yazdıkları haberlerle Yahudilere karşı nefret suçu işlediklerine pek de bakmıyorlar.
Görüntüde son birkaç gündür denge gözetmeye çalışsalar da AA'nın habercilik dilindeki problem büyük. 2015'te Ermenilerin Soykırım anmaları haberlerini verirken kullancağı dili şimdiden düşünerek korkuyorum...
Gazetecilerin köşe yazarı gibi davrandığı tek ülke belki bizimki değil elbet ama biz önce kendi kapımızı süpürelim, haberi verirken önce ne kadar 'haberci' ne kadar tarafız, iki-üç kere düşünmemiz gerek...
25 Temmuz'da New York muhabiri Mustafa Keleş'in haberindeki İngilizce tercümelerin doğru olduğunu düşünerek bir kısmını aktarıyorum;
Columbia Üniversitesi'nde doktora çalışmalarını sürdüren Filistinli akademisyen Hanine Hassan, İsrail'in Gazze saldırısına destek olan cYahudi asıllı Batılıların İsrail'in işlediği suçlara ortak olduğunu belirterek, ABD ve Avrupa hükümetlerinin, vatandaşlarının İsrail'e savaşmaya gitmesine engel olmalarını istedi. *
Haberin hemen üstünde ise ünlü Yahudi düşünür Chomsky'nin sözleriyle Türkiye'ye destek aranıyor: “Bugün dünya devletleri, her şeyi sadece kendi ulusal çıkarıları için yapıyorlar. ABD de kendi stratejik çıkarlarından dolayı İsrail'i destekliyor. Ayrıca, Avrupa Birliği (AB) de Gazze'de bugün neler olup bittiğini pek umursamıyor. Arap dünyası derin bir şekilde bölünmüş ve bir şey yapmak için güçsüzdür” *
Türkiye basının AA'dan aşağı kalır yanı yok ancak bu iki haberi neden özellikle aldım onu anlatayım;
* İlk haber Batılı Yahudilerle birlikte tüm Yahudileri ulus devletleri İsrail ile aynı kefeye
koyuyor. Gazze için ses çıkarmayan her Yahudi'yi 'savaş suçlusu' ilan ediyor.
* İkincisi ise zamanında Artin Penik'in 'ASALA yüzünden' kendini yakmasına sebep olan, diasporadaki Ermeni lobileri Türkiye karşıtı eylemler yaptığında da Türkiye'deki Ermenileri suçlayan “hadi siz de ses çıkarın!” dedirten zihniyetin getirdiği yeri işaret ediyor. Serdar Korucu bu haftaki yazısında “Yahudi Artin Penik mi aranıyor?” demişti. *
Türkiye'de bulunamamış belli gözler yurtdışına çevrilmiş.
Unutmayalım, yeri gelir Türkiye Resmi devleti oturur o diaspora ile anlaşır, ama yine içerideki Yahuiler, Ermeniler ve Rumlar ve diğer tüm diasporalaştırılmış halklar 'yetim' kalır.
Dünyada devleti milletten sonra gelen, kıyımlardan geçip kendine dünya medeniyetlerinde zor zar yer edinebilmiş halkları anlamaktan geçer bu cümlelerimi anlamak.
Yahudi demek İsrail demek değildir!
Ermeni demek Ermenistan demek değildir!
Bugünlerde bir Yahudi ile karşılaştığınızda “Siz niye İsrail'e gitmiyorsunuz?” demek yaşadığı toprakları anlamamış olmak demektir.
Bu ulus devletler tüm o halkları temsil etmemektedirler.
Kaldı ki ulus devletlerin ve hükümetlerin politikacılarının içeride ve dışarıda ne kadar farklı, konuştuklarını Başbakan ve Cumhurbaşkanı Erdoğan'dan iyi biliriz.
İÇERİDE“Ecdadımız soykırım yapmaz” deyip
DIŞARIDA “Hepiniz bizim diasporamızsınız, kardeş halklarız” siyaseti oynayabilir.
İÇERİDE “Yahudi kardeşlerimizle yüzyıllardır birlikte yaşıyoruz” derken
DIŞARIDA “One minute” oynayabilir...
Rumların Yunanistan'ı, Ermenilerin Ermenistan'ı, Yahudilerlin İsrail'i var ise
Süryanilerin nesi var?
Peki ya Kürtlere ne diyeceksiniz?
Komşularının hepsinin belirli bir süre, şu anda kendi cuhuriyetini sürdürdüğü Türkiye'nin, Türkiye olmadığı dönemde buralarda yaşayanların şimdi diaspora olduğu topraklarda yaşıyoruz.
Türkiye bugün çevresindeki tüm komşu ülkelerdeki tarihi yapılarını bahane ederek (türbeler, camiler vs) topraklarında hakkı varmış gibi emperyal bir düşünceyle hareket ediyor.
Ama tam tersine çevresindeki o tüm ülkelerin de bugünkü Türkiye topraklarında en az Türkler kadar hakları var.
İşte bu yüzden İsrail'e karşı bugün söylenen her siyasi laf ve manşetten önce üç kez düşünüp yazmak gerek...
Bu olan bitene göz kapamak demek değildir.
İsrail'in hangi amaçla olursa olsun, insan öldürmesine KARŞI olduğumu ayrıca yazmak gereği duymam bile garip ama yazıyı anlaMAMAk isteyenlerden gelecek tepkiler için şimdiden BÜYÜK HARFLERLE söyleyeyim.
Dünyanın neresinde olursa olsun...
Buna toptan karşıyım...
İstanbul'daki Hocalı katlamı mitingine gittiğimde de demiştim.
Ben Ermeniyim ama burada Hocalı'da ölen hem Azeriler hem de Ermeniler için varım.
Ama “Ermeni piçleri” gibi pankartlar insanlık suçlarını işleyen devlet mekanizmalarına karşı hep birlikte yürümemizi engeller...
Bu yüzden gelin ROJAVA için de GAZZE için yürüdüğümüz gibi yürüyelim...
Kore'dekiler için de.
Afrika'daki kabileler için de...
Bu operasyonlar başladığında, gözümün önüne ilk gelen görüntü biz küçükken Heybeli'deki arkadaşlarım oldu. Biz Heybeliada'da Türk, Ermeni, Rum ve Yahudi hatta İtalyan arkadaşlarımızla birarada büyüdük.
O günleri ve arkadaşlarımı aramıyor değilim...
Ama tüm bu haberler geçmeye başladığı andan itibaren gözüme hep adadan tandığım Yahudi arkadaşlarımdan biri geliyor.
Yahudiler ve onlar gibi diasporaları ulsu devletlerinden daha kuvvetli insan ve beyin gücüne sahip halkların kendileri için kurdukları bir sistem vardır. İsrail buna Kibutz diyor diğerleri başka şeyler...
Sistem şöyle çalışır. O halkın gençleri belirli bir süre ulus devletin olduğu topraklara giderek orada ücretsiz çalışırlar. Karşılığında da, doğdukları ya da göç ettikleri topraklarda asimile oldukları ve belki de unuttukları kendi kültürlerinden bir parça fazlasını “ulus devlet”in kucağında öğrenirler...
Ermenilerin de birthright adı altında bu çeşit organizasyonları var...
Bu sistem çoğunlukla ulus devletlerin organizasyonlarıyla çok sömürülür.
Çocuklara hep milliyetçilik aşılanır.
Ama amaç da odur.
Göçtükleri topraklarda o kadar ajite olmuşlardır ki bu çocuklar olanları dengelemek için bu kadar pompalamak gerekir...
Bahsettiğim kişi İsrail'e giden arkadaşlarımdan biriydi, diğerleri gibi...
O zaman çok özenirdim neden bizim yok diye...
Türkiyeli Ermenilerin 1980'lerde böyle bir kampa çocuklarını göndermeleri Türkiye'de doğrudan ASALA'ya destek olarak algılanırdı.
Tüm Yahudi arkadaşlarım gitti herhalde İsrail'e ama o asker olarak döndü...
Şimdi aklımda tek o var.
O da orada mı acaba?
Kurşun sıkanlar arasında mı?
Hangi tarafta olursa olsun savaşıyor olmasını istemezdim o güzel insanın...
Ne öldürmek için ne de ölmek için...