Bazı insanlar yaşsız oluyor ve enerjileri neredeyse hiç bitmiyor; tıpkı usta fotomuhabiri Ali Öz gibi… Galatasaray’da buluşup röportaj için Talimhane’deki Fotoğrafevi’ne gitmeyi kararlaştırdığımızda bana “Tarlabaşı’ndan geçsek olur mu?” diye soruyor. “Olur tabii” diyorum ve hızlı adımlarla ara sokaklardan geçerek İstiklal Caddesi’ne çıkıyoruz. Bir grup sloganlar atarak bize doğru yürüyor. Müsaade istiyor ve hızla kalabalığın arasına karışıp fotoğraflar çekiyor.
Sonra, “Gel, Emek Sineması sokağından gidelim” diyor. Fotoğraf makinası onun bir uzvu olmuş adeta. Bu kez de inşaat alanına dalıyor ve sinema binasında yapılan çalışmaları görüntülüyor.
Biraz ilerliyoruz, “Bak şimdi şu evlere dikkat et, buralarda fuhuş yapılıyor” diyor. Gerçekten de evlerin camlarında müşteri bekleyenler hemen dikkat çekiyor.
Tarlabaşı’ndayız şimdi…O, hızla karşıya geçince ben ışıklarda takılıp kalıyorum tabii. Köşe başında müşteri bekleyen kadınlarla sohbete başladı bile… Onunlayken insan tam da hayatın ortasında adeta… Ve bulunduğumuz o noktada korkuya, ön yargıya yer yok, her şey insana yaklaşmaya ve insanı tanımaya dair…
Ali Öz, neredeyse 30 yıldır bu bölgedeçalışıyor. Tanımadığı semt sakini kalmamış. Nerdeyse gün aşırı Tarlabaşı’na geliyor ve sokak sokak gezerek kentsel dönüşümü belgeliyor.
Üstelik ne bir gazete, ne bir dergi ne bir ajans hiçbir yere bağlı da değil.
Büyük bir tutkuyla çektiği fotoğrafları sadece sosyal medyada paylaşıyor ve büyük beğeni alıyor.
Çalışmaları Türkiye için gelecek nesillere bırakılacak büyük bir miras adeta… Çünkü en az 1 sene sonra Tarlabaşı bambaşka bir yer olacak ve artık ne bu binalar ne de içlerinde yaşayan bu insanların hiç biri o bölgede olmayacak.
Ülkemizin görsel arşivine unutulmaz kareler kazandıran foto muhabiri Ali Öz’le belgesel fotoğrafçılık ve yeni çıkan kitabı ‘Ayıp Şehir Tarlabaşı’ ile ilgili keyifli bir sohbet ediyoruz.
Tarlabaşı’nı fotoğraflarken hiçbir zaman ‘proje olsun’ diye çekmediğini belirten Ali Öz, “Yıkılacak, yok olacak, belgelemek ve gelecek nesillere bırakmak lazım diyerek bölgede çalışmaya başladım. Hiç para kazanmadan çalışan bir gazeteciyim ama hala bu ülkenin tarihini belgelemeye devam ediyorum.
Tarlabaşı fotoğraflarımı çektikten sonra da sosyal medyada paylaşmaya başladım. Bu sayede ulusal basın uyandı. Buradaki insanlar sesini bütün Türkiye kamuoyuna duyurdu. İnanılmaz bir ilgi oldu. Gazeteciler benimle röportajlara başladı. 2012 Eylül’ün de ise Tarlabaşı Ayıp Şehirsergisini açtık. Şimdilerde ise çalışmam Fotoğrafevi’nin de desteğiyle kitap haline getirildi” diyor.
Çalışması süresince bölge halkının sevinçlerine, mutluluklarına ve acılarına ortak olduğunu belirten Ali Öz, “Tarlabaşı’na adeta işe gider gibi gidiyordum. Hala da gün aşırı gidiyorum. Bazen gece yarılarına kadar çalışıyordum. Buradan çıkıp evime gittiğim vakit ağladığım bile oluyordu. Tarlabaşı sakinleriyle her zaman dürüst bir ilişkim oldu. Bu nedenle onlar beni ben de onları çok sevdim. Mahalleye girdiğim zaman artık fotoğraf çekmemden rahatsız olmuyorlar. Ama arada elbette tatsız şeyler yaşıyorum. Mesela bir kere çantama bir hırsız el atmıştı. Yanımda bekleyen fahişe kadın ‘çek elini’ diyerek hırsıza vurdu. Beni korumaya aldı yani. Müthiş saygıları var bana… Zaman zaman sokağa girdiğimde ‘Başkan’ diye karşılarlar” diyor.
Tarlabaşı’nda gerçekleştirilenin ‘kentsel’ değil ‘rantsal’ dönüşüm olduğuna da dikkat çeken Ali Öz şöyle devam ediyor;
“Özellikle mülk sahiplerinden binalar çok ucuza alındı. Çirkin yol ve yöntemlerle binalar boşaltıldı. Sonra da insanlara yağmalayın denildi.
Aslında buradaki hikayenin özünde şu yatar;şehir merkezinden yoksullar kovulacak zenginler buraya yapılacak lüks ev, ofis, otel, alışveriş merkezlerinde yaşayacak. Yoksullar da hizmetli olarak uzak yerlerde oturacak ve bu bölgelere sadece çalışmaya gelebilecek.
Oysa burada bir yaşam vardı. İnsanların anıları, geçmişi vardı. Sonra burada bir ekonomi oluşmuştu. Tarlabaşı İstanbul’un en ucuz pazarıdır hala mesela... Burada pazarcılık, hamalcılık yaparak, midye satarak, kağıt toplayarak yaşamlarını kazanan insanlar var. Ve bu insanlar iş yerlerine kolayca gidip geliyordu. Ama şimdi öyle olmayacak. Çocuklar okullarından ayrılacak. Gittikleri yerlerde hayata sıfırdan başlayarak yeni ve zor bir yaşam kuracaklar.
Onları bölgeden uzaklaştırmak yerine kendileriyle anlaşılabilir bölgeyi restore ederek yine tarihi bir alana çevrilebilirlerdi. Ve bir şey daha söylemek istiyorum. Burada suç varsa bu suç zaten devletin denetiminde yapılıyor. Yani hiçbir suçun devletin denetimi dışında olduğuna inanmıyorum ben! Az önce de geçerken gördük oradaki travesti evlerini, Beyoğlu’ndakini… Her şeyi biliyorlar.”
Tarlabaşı’na dair 30 bin kare fotoğraf çektiğini belirten Ali Öz, “Aslında artık çekmesem de olur. Ama hiç beklemediğin yerde bir fotoğraf çıkıyor. Hani duvara yazmışlar ya ‘fotoğraf çekmelere doyamadınız Ali Beyler hariç’ diye… Hakikaten ben orada fotoğraf çekmeye doyamadım. Burada 4 bayram 2 yılbaşı geçirdim. Ne olacak bu arşiv bilmiyorum! Ben fotoğraf çekmekten zevk alıyorum. Yani fotoğrafla yaşayan bir insanım. Şuanda arşivimde 1 milyon kare fotoğraf var” diye konuşuyor.
Şimdilerde Tarlabaşı’na girdiğinde hüzün ve acı hissettiğini söyleyen Ali Öz konuşmasına şöyle devam ediyor;
“Beyrut gibi Berlin’in yıkılmış hali gibi… Ama oranın bazı müdavimleri var mesela hala terk etmiyorlar. Mesela Cengo’yu gördün. Benim bildiğim 30 yıldır orada. Orayı mesken edinmiş, mutlu mesut devam ediyor hayatına. Alkolik ama kimseye bir kötülüğü olmamış. Ya da zorla para istememiş. Ben orada insanın insana yabancılaşması duygusunu aştım. Ve Feyyaz Yaman’ın dediği gibi ‘kaçmayın dokunun o insanlara’ diyor ya… Ben de kaçmadım dokundum o insanlara… Yani o insanlara sevgiyle yaklaştığınız vakit o insanlardan kötülük gelmez. Ve onlar gerçek, sahici insanlar bana göre bizim çevremizdeki insanlar daha sahte!
Birçok hayat tanıdım Tarlabaşı’nda... Mesela Akbaş Bar’da tuvalet bekleyen Nuray abla beni çok mutlu etti. Hayatın bütün sillesini yemiş. Bingöl depreminde annesini babasını kaybetmiş. Sonra Ankara’da yurda verilmiş. 13 yaşındayken orada yatılı bir gencin tecavüzüne uğramış ve hamile kalınca İstanbul’a kaçmış. 17 yaşında film artisiti olmak için Yeşilçam’a gitmiş. Adamın biri bunu soymaya kalkmış ve geneleve düşmüş. Şuanda barda tuvaletçilik yapıyor. Ama bana göre dünyanın en sevimli insanı. Moralim ne kadar bozuk olursa olsun o esprisi ve tatlı dili ile beni neşelendiren biri. Hayatın bunca sillesini yemesine karşın hayata bu kadar özgür ruhla bakan bir insan az tanıdım.
Sonra Kader mesela… O da kocasından çok dayak yemiş. Ama çok sevecen bir kadın. Bu insanların artık kaybedecekleri bir şey kalmamış.
Akbaş Bar’ın Ferdi’si de ilginç biri. Arabesk söyleyerek hayatını kazanıyor. Çok müdavimi var. Sesi gerçekten çok güzel. Belki elinden tutulsa bir yerlere gelir ama…
Sonra bir gün bir travestiyi çektim mesela… Şimdi yıkılmış olan bölgede sokakta arkadaşlarıyla içip eğleniyorlardı. Sonra o fotoğraf çok ilgi çekti sosyal medyada. Ama o travestiyi bir daha hiç görmedim! İzini kaybettim. Çok acelem vardı konuşamadım. İsmini, nereli olduğunu bile bilmiyorum…”
Zengin bir roman düğününü görüntüledim bir gün. Orada da sınıf farklılığı vardı tabii... Mardinliler, Siirtliler, Romanlar farklı mahallelerde otururdu. Ama birarada yaşamayı becermişlerdi.
Ve çocuklar… Müthiştiler… Bu fotoğraftaki oğlan çocukları evcilik oynuyordu. Kız çocuklarını gördük hep evcilik oynarken de erkekleri pek görmemiştik…”
“Belgesel fotoğrafçılıktan bugün değil ülkemizde dünyada dahi para kazanılmıyor” diyen Ali Öz, ”İyi fotoğrafın bir sözü olmalıdır. Bir derdi olmalıdır. Bir duygu aktarmalıdır. İnsanın hikayesini anlatmalıdır. Fotoğraf insana giden yoldur. Benim için iki kıstas vardır. Fotoğrafı çekersin ortaya koyarsın, izleyicinin önüne ve tepkilere bakarsın. Sonuç tatmin ediciyse bu iyi bir fotoğraftır bana göre…”
Bu yerinde duramayan yaşsız adamın, Ali Öz’ün şimdilerdeki en büyük hayali ise Türkiye Politik Belgesel kitabını hazırlayabilmek… Ali Öz'ün diğer fotoğraflarını görmek için tıklayınız.
Diliyorum yolu açık, şansı bol olur… Umarın makinesi elinden hiç düşmez ve çektiği fotoğraflarla ülkemiz görsel arşivini zenginleştirmeye, gelecek nesillere ülkesini tanıma fırsatı sunmaya devam eder…